Mıhlanmış gölgeleri mahlas biliyorum
aslında öğrenilmiş çaresizlik benimki sonra da kırgın bir sesle delik deşik
ediyorum içimin tarhını.
Gökdelenlerin arasına sıkışmış insanlar…
Benden az ileride ve az sonra kopacak fırtınayı ihbar eden o derin sessizlik.
H/içliğimi öğütüyorum ve kumdan
kaleler arıyor ellerim aslında iki elimin boşluğuna tüneyen sakin bir hicap
duygusu bir o kadar da karışık zihnimin dipçiğinde asılı ölümü soluyan o sessiz
kadın.
Muhbir imgeler çatıyor kaşlarını,
tedirginliğin kollarında yatan bir adam bir de burnuna tünemiş bir sinek ve az
sonra öleceğinden de bihaber.
Konu komşu dövünüyor gerçi onların
bahtiyar hallerine alışkınım bunca zamandır hatta felaket yıldönümlerinde
çaldıkları ıslıklarla şeytanı çağıran o yaşlı zangoç bile… Mimlenmişim bir kez
belki de aklımı oynatmaya saniyeler kala kanıksadığım deliliği iyi kötü
erteliyorum.
Kırık bir pencere ilişiyor gözüme az
sonra ve yerde tebeşirle çizilmiş… Aman Allah’ım kayıtsızlığımı mazur gör: ne
var yani, yan komşunun haylaz oğlunun elinden çıkmıştır altı üstü hem
geçenlerde Nurten Teyze’den almıştım haberi:
‘’Piç kurusu, evde ne kadar pire tozu
varsa serpmiş Hayriye Hanımın çarşaflarına sonra da acile taşınmışlar ailecek.’’
‘’Zehir zıkkım olsun sana verdiğim
emeklere!’’
Ben demedim ama duydum ki bakkalın
kızı Nuriye Abla… Hay çenem tutulaydı da…
Anlayacağınız bizim mahalle tam
şenlikli gerçi arada çürük elmalar da yok değil hani mesela Ahmet Abinin
kayınçosu Laz İsmail.
Nedir, ne değildir bilmem ama tüm
mahalle oyununa geldik geçen yılbaşı.
Neymiş efendim, büyük ikramiye bana vurdu.
‘’İyi de kardeşim, biletini bile
göstermedin.’’
‘’Ne yani, yalancı mı diyorsunuz
bana? Teessüf ederim. Anamın kırkı çıkmadan o villayı almazsam…’’
İlahi, kadın kimsesizler mezarlığına
gömüldü, sen ne diyorsun birader?
Herkes bir hoş aslında işin özü, şu
tebeşir mevzu. Tüm gece kenetlendik mahallece ve daldık içine beyaz ekranın. E,
hani nerde?
Vukuat mı arıyorsun? Buyur, gel.
‘’Gözüm kör olsun, polis arabası da
eşlik etti ambulansa sonra da ailecek doluştular gittiler. Ama nereye gittiler,
Allah bilir.’’
İşin yoksa ayıkla pirincin taşını hem
de kilo kilo.
Mevzubahis olamaz. Mademki hanesinde
yangın var komşumun… İyi de kim dedi ki hem demezler mi hep: Gördün mü gözünle?
Aman, efendim, ne demek ne demek.
Kadın asılı kalmış pencerede sonra da güm diye boylamış zemini.
Kim dedi, ne dedi, niye dedi? Neydi
derdi?
Derin mevzular, efendim.
Hem kaşlarınızı da çatmayınız öyle
yoksa asılı kalır neme lazım? Sonra da adınız çıkar.
Velhasıl, gümbürtüye gitmiş gelin
hanım. Gelin dedikse de yeni gelin değil hani ama has gelin ha, ona göre.
Kadın kalkar sabahın köründe ve
başlar salondan. Sonra mutfak sonra banyo sonra da sokak kapısından başlayıp…
İki gözüm önüme aksın. Öyle böyle değil hani: İşinin piri. İşi bitti mi, ev
halkını da bir güzel çitiler. Gerçi buna benzer bir vakayı bilfiil yaşamışlığım
da var hani. Rahmetli dayımı az yıkamazdı hani karısı olacak Cengâver Makbule.
