YOZGAT 14. SÜRMELİ ŞİİR ŞÖLENİ

 

          Yaklaşık bir ay önce Yozgat Şairler ve Yazarlar Derneği Başkanı Eğitimci Şair Yazar Gazeteci Yozgat Sevdalısı Sayın Ahmet Sargın’dan 14. Sürmeli Şiir Şöleni için davet aldığımda çok mutlu oldum. Gerçi hemen hemen her yıl davetli olduğum halde sağlık problemlerim başta olmak üzere çeşitli engeller yüzünden üzülerek katılamamıştım. Bu sefer katılmayı kafama koydum, olumlu olarak cevabımı verdim. Yine engeller çıktı ama sözümü tuttum ve 30 Haziran Cuma günü öğle saatlerinde yorgun ve bitkin bir halde Yozgat’a vardım.

 

          Yedi yıl önce otobüsle Yozgat’a gelmek tam bir işkence olmuştu. Adana’dan Yozgat’a giden tek otobüs firması vardı. Akşam beşte Adana’dan otobüse biniyordunuz, sabah dörtte Yozgat’ın otobüs terminalinde iniyordunuz. Eski otobüs, takır tukur sesler çıkartarak oflaya puflaya yol alırken bizler de bütün yolcularla birlikte azaptaydık. Kliması yok, tuvaleti zaten yok, koltuklar taş gibi, hizmet yok, muavin ilgisiz… Su istersin gelmez. Bir de köy otobüsü gibi her yerden yolcu toplaya toplaya homurdanarak ilerlediği için dokuz- on saatte Yozgat’a varmıştık. Dönüşte de bu yolculuğun şiirini “Yaktın Bizi Hattuşaş” başlığı altında yazmıştım.

 

         Bu kez yolların güzelliği neşemi getirdi. Niğde’den geçerken Faruk Nafiz Çamlıbel’in meşhur şiiri Han Duvarları dilime düştü:

“Gidiyorum, gurbeti gönlümle duya duya, 

Ulukışla yolundan Orta Anadolu'ya 

İlk sevgiye benzeyen ilk acı, ilk ayrılık! 

Yüreğimin yaktığı ateşle hava ılık, 

Gök sarı, toprak sarı, çıplak ağaçlar sarı... 

Arkada zincirlenen yüksek Toros dağları, 

Önde uzun bir kışın soldurduğu etekler, 

Sonra dönen, dönerken inleyen tekerlekler... “

 

          Tekerlekler inlemeden sağ salim Yozgat’a vardım. Yolda yeşilin her tonunu gördüm. Anadolu’muzun güzelliği bambaşka… Ağaçlar, ünlü ressamların tablolarından fırlamış gibi rengarenkti. Doğanın güzelliğini seyrettikçe hayranlık duydum, hayranlık duydukça da doya doya seyrettim. Yol boyunca ılgınlar, akasyalar, kavaklar sıralanmıştı. “Hoş geldiniz.” der gibiydi her ağaç… Yozgat’a yaklaştıkça heyecanım arttı.

 

        İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü toplanma yerimizdi. Koca bina sadece bu müdürlüğe ait ve oldukça şık döşenmiş. Kırmızı koltuklara bayıldım. Etkinlik salonu da içinde üstelik... Son derece güzel bir karşılama oldu. Sayın Ahmet Sargın Hac’dan geldikten sonra hiç görüşememiştik. Hacını ve etkinliğini kutladım. Uluslar arası sunucu güzel insan Sayın Rıfat Çakır’ı görünce çok mutlu oldum. Yanında ise Sayın İbrahim Düğer oturuyordu. Onunla tanıştırıldım. Kırşehirli çok değerli bir televizyoncu, şair, araştırmacı ve yazar… Sonra dünya tatlısı bir hanımefendiyle göz göze geldik. Sayın Aynur Saydam’la ilk kez karşılaşıyordum. Adını da o güne kadar hiç duymamıştım. Yıllarca yurt dışında yaşamıştı artık yurda kesin dönüş yapmıştı. Yoksa böyle güçlü bir kalemi tanımadığım için kendime çok kızacaktım. Bütün şiirlerini ezbere ve çok güzel okuyordu. Şiirlerinin güzelliği ise asla tartışılamaz. Doğu Türkistanlı Uygur Türklerinden İstanbul’da yaşayan Sayın Nurala Göktürk Hanımla tanışmayı çok istiyordum ama Doğu Türkistanlı olan Sayın Hamit Göktürk Yozgat’a eşinden önce gelmişti. Sayın Nurala Göktürk’ün ertesi gün aramıza katılacağı söylendi. Eskişehir’den eşi Sayın Ersin Gündoğdu ile birlikte gelen Eşkişehir Şairler ve Yazarlar Derneğinden Sayın Şerife Gündoğdu zarafetiyle dikkatimi çekti. İyi ki tanıma fırsatım oldu. Şiirlerinin güzelliğini de bugünün akşamında öğrendim.

