Her rü'yây-ı nûr-i elem kıldı bu fermânım , 
Hayatta ki aşk imiş pâyidar eden ah-û devrânım . 

Zirâ her muhitte geceler bir süreyyây-ı indirir , 
Lebriz ettiğim kamerin nûru sirâyet-i aşktan elem bindirir .

Bu öyle kutlu muhit ki , muhib ettiğim o aziz şâh , 
Sensin bana daim kılınân padişâh .

Nurun ki , bütün afâk-ı âlem-i hâk eder , 
Nurundan bütün kifâyetler seni cümlelerde muhakkak eder .

Bütün levh-i âlem ki önünde dürülür semân'ın ,
Sen bana kutlu kılınmış , aşk bildiğim yarân'ım . 

Yahut bir nur-i şefika peydâ olur o ulvi mekândan , 
Kırılır her mesken-i gaflet nice rûz-i bekândan .

Bu öyle aşk ki , nur-u lebriz eden bizim saltanatımız , 
Öyle peydâ oldu , kalbimi muhib ettiren hânımız . 

Ruhumuz o ilâhi perdede neyl-i nedib oldu ey cânım ,
Sen misin bana kılınan o âlemde vahdet-i canânım . 

Gül-ü nedim gibi bu müstehâkı her ân'ın ki inletir , 
O kamer çehreden bülbül gibi öten sedân seni bize dinletir . 

Aşk , muhitte kalmış gecen'in perdesinde bürünmüş bir esrâr , 
Senin aşkın bizi hâr etti ey cânım kurban ettiğim aşk kalem ki , sen bana hisâr .

Lütf-û peydâ olacak mı aşk bilmem bu nasıl bir herzeniştir , 
Aşkı kaleme döken aşığın sarhoş serzenişidir . 

Ey o kamer-i çehresin'in nûruyla beni saran o leylâ , 
Bu mecnun'un ettiği garib ve içten bir duâ . 

Senin o yakut dudaklarından süzülen kelimeler de efsunkâr nice mâna ,
Tılsımıdır inci dişlerinden süzülen beyazlıklar , unutamadım hâla . 

Gel ey cihân-ı o endâmın'ın sükûnetiyle aydınlatan zât ,
Etme kendinide böyle benden ırâk . 

Bu öyle bir kifâyet ki kelimelere sığdıralamayacak muhib , 
Bu aşka refik olan azizem ki öyle sevdik seni Yâ Habib ! 

Bu duây-ı sükûnetin inzâl olan pervasıdır , gör ve duy istedim ,
Ben seni senden evvel emin ol ki çok sevdim . 

Artık bu ğayr-ı şehâmetten ırâk kalan vehm-i saltanatıdır  insân'ın ,
Acıtırmış gecede ki esrâr kalp denilen yetisi yüksek pervâzın . 

Ben seni senden evvel sevdim , ey muhibbi , 
Sen cihân-ı devrânıma doğan âh-u dilli sevgili . 

Bu nasıl bir cihâd ki bilmek dahi tezahür ister her manâda , 
Anıyorum seni kadın , en içten olarak her lâhzada . 

Artık ğayr-ı şefik sen ol o ceylân gözlerinle ki nazarın beni sarhoş etsin ,
Bu cihânda beni sarhoş eden yegâne eş SENSİN ! 

Senin varlığınla varlığım varlık buldu ey varlığı hoş olan zât , 
Yokluğunda dahi varlığın peydâ olur varlıklar âleminde yokluğu anımsatırsın bizzât !

Ki yanında beyhule süzülüşümdür bir esrâra girer bu reng-i revâhirim , 
Sana yâr dan öte âşık bir adam'ın esrârıdır bu zirâ ben sana cengâverim . 

Ol lâhut gibi bir makbere taşınmış yokluğunda bütün duygularım ,
Kendimi dahi sana saklı hâle koymuş kabristân denilen gömüye anılarım .

Bir yığın insân yatar her makber altında ey sevgili , 
Nazarın dahi beni benden alıp en uzaklara götürdü ey kuş dilli . 