Önce deterjanla… Vallahi abartmıyorum sonra adamın derileri soyuldu aylarca
yanık tedavisi gördü zaten o günden sonra Makbule’yi gören de olmadı. Bir
rivayete göre, bir temizlik şirketinde sorumlu olarak işe başlamış lakin
deterjanları bol keseden eşe dosta dağıttığına tanık olmasıyla şirket sahibinin
tabii ki postalamışlar.
Neyse efendim.
Şu, bizim gelin. Sırdan öte
bilinmezin daniskası. O tebeşir izine takılı aklım hanidir. Gel zaman git zaman
silinir diye bekledik de. Silinen sadece rivayetin peşin hükümlü fermanı oldu.
Kuzenimle karşılaştım geçen gün: Kendisi
acil hemşiresidir. Nerden sordumsa bir anlattı pir anlattı.
Gelin hanım o gün bayağı abartmış
temizliği ve zemine çakıldığını bilmeyen de yok hani. Üç beş kırık, üç beş rötuş,
bayağı bir estetik hem de maliyetli. Ne de olsa hoş kadındır hem gani gani para
mübarek kayınpederinde. Oğlu için-pardon gelini için hem sonra ne derler,
kömürlük penceresi hatun zira dişler komple kırılmış.
Derken kuzenim bir mola verdi.
‘’E, neydi peki o tebeşir izi?
Mademki ölen kalan yok…’’
Gülmeye başladı bizimki.
‘’Ayol, o gün kim varsa toplanmış
camın önüne. Kadın kan revan içerisinde tutturmaz mı: Hemen, hemen işaretleyin
orayı…’’
‘’Kime ne demiş ne demiş?’’
‘’Anlayacağın, polis olaya hazır ve
şüpheli arayışında üstelik bir cinayet vakası olması ihtimaliyle…’’
‘’Ne yani, ölmeden kendini mi çerçeveye aldırmış?’’
‘’Aynen, canım.’’
‘’İyi de neden?’’
‘’Bir düşün bakalım, bunca insanın
ayak bastığı yerde kaç milyon bakteri ürer?’’
‘’Ne, yani, bunu mu tasarlamış o
vaziyette? Ya, şimdi?’’
‘’Dün, izinliydim aslında personelin
tamamı izinliydi. Yine bir rivayete göre…’’
‘’Nesi komik ki bunun? Herhalde
bulaşıcı bir hastalık filan sebep olmuştur.’’
‘’Bitlendik ve de pirelendik tüm hastane.
Hem de bil bakalım, nasıl?’’
‘’Kafam çok karıştı. Sen söyle.’’
‘’Gelin hanım, haftalarca hastanede
yatınca ev halkı bayram ilan etmiş. Çoluk çocuk, tüm aile aylarca ne banyo ne
bulaşık. Aman Allah’ım, nasıl bir koku, nasıl bir neşe?’’
‘’Hala çözemedim olayı.’’
‘’Detektif olmaya gerek yok. Bunlar
yani maaile, yemişler, içmişler ve haftalarca ellerini suya sabuna sürmeden bir
de üstüne pirelen hem de yatak döşek. E, gelince hastaneye ve artık başka
nereye gidiyorlarsa ve kim varsa etraflarında ve tüm hastane de sayelerinde
tabii ki. Sayelerinde biz de ilaçlanıp bayağı bir de endişe ettik hani.’’
‘’Şimdi, nasıl peki?’’
‘’Çok mutlular çok hem de daha dün
taburcu olurken tanık oldum.’’
‘’Ne var ki bunda? Altı üstü bir kaza
sonra da gelişen talihsiz olaylar zinciri.’’
‘’Tam tersi. Şimdi ailecek
televizyona transfer oldular. Yeni bir dizide rol alacaklar hem de cümbür
cemaat.’’
‘’Pes!’’
‘’Pes değil pestil.’’
‘’Ne alaka?’’
‘’Pestili çıkan ev kadınlarına ithaf
en oynayacakları dizi filmin ismi. Hem de benim de rolüm var. Zaten aldığım
maaş üç kuruştu. Hadi, bana müsaade. Bu akşam kokteyle davetliyim. Artık meşhur
bir kuzenin var. Ona göre. ‘’