 

        Son derece zarif genç ve güzel bir hanımefendiyle tanıştırıldım. Sunucumuz olduğunu öğrendiğim Sayın Yasemin Doğru güler yüzü ve tatlı dili ile gönlümü fethetti. Meslektaşım Türkçe Öğretmeni Şair Yazar Sayın Ekrem Gürer ile tanışmaktan, böyle değerli bir şahsiyeti tanımaktan onur duydum. Kayseri Halk Ozanları Dernek Başkanı değerli meslektaşım Sayın Turgut Aydın’ı görünce çok mutlu oldum. Çıngı Dergisi Yönetim ve Yazı Kurulundan Şair Yazar Sayın Şeyhmus Çiçek Kayseri’den katılmıştı. Onu tanımak çok güzeldi. Çıngı’nın bu sayısının matbaada olduğunu müjdeledi. Eğer baskısı bitseymiş getirecekmiş, bu sayıda da şiirim varmış. Yine Kayseri’den Sayın Emine Karakuş’u da burada tanıdım. Yeni ama iyi bir şair…

 

         Balıkesir’den Sayın Öz Ali Yılmaz ile ilk kez bu etkinlikte karşılaştık. Emekli astsubay ve çok kıymetli bir hece şairi… Yozgatlı olup da Ankara’da yaşayan Diyanet İşleri Görevlisi Sayın Ali Karaca ile tanıştık. Tanıdıkça kültürünün derinliğine ve yoğunluğuna hayran kaldım. Bu etkinlikte bilgisinden çok faydalandım. Çocuk Esirgeme Kurumu Eski Genel Müdürlerinden ve İlesam’ın Eski Başkanlarından Ansiklopedist Yazar Sayın İhsan Işık ile burada karşılaşmaktan sonsuz mutluluk duydum. Daha önce 2009 yılında hazırladığı Elvan Yayınları Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi’nin 11. Cildinde yer almıştım. Tekrar ansiklopedi hazırladığını söyleyerek benden bazı bilgilerimi yenilememi istedi.  Adana’dan bu etkinliğe davetli Ressam Eğitimci Şair Yazar Araştırmacı Sayın Ali Ayaz’ı da unutmamalı… Adana Kız Lisesinde yıllarca birlikte çalıştığım bu değerli meslektaşımın okulda tiyatro sahnelediğim zamanlarda dekor konusunda da desteği olmuştur.  Sayın Gülhun Ertilav ile eşi Sayın Barbaros Ertilav Gaziantep’ten katılan seçkin simalardı.  Sevgili Gülhun Hanım, Adana sorumlusu olduğum Kumru Dergisinin koordinatörü ve genel yayın yönetmenidir. Derginin sahibi Sayın Abdülhadi Bay da değerli bir şair, yazar ve avukattır.

 

