Düşün dünden bu güne ne yaptın fazlaca… Ne kazandın para bile olsa? Eğer yeni şeyler kazandıysan huzuru içinde, mahşeri dışında kalır… Eğer aynıysa yahut eksilmişse yapılan, sen zarardasın, depresyondasın, hastane yolunda hastasın! Kâğıda yazılmadıkça suç teşkil etmez, amel değeri olmaz, dil söylerse yankılanır başkasında amel ederse amel değeri olur ancak! Duyduğunda ne dediğine dikkat et o zaman, denileni de sorgula ne kadarı doğrudur diye… Yediğin, içtiğin kadar işittiğin ya da gördüğün ya da dokunduğunda önemlidir. Seni ne meşgul ediyorsa, odur duygudaşlık. Dediklerin iyi olacak ki, iyilik yayılacak, eğer kötü kendine bile zarar veriyorsa sus, kimseye gitmesin azıcık izi bile… Zararın dokunmasın kimseye!

 

Aşkı yaşamak varken gül olmuşuz ama onun gibi ne açtığımız var ne de koktuğumuz... Sinüs'ün piyadesi, kalp atışını simgelerken,  acıyı hissetmiş ve sinüzit olmuşuz desene! Sadaka bile olsa de, Allah rızası için yesene!

 

Veren el her zaman üstündür, hep bana dersen şişme balon gibi söner ve boşalırsın galon gibi. Sarhoş derler fıçının sahibine, zarar ziyan verir fitnesi ahiretine!

 

Sen neymişsin be abi, söyleyin dostlar neymiş, kimin sahibi, kimmiş, olsa da vali, gördüğüne göre karar verir yönettiği ahalisi… Nedir övgü dolu ceket iliklemeleri, herkes görevini yapıyor sadece,  horon tepin burası tören yeri! Yalnızca ben yazarım de kendi kaderimi!

 

Al bayrak sallanır yalnız, vatanını sevenin elinde, zafer marşı söylenir ilahi gibi masumun dilinde… “Korka sönmez bu şafaklarda…” derken seherin alacakaranlığında bir güneş doğar, kalpteki düşmanı boğar, nuruyla görünür mucize gibi uzaklarda!  Aman diler kurduğu tuzaklarda, gül dolduran sevgisiyle nefesi kokarken kucaklarda…

 

Kıymık batmış, acıdan kıvranıyor ten, sanki dünyanın bütün ağrısı onda... Ben yüklendim dünyanın acısını, ben, ben der... Çığlıkları her yeri sarar... O acıdan uzaklaş ve gerçekleri gör ey insanoğlu lütfen!  Kıymet bilmeyene bu dünya tepsisinde yalnız zahmet sunulur... Sunacaktır da... Bilesin! 

 

Nasıl bir samimiyet ki, haremi görmedi, soyunmadı ten... Görünmedi ben?  Alınmak… Herhalde diyorsun ki dost, benim gibi salınmak! Bu gün ki İstanbul’a düşen yağmur gibi her gün harcadığın ve paylaşmadığın samimiyete yansımıyor resimler-gölgeler... Tablosuna gözyaşı döküyor Mona Lisa’yı boyarken, Leonardo Vinci... Gözyaşları boyayı döküyor, döküyor kalbimi yırta yırta, elimden bir şey gelmeden emekleri söküyor... Nasılsa idare ederim, istediğim gibi de oyun oynar eylerim, demek olsa gerek herhalde niyet… Ama çıban yerinde durmuyor… Verilen sözler unutulmuyor... O çıban kanser olmadan hal çaresine bakarsan senin için iyi olur, o zaman samimiyetine inanır ve sevinirim!  

 

Cam vitrinin arkasında durup yediğin yemeğine bakan, midesinde ki açlığı düşünen çocuğu görmek istemiyorsun, kör numarası yapıyorsun. Hatta yediklerinden arta kalanı çöpe atmak suretiyle, nimete şükürsüzlüğün had safha da… İsraf haddini aşmış, gel deyip de yedirmediğin çocuk, çöpe atılan artıklarını yemeye çalışıyor. Hatta doyduğunda yine de sana küfretmiyor, aksine iyi ki, bunlar var ve doydum, bunu atana, sana teşekkür ediyor. Doyduğu için ayrıca şükrediyor. Hani yeseydin birlikte, duygudaşlık yapsaydın, yıkanması için banyo ettirip, temiz elbise verseydin ne kaybedecektin ki… Hiç olmazsa yediklerin, giydiklerin çöpe gitmez, onu paylaşan bir can olur sana neşe verirdi… Verdikçe kaybetmezsin, aksine çoğalırsın neye sahipsen, Ah… Ah bir bilsen!

 

Kırk harami bir masal ama boşuna yazılmış da bir masal değil. Hani açıl susam açıl diyen kimileri var, günaha batmış, günahları diz boyuna asmış. Günümüzde bu sayı kırk mıdır ya da daha fazla mıdır bilen yok, araştıran da yok, haramiyi bilen yok… Ama kırktan az değil… Ey sultan bozuntusu, haddini bilmezsen bildirirler! Aynalara çokça bak, eğer başındaki kıllarda aklar görünmeye başlamışsa, topraktan tozlar gelmeye başlar ilk önce tenine… Toprak seni hisseder, sarar tenini her terinde! Kirlendim sanırsın yıkanırsın, çıkanlar senin ecelinin habercisidirler…  Kim bilir o toprak sana ne kadar hızla yapışırsa, alır içine çöl kumlarıyla, mecnun halini sarar… Doğadan tenine gelen her şeye dikkat et, ibret al. Yerken bile, zehrini düşün, nasıl erittiğini, yok ettiğini… Sen tenini soymadan da, dünyaya da doymazsın amma, senin doymanı kim bekler ki?

 

Aklını başına al, kusur dolu ve aciz, ey insan…

 

 

Saffet Kuramaz

( Duygudaşlık Mı Yaptığımız başlıklı yazı safdeha tarafından 19.07.2017 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.