Bülbül dahi yanında yeksân olur o güzel sadân'ın çehresinde , 
Sevdâ bir yüklü gemiyi andırır dudaklarından bir buse alırcasına . 

Ellerin o pamuk ellerden daha , daha zârif ve daha nâdir , 
Aşk sevdâya yeri gelince pek eyler kibir .

Aşık zâtın hâli o muhibbi çehrede nice nücûm'u seyr etmektir , 
O bakışlarından süzülen mânaya kendini verebilmektir .

Bu ruh-î elemden ğayr-ı bilmem nasıl mu'cize ki bir divâne , 
Aşk'ı dahi ağlatmaya geldi sevdân , bu nasıl cihâne . 

Cihân içinde tüm gözlere kör 2 çift göze sadığım , 
Senden ğayr-ı bütün gözlere kapandı göz denilen nazârım . 

Bu amak-ı çehreden artık âh etti dökülen her göz yaşım , 
Bahr-u âlem gibi kaldı , mendiller yanımda sandalım . 

Ay'ı lebriz ettiğim ân dan sonra kamer dahada parladı , 
Anladım ki , aşk bir vesileyle kendisini cilâladı .

Ne şems ne kamer bu sevdây-ı muhitte bir âlemdir ,
Âlemi âlem eden kalem tutan el dir .

Peydâ oldu o kutsiyyetten ki ilâhi indird-i sure-i nûn , 
Ve ikinci âyetin sonunda yazılan '' Vel kalemi vema yesdurun '' . 

Yazdı bu rûh-i ilâhiden olan mağrib ve matlûb-u bu lâhza , 
Sen hayatıma refik-i şems olan ey şâh-u şaika . 

Sen benim ilâhi süzülüşümden inip aşkın cereyânına tutulan er , 
Lâkin kalbimin tam ortasına sapladığın kara sevdâ misâli bir hançer ! 

Rızay-ı ilâhi den istediğim ğayr-ı vuslat kapısı ey nûr-i cihânım , 
Sen benim âlemime doğan çehrey-i kamer'i andıran pervâzım . 

Geçer ki her nazın benim naciz huzurumda , ben kalemdârım , 
Ben kalemdarın kulu , alemdârın evlâdıyım ! 

Bu öyle bir cezbe-i hâl ki , bizi evlâd-ı pâk-i Muhammed ' den etti , 
Bu öyle bir bekâ ki , ilâhiye ettiğimiz nazı havass kulbunda seyrân etti .

Ben o muhitte devrân oldum bilmem ki ğayr-ı kaç alem vâr , 
Bütün enâniyetten noksan olarak bu kalbim senin yokluğuna bizâr . 

Ey şefik-i kulûb , bu kalp denilen hançeren'in nasıl bir ebvâsı ,
Yok mudur kulunu duyan ilâhin'in nazına müstecib bir evliyâsı . 

Ğayr-ı senden başka talibim yok , ki ben sana talibim ey talibân , 
Sen ruhuma inen gecen'in sükûnetini koruyan râm ! 

Ğayr-ı sana aşık kaldım ben , senden ğayr-ı ne yokluk ne varlık var , 
Artık verildi benim zâtımdada bu mukaddes karar ! 

Sen benim çehrey-i nuruma inen o kamer-i kutsiyye , 
Bu sana yazdığım aşık bir adamdan süzülen mersiyye .

Ey cihân-ı bâb-ı her yaradılan âlem açıl ,
Ey yakut dudaklım gelde dudaklarıma kalem ol ve saçıl . 

Saçların'ın uzunluğu beni sarsın , aşk gibi her yanımı , 
Pamuk ellerini özledim ey nûrum , gerekirse zehr et kanımı ! 

Senden sunulan aşk-ı zehir ki , kadehlerce içtim ,
Bugün öyle muhitimde gezen bir mâtem ki , sarhoşlukta kendimden vazgeçtim . 

Ğayr-ı sen oldun âleme doğan hayat denilen o ulv-i mef'ûm ,
Aşk , sevdâ kanunudur ki acı çekmek kânun-û mâ'lum . 

Hâsılı çok kelâm ettim es - selâm ,
Bu kadar kelâm benden kâfi vesselâm ! 


( Ah-u Devranım