          Eski dostlarım ve yeni tanıştığım ancak dostluğumuzun eskimesini umduğum güzel insanlarla çaylar, kahveler, meyve suları, sınırsız ikramlar ve doyumsuz sohbetlerle hoşça vakit geçirdik. Bir süre sonra Kültür Bakanlığı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdür Yardımcısı Sayın Seyit Ahmet Arslan ile Yozgat Belediyesi Eski Başkanı Sayın Yusuf Başer teşrif ettiler. Sayın Yusuf Başer ile 2010’daki Yozgat Sürmeli Şiir Şöleninde tanışmıştık. Etkinlik boyunca farklı illerden kopup gelen kültür elçisi konukları hiç yalnız bırakmamıştı. Yozgat Eski Valisi Sayın Necati Şentürk de o etkinlikte hep yanımızdaydı. Sayın Seyit Ahmet Arslan beni görünce yanıma geldi. Onunla Bakü’de Büyükelçi iken 2014 yılının haziranında tanışmıştık. Sayın Cemal Safi’yle Sayın Ganire Paşayeva’nın davetlisi 14 kişilik bir ekip olarak gittiğimizde bizler için yemekli bir resepsiyon vermişti. Ayrıca Gence’deki etkinlikte de çok büyük katkılarda bulunmuştu. Azerbaycan’da iken kitaplarımdan dördünü imzalamıştım. Bu defa bu yılın ocak ayında yayımlanan “Aşkı Heceledim” adlı yedinci kitabımı imzalayarak kendisine armağan ettim. Orada şu an isimleri aklıma gelmeyen çok değerli yazarlar, şairler de vardı. Kusura bakmasınlar.

 

       Adana Vali Yardımcımız Bilkider Genel Başkanımız Şair Yazar gönül insanı ve aile dostumuz Sayın Şükrü Çakır’ı altı ay önce Yozgat’a uğurlamıştık. Sayın Şükrü Çakır vali yardımcımızı kızımla uğurlarken ona “Yozgat’ın Kültür Elçisi Yozgat Sevdalısı Sayın Ahmet Sargın dostumuz, ağabeyimiz orada…” demiştim.  Elbette Sarıkaya’nın yüz akı değerli sanatçı Sayın Kelami Akdemir’den ve diğer Yozgatlı dostlarımızdan da söz etmiştim. Sayın Ahmet Sargın, vali yardımcısı Sayın Şükrü Çakır’ın bizleri makam odasında kabul edeceğini bildirdi. Yol yorgunuydum, kıyafetim yol kıyafetiydi ama Sayın Şükrü Çakır insanın özüne kıymet veren gönül insanıydı. Bu nedenle aldırmadım terlemiş halime… Geze geze Yozgat Valiliğine gittik. Vali Yardımcısı bizi çok sıcak karşıladı. Adana için yazdığı şiiri biliyordum. Hatta bestelendiğini de… Biraz da merakla “Sayın Şükrü Çakır Vali Yardımcımız acaba Yozgat için de şiir yazdınız mı?” diye sordum. “Oy Yozgatlım Oy!” başlıklı bir şiir yazdığını söyleyerek bizlere şiirini okudu. Hepimiz çok mutlu olduk. Orada otururken Şair Yazar Sayın İbrahim Şaşma da Karaman’dan gelerek aramıza katıldı. Çaylarımızı yudumladık, sanattan konuştuk ve huzurlu bir şekilde oradan ayrıldık.

 

        Sayın Ahmet Sargın’ın köşe yazarı olduğu, zaman zaman şiirlerimin, yazılarımın ve Sayın Sargın’ın benimle yaptığı röportajın da yayınlandığı İleri Gazetesini ziyaret ettik. Orada da sohbetlerimiz oldu, çaylar içildi. Bu arada grubumuza yeni konuklar da yavaş yavaş eklenmekteydi. Yozgat’ın en köklü en çok okunan gazetelerinden İleri Gazetesini ziyaretimizde tanıştığım Çorum’dan katılan Sayın Halil Gülşen’i tanımak beni çok mutlu etti. Şiirleri de çok farklı; didaktik özelliği ağır basan, özgün, güzel ve sağlam…

 

        İl Kültür ve Turizm Müdürlüğüne vardık. Birkaç arkadaş acıktığımızı söyledik. Değerli dost Sayın Ahmet Sargın bizlere parmak çörek, zeytin, turşu, peynir, bal ve kaymak ikram etti. Akşam yemeğine az bir zaman kalmıştı. O nedenle öğlen yemeği istemedik.  Saat 16.30’da Vali Bey bizi kabul edecekti.  Karnımızı doyurduktan sonra tekrar valilik binasına doğru yürüdük. Saat kulesine bir kez daha hayran kaldım. Pek çok ilimizde saat kuleleri var ama beni en çok etkileyen Yozgat’ın Saat Kulesi oldu.

