Beklentilerin arzındayım ve şaşaanın inkılâbı sürüklerken evreni…

 

Yâd ettiklerimin de arzındayım… bazen dokunulmazlığımın kalesinde, başımı surlara yaslayıp en acıklı hikayeyi konduruyorum gecenin nemine.

 

Aşka delalet sancılar büyütüyorum kendimce ve yine kendimce sevip coşuyorum hangi alt kümeyi, öz alt küme temsil etmeli demenin itirafına buyruk bir eda kondururken soğuk, beyaz sayfada.

 

Sekmelerini ömrün görmezden gelen payidar telaşlar büyütüyorum peşi sıra ve aşka dair özneler arıyorum aklım sıra: aşkı sır bilen ve ömrü su, göğü kıble bilen… sonramda saklı büyük acıları ise görmezden geliyorum tıpkı cihanın gözünde bir çapak misali akça pakça ve reşit olmamış düşlerimle hemhal düştüğüm yollarda, sadece rahmetine yüce Yaradan’ın odaklanıp nefsime itiraz ettiğim bakir benliğimle göğe odaklanıyorum peşi sıra.

 

Ay gibiyim zaman zaman: gecenin ışıldağı.

 

Yıldızım bazen ve kuyruklarımda acılar sürüklüyorum yine lirik bir aşka kucak açan bonkör yüreğimde tufanımsı yok oluşlar serdiğim ayaklarına kaderin.

 

Gölgeler gibi boyutsuzum, evren gibi kenetli sonsuza ve hitap yeteneğime mücbir sebep yükleyip sadece kalemimle konuşuyorum boşluğun hicap duyulası dokunuşunda kambersiz düğün misali, bir edimde ya da cahil bir imgede konuşlandığım.

 

Acılarım da lal hem de çok sürekli.

 

Süresiz ve koşulsuz sevgi bahçemde büyüttüğüm çiçeklerime nazire eden ismime engel koyuyorum.

 

Gülmemi istemeyenlere biat yüksünmekse…

 

Ağlamakla iştigal rütbemi görmezden gelenler…

 

Kanadığıma mı yanayım kandığıma mı?

 

Az sonra çalacak kapım ki tokmağında sadece bir izden ibaret beş parmağımın beşi de kopuk eşkâli. Tek bir hücreden mutasyona uğrayan akıl bölünmelerim ve şizofrenik bir vaka tanısıyla, hayret ettiğim sayısız münafık ki akılları da nefisleri de beş karış havada. Neden diye sorduğumu duymazdan gelip inkâr ettikleri Yaratıcının gazabına uğradıklarından bihaber.

 

Bir bilim adamının tipik tanısı düşüyor aklımın izbelerinden. Ne demiş dediğini soranlara hicapla bakıyorum zira en reşit sancı yine Allah’ını inkâr edenlere duyduğum öfkenin ruhumdaki kapsama alanı.

 

En deli inkâr, en ucube yeti yine aklın çözemediği değil de yaratıldığına dair hiçbir inanç geliştirmeyen.

 

Dirliğin, birliğin kısaca insanın hâkimiyeti yine dinin sunumu üstelik asla tesadüf eseri yaratılmadı evren ve insan ve yine yüce Yaratanı bilfiil insanların hizmetine sunduğu o bitki örtüsü ve tüm canlılar ve tüm evren ve güneş sistemi ve… Çoğaldıkça azalan inançlar.

 

Nefsin kırbacına tahayyül edemeyip sadece benliğinin eseri olan.

 

Yaratılış amacını es geçip sadece bedensel ihtiyaçlarını en üst seviyede tatminsizce karşılayanlar.

 

Ne yani ben mi kurtaracağım dünyayı… gibilerinden bir soru belki de her aklı evvelin sorgulama ihtiyacını görmezden gelip yine sıfatları sadece benliğine ekleyen.

 

Gün gibi ölümlü.

 

Aşk gibi izafi.

 

Varlık kadar kayıtsız.

 

Hiçlik kadar da olağan.

 

Peki, neyin kavgası?

 

Zümrelere bakmak ve yine hicap etmek.

 

Aşkı basit bir denkleme indirip, sadece kadın ve erkeğin anlık birlikteliği kadar da o kutsal ittifakı adi bir edim gibi nitelemek.

 

Zora koştukça yorulan.

 

Basite odaklanıp, bedenine tapan.

 

Görselliği en üst seviyede ama duyguları da aşağılayıcı bir rakımda görmezden gelip maneviyatın coşkusuna da set çeken.

 

Oynaşan gün ve gece.

 

Aklın birliğine ihanet eden hangi eksen olabilir ki yine rahmeti görmezden gelip, sıfatları da yok sayıp…

 

Ve yine ömrünü geçici hevesler peşinde tüketip üstelik ilk olmadığının da bilincine haiz değilken…

 

Kabir azabına kadir ölülerden bir geri dönüm olsa keşke ve keşke kabirdekiler konuşsa da pişmanlığın haddi hesabı olmasa ve yine tüm yaşayan insanlar alsa gardını.

 

Hikayeler.

 

Hikayelerimiz.

 

Çok mu farklı birbirinden yoksa teğet geçen sadece isimler ve bireysel kaygıları mı? Oysaki evreni, dünyayı ve onca nimeti insanoğlunun ayaklarına seren yüce Yaradan ki ne kadar nankör birer varlık olduğumuzdan bihaber günümüzü gün ederken üstelik kullu etmekten kaçınıp, bir gözünün bile hakkını ödeyemeyeceğinin bilincinde bile değilken hele ki bir ömür bile secde etse neye ne şekilde yetecek ki şükrü…

 

 

 

( Gecenin Işıldağı... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 24.07.2017 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.