 

        Saat 16.30’da Yozgat Valisi Sayın Kemal Yurtnaç’ı ziyaret ettik. Bizi valilikte şık bir toplantı salonunda ağırladı. Uzun uzun sohbet ettik. O sırada Tokat’tan Sayın Ahmet Divriklioğlu aradı. Akşam sekizde aramıza katılabileceğini söyledi. Kitaplarımızı imzaladık. Ben de “Aşkı Heceledim” adlı son kitabımı valimize imzaladım.

 

         Yozgat’ın değerli simalarından Sayın Mehmet Saygı’nın özel müze haline getirdiği iş yerine uğradık.  Orda çok değerli şahsiyetler bizi karşıladılar. Yozgat sevdalılarından; kendini Türk kültürüne adamış vatan, millet, bayrak âşığı Sayın Durak Turan Düz ile 2010 yılında Yozgat’a geldiğimde tanışmıştık. Ankara’da Yozgatlılar Birlik ve Dayanışma Vakfı’nın Kurucusu ve Yönetim Kurulu Başkanı, 1999-2004 yılları arasında Yozgat ilinin Sarıkaya İlçesinin Belediye Başkanlığını yapmış, önemli bir isim… Araştırmacı şair yazardır.  Halen İlesam Yönetim Kurulu üyesidir. İkimiz de İlesamlı olmanın ayrıcalığını ve haklı gururunu taşıyan kültür elçilerindeniz.  Sayın Durak Turan Düz’ü yedi yıl aradan sonra görmek güzeldi. Sayın Mehmet Saygı ve kardeşi hepimize örnek olacak bir ev sahipliği yaptılar. Şeker, kolonya ikramının ardından soğuk bir şeyler içtik. Arkadan çay ikramı geldi geleneksel olarak…  O sırada grubumuza yeni konuğumuz eklendi. Çorum’da öğretmen olan Hatay’a tayini çıkan Bilkider üyesi meslektaşım Sayın Mahmut Özkoca sevgili oğlu Kayra ile gelmişti. Sevgili Kayra etkinlik boyunca fotoğraflarımızı çekti. Ben de ona öykü kitabım Yağmurdaki Düş İzleri’ni imzalayarak hediye ettim. Bu özel müzedeki eserleri beğenerek inceledik.

 

        Yozgat’ın en büyük kitapçılarından ve sahaflarından Yozgat Sahaf Kitap Kafe’ye uğradık. Belediye Başkanı Sayın Kazım Arslan oradaydı. Çay eşliğinde küçük bir şiir dinletimiz oldu. Oradaki kitapları ve Yozgatlı dostlarımıza ayrılan bölümü gururla inceledik. Burada çay içerken kitap okuma şansına sahipsiniz. Adana’da da böyle bir mekân mutlaka olmalı…

 

            Oradan ayrılırken hava kararmıştı. Akşam yemeği için Meşhur Desti Lokantasına gittiğimizde bizim için özenle hazırlanan masayı gördüm. Vali Yardımcısı Sayın Şükrü Çakır ve kıymetli eşi Sayın Nur Çakır ile yan yana oturduk.  Önce mercimek çorbası servis edildi, ardından da Yozgat tandır kebabı geldi. Herkesin bildiği gibi Konya’nın tandır kebabı pek meşhurdur. Hem Adana’da hem de Konya’da tandır kebabı yemiştim. Çok sevdiğim bir yemektir ama Yozgat tandırı hepsi bastırdı. Böyle bir lezzete hiç rastlamamıştım. Kadayıflarımızı, fırın sütlaçlarımızı yedikten sonra dilimiz daha bir tatlandı. Sohbetimiz renklendi.

 

           Yozgat’ta çamların arasında ve çok yüksek bir tepede bulunan Yozgat’ın en güzel otellerinden Galata Çamlık Otel’e geldiğimizde odalarımıza yerleştirildik. O sırada aşağıda toplanacağımız söylendi. Bu arada Sayın Ahmet Divriklioğlu da Tokat’tan gelmişti. Gelirken eli boş gelmemişti, Tokat bezi pek meşhurdur. Tokat’ın manzaralarının çizildiği turuncu masa örtüsünü armağan olarak getirmişti. Çeşitli meyveler ve içeceklerle dolu masa hazırlanmıştı. Neşe içinde sohbetler ettik. Şiirler okuduk. Tadı damağımızda kalan muhteşem bir şiir dinletisinden sonra gece geç vakitte odalarımıza çekildik.

 

        YOZGAT’TA İKİNCİ GÜN

 

         Öğretmenlikten kalma bir alışkanlıkla erkenden kalktım. Çamlığın doyumsuz manzarasını seyrettim, tertemiz havasını ciğerlerime çektim.  Kahvaltımı yaptıktan sonra dışarıda oturdum. Sayın Rıfat Çakır ile Sayın İbrahim Düğer de erken kalkanlardandı. Yavaş yavaş yemek salonu dolmaya başladı. Grubumuza İstanbul’dan katılan Türklük aşkıyla dolu Doğu Türkistanlı Nurala Göktürk ve eşi Sayın Hamit Göktürk ile tanıştık. Kahvaltı yaparken dünya tatlısı bir hanımefendi yanıma geldi ve “Çok güzelsiniz.” diyerek boynuma sarıldı. Sosyal medyadan yıllardır yazıştığımız Yozgat’ın Boğazlıyan ilçesinden gelen Sayın Dilek Hokkaömeroğlu idi bu dost… Güzel bir kahvaltı sonrası şehir içi gezisine çıkmak üzere minibüse ve özel araçlara binerek otelden ayrıldık.

 

           Önce Başçavuş Camisini gezdik.   “Bu cami Yozgat’ın batı tarafında, İstanbulluoğlu Mahallesinde Çapanoğullarının hükümranlığı zamanında ve Çevheri Ali Efendi Camiinin yapımından 13 yıl sonra, plan ve süslemeleri ile ona benzetilerek Çapanoğlu’nun Başçavuşu Halil Ağa tarafından H. 1215/M. 1800-1 yılında yaptırılmış.

        Yer yer tuğla karışımlı taş duvarlarla yapılmış, kırma kiremitli çatı ile örtülü kareye yakın dikdörtgen planlı, zengin ahşap işçiliği olan süslemeleriyle ün yapmış geç devir ahşap Camilerinden güzel bir örnektir.

        Sonradan sıva tamiri görmüş ve camekânlarla kapatılmış olan son cemaat yeri tekrar eski haline getirilmiştir. Buraya merdivenle çıkılır. Son cemaat yerinin ortasından yuvarlak kemerli bir kapı ile camiye girilir. Kapı üzerindeki kitabe ‘’Rüşdi’’ mahlaslı şair tarafından kaleme alınmış ve Cevheri Ali Efendi kitabesini de yazan ‘’Abdulkadir El-Şükri’’ tarafından taşa yazılmıştır.

        Camiin kuzey batısında, binaya bitişik kare kaide üzerinde, çok kenarlı bir prizma şeklinde minare yükselmektedir. Kapısı da son cemaat yerine açılmaktadır. Harim ve mahfil planı Cevheri Ali Efendi Camiine aynen benzemektedir. Harimi aydınlatan pencereler iki sıralı olup alttakiler dört köşeli, üstte ise sivri kemerli vitray pencerelerde alçı işlemler görülmektedir.

        Camii haremin doğu ve batı yönlerinde, mahfilin devamı olarak güneye doğru uzanan galeri zengin süslemelerle doludur. Ayrıca bu galeriyi taşıyan bağdali karniş üzerinde sıralanmış birbirinden güzel saray, çadırlı karargâh, çeşme ve sahil mezarları bulunmaktadır.

        Tavan ağaç işlemeleriyle, kalem işi süslemelerle, bir halı gibi incelikte desenlendirilmiştir. Tavan bir kare çerçeve içerisinde tezyin edilmiş ortada geniş bir dairenin göbek kompozisyonu ile mükemmelleşen şekliyle aşağı doğru sarkan bir taç gibi uzanmakta ve bu haliyle dikkatleri üzerine çekmektedir.

        Yapının harim, mahfili mahfil altı ve pencere kenarları ustalıklı kalem işi nakışlar, barok üsluplu bitkisel motifleri çiçek demetleri resimleriyle süslenmiştir. Yuvarlak kenarlı mihrap nişi üzerinde alçıdan yapılmış işlemeler varsa da bunlar orjinalliğini kaybetmiştir. Minber ve mihrapta kaybolan orijinal süslemeler camiin 1990 yılında vakıflar İdaresince yaptırılan restorasyon ve tamirat sonucu yeniden açığa çıkarılmıştır.

        Ayrıca avlunun orta yerinde eski bir çeşme kalıntısı olup duvar üzerinde mermer bir kitabe bulunmaktadır.”

 

         Hayran kaldığımız camilerimizde ecdadımıza ve şehitlerimize bol bol dua ettik. Buradan da Büyük Cami’yi gezmek üzere ayrıldık. İl Kültür Müdürlüğü İnternet Sitesinden edindiğim bilgileri sizlere aktarayım:

      “ Çapanoğlu (Büyük) Camii Osmanlı İmparatorluğu döneminde Avrupa etkisinde ortaya çıkan Türk mimari tarzının Anadolu’daki önemli örneklerinden biridir. Yozgat İstanbulluoğlu mahallesinde olan yapı iki ayrı tarihte inşa edilen iç ve dış cami bölümlerinden oluşmaktadır. İç cami, Çapanoğlu Ahmet Paşa’nın büyük oğlu Mustafa Bey tarafından 1779 yılında; dış cami ise kardeşi Süleyman bey tarafından 1795 yılında yaptırılmıştır. Şehrin her yerinden görülebilen cami, ince minaresi, yüksek kasnaklı kubbesi ve köşe kuleleri ile Yozgat’ın sembol yapılarından biridir.

          Beyaz kesme taştan yapılan iç cami, dıştan kırık saçaklarla dört kata bölünerek kademeleşme oluşturulmuş, kubbe kasnağındaki konsollarla da dikkat çekmektedir. İki yapının birleştiği batı cephede de ince zarif minare görülmektedir. Dış cami, açık kahverengi bordo kesme taştan inşa edilmiştir. Birçok özelliği farklı olsa da bu iki yapı birbiriyle oldukça uyumludur. Cami, ardı ardına sıralanan mekânlarıyla dikkat çekmektedir. İç cami, 1779 yılında, tek kubbeli, üç bölmeli ve iki katlı mahfil, dışarıda da üç bölmeli revak biçiminde yapılmıştır. 1794 yılında bu kısmın önüne, yine üç bölmeli, geniş bir mekân olan “dış cami” eklenmiştir. Fakat ek mekânın büyüklüğü, buranın ikinci bir harem gibi görünmesini sağlamıştır. Dış caminin de önüne daha sonra küçük bir giriş revakı ilave edilmiştir. Caminin dört tarafı avlu duvarıyla çevrilidir. Avlunun doğu ve batı tarafında bulunan kemerli abidevi kapılara, 1964 yılında, kuzey tarafından üçüncü bir kapı açılmıştır. Camide yoğun olarak kalem işi süslemeler görülmektedir. İç ve dış caminin harim duvarları, üst duvarları, kemer kavsi ve karınlarında mermer taklidi boyamalar yer almaktadır. Dış caminin ana kubbe içinde ve iç cami kubbesi ve pandantiflerinde kıvrık dallar, yapraklar, çiçek ve meyve tasvirleriyle yapılan süslemeler dikkat çekicidir. Dış camiden asıl harime girişteki yapının ilk taç kapısı, zengin ve görkemli bir kompozisyon oluşturmuştur. Akantus yaprakları, C ve S kıvrımları, deniz kabuğu motifleri mihrap çevresini taçlandırmaktadır. Minber ise renkli damarlı mermerlerden, barok motiflerinin de yer aldığı çeşitli şekillerle bir mücevher gibi süslenmiştir.”

         Bu caminin süslemelerine hayran kaldım. Bir yandan camiyi geziyordum, diğer yandan İstanbul’dan gelecek olan kısa filmler çeken sağlam hececi şairlerden sevgili arkadaşım Birgün Tekin ile sürekli telefonlaşıyorduk.

 

       Sonra müzeye gittik. Nizamoğlu Konağı Yozgat Şehir Müzesi olarak restore edilmişti.  Edindiğim bilgileri sizlerle paylaşayım:

         “Nizamoğlu Konağı Gayri Menkul Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulu Başkanlığınca 1975 yılında korunması gerekli eski eserler kapsamına alınmış. Yozgat Merkez İstanbulluoğlu mahallesinde yer alan konak, 1871 tarihinde yapılmış, uzun yıllar konut olarak kullanılmış, bir müddet Kız Sanat  Okulu, bir dönem de Tekel Deposu olarak hizmet vermiş. 1979 yılında kamulaştırılan Konak büyük bir onarım sonrası 1985 yılında Müze olarak hizmete girmiş. Müzeye ait bahçe içerisinde bir de idari bina bulunmakta...

        Vasilika ve Joannaki’den hazineye kalan ve H.1292 / M. 1875 de Abdullah Kızı Fatma Hanım’a, ondan da Nizamzade Ali Efendi’ye geçen bu yapı 1871’den önce yapılmış olmalıdır. Bugün müze olarak kullanılan yapı kırma çatılı, iki katlı, meyilli bir zemine oturan, doğu yüzü sokağa bakan, etrafı ufak bir bahçeyle çevrili bir konuttur.”

 

           Şehir Müzesindeki eserler çok önemliydi. Yozgat’tan geçmemiş uygarlık yok desem yalan olmaz. Bunca uygarlığa sahne olan Yozgat’ın toprağın altında çıkarılmayı bekleyen yüzlerce hatta binlerce esere sahip olduğunu düşündüm. Müzedeki eserler bence az sayıdaydı. Hepsini hayranlıkla inceledim. Özellikle topraktan pişirilerek yapılan lahitler çok değişikti. Müzeyi gezerken aynalı körük dikkatimi çekti. “Aynalı körük gelmezse ben gelin gitmem” dedikleri meşhur araç buymuş. Gerçi 2010’da buraya geldiğimde de görmüştüm aynalı körüğü… Şimdiki gençler beğenmezler ama şarkılara türkülere konu olduğuna bakarsak zamanında çok mühimmiş.

 

        Hayri İnal Konağındaki etkinliğe katılmak üzere çıktığımızda İstanbul’dan katılan Sayın Birgün Tekin arkamdan seslendi.  Kültür Nehri Dergisi’nden Sayın Osman Karaca onu terminalden almış ve bizi bulmuştu. Kucaklaştık, hal hatır sorarken grubun nereye gittiğini fark etmedik. “Çay içeceğiz.” dedikleri için biz de en yakın çay bahçesine gidip oturduk. Tam çaylarımızı içecekken Hayri İnal Konağında beklendiğimizi söylediler. Konağa gittik. Konağın odaları eski Yozgat evleri gibi döşenmişti. Hayri İnal Konağı Müdürü Sayın Önder Ünal aynı zamanda yerel bir sanatçıymış. Yozgat yöresinin türkülerinden örnekler verirken iki genç kız da yörenin oyunlarıyla ona eşlik ettiler. Bizler de neşelendik. Çaylarımızı yudumlarken çedenenin de tadına baktık. Hayri İnal Konağından ayrılırken bizlere şık ipek keseler içinde çedene ikram ettiler.

 

         Buradan araçlara binerek Nohutlu Tepe’ye çıktık. Yozgat’a tepeden bakıyorduk. Müthiş bir güzellikti bu… Kırmızı çatılı evlere bayılıyorum. Adana’da genellikle çatısızdır evlerimiz… Bir de türbe vardı bu tepede… “Nohutlu Baba Türbesi… “ Dileyenler türbeye gittiler. Ben oraya kadar tırmanmayı göze alamadım.  Nohutlu Tepe’de çay içip sohbet ettikten sonra öğle yemeği için Çamlık’a hareket ettik.  Çok acıkmıştık. Kıymalı pideler nefisti, keyifle yedik.  Yanında çay, söğüş domates, yeşilbiber ile servis edildi. Yemekten sonra karpuz, kiraz, kayısı ikramı oldu. Bu kadar tatlı karpuz zor bulunur. Yozgatlılar Adana karpuzu diyorlar ama ben Adana’da bu kadar tatlı karpuzu zor buluyorum. Yozgat’tan Adana’ya karpuz götüreceğim diye şakalaştım.

 

          Galata Çamlık Otelimiz de bu tepedeydi. Otele geçerek akşam 17.00’deki şiir dinletisi için hazırlandık. Hevsel Dergisi yönetiminden Diyarbakır Şairler ve Yazarlar Derneği Başkanı Sayın İhsan İpek Cankurt Diyarbakır’dan, Sayın Songül Yurdagül Yozgat’tan geldiler. İl Kültür Müdürlüğü Salonunda aramıza yeni katılan isimlerle yerlerimizi aldık. Kültür Bakanlığı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdür Yardımcısı Sayın Seyit Ahmet Arslan, Sayın Şükrü Çakır ile eşi Sayın Nur Çakır, Yozgat İl Kültür ve Turizm Müdürü Sayın Metin Halıcı, Yozgat Belediyesi Eski Başkanı Sayın Yusuf Başer, Sayın Ahmet Sargın ve Sayın Durak Turan Düz protokoldeki yerlerini almışlardı. Sevgili Nur Çakır beni yanına oturttu. Etkinlik Sayın Rıfat Çakır ile Sayın Yasemin Doğru’nun sıcak sunumlarıyla başladı. Önce Sayın Seyit Ahmet Arslan, sonra Sayın Şükrü Çakır, Sayın Metin Halıcı, Yusuf Başer ve Sayın Ahmet Sargın günün anlam ve önemine uygun olarak konuşmalar yaptılar. Hepimiz sırayla sahneye davet edildik. Birbirinden güzel şiirler okundu. Ben de “Bayrak” adlı şiirimi okudum. Etkinliğin sonunda Yozgatlı sanatçılardan Sayın Âşık İsmail Özbek, Sayın Âşık Kadir Öğren ve Sayın Ozan Neşet İçöz sahne aldılar. Atışmalarıyla sazlarıyla sözleriyle günümüzü taçlandırdılar. Hediyelerin ve katılım belgelerinin takdiminden sonra toplu fotoğraf çektirildi.

 

        Hep birlikte Destan Et Mangal Restorana gittik. Testi kebabı yemeden dönemezdik tabii… Testiyi kırma onuru Sayın Seyit Ahmet Arslan’a verildi. Tatlı sohbetlerle yenen yemekte testi kebabına ayran ve salatalar eşlik ediyordu. Kaymaklı kadayıf yiyerek ağzımızı tatlandırdık. İsteyenler fırın sütlaç yediler.

 

         Otele döndüğümüzde çay, meşrubat, çerez ikram edildi,  sohbetten sonra günün kritiği yapıldı. Hiçbir etkinlikte yapılmayan bu kritik çok faydalı oldu. Geç saatlerde odalarımıza çekildik. Sabah sekizde kahvaltıda buluşacaktık ve saat onda oteli terk edecektik.

3. GÜN

       Geleneksel olarak erken kalktım ama sekizde sözleştiğimiz için kahvaltı için arkadaşlarımı bekledim. Hep birlikte keyifle kahvaltı yaptık. Kahvaltı sonrası valizlerimizi de toparlayarak otelden ayrıldık. Üç günlük Yozgat rüyasından uyanma zamanı gelmişti. Yozgat Öğretmen Evine gittik.  Sabah kahvelerimizi içtik. Sohbetler çok koyuydu. Ayrılmak zor geliyordu ama öğlene doğru birer ikişer Yozgat’tan güzel anılarla ayrıldık. Hepimizin yüzüne mutlu bir gülümseme yayılmıştı. Bir başka etkinlikte buluşmak üzere vedalaştık.

 

          Sayın Ahmet Sargın’ı içtenlikle kutluyorum. Bu kadar seçkin ismi toplamak kolay değil. Hem sanatlarında çok iyi olup hem kaprissiz uyumlu tipleri bir etkinlikte toplama başarısı takdire şayan… Hemen her bölgedeki etkinliklere konuk olarak davet edildim. Bu topluluk kadar uyumlusuna rastlamadım. Böyle bir etkinlik düzenlemek herkese nasip olmaz. Ancak böyle bir etkinliğe onur konuğu olmak da ayrıcalıktır. Ne mutlu bana ki Yozgat’ı tekrar görmek ve çok kıymetli şairlerle bir arada bulunmak nasip oldu. Sayın Ahmet Sargın iyi ki varsınız! Hepimizi Yozgat Sevdalısı yaptınız.

 

Harika Ufuk

Adana

07.07.2017

Saat: 19.00

( Yozgat 14. Sürmeli Şiir Şöleni başlıklı yazı harikaufuk tarafından 9.07.2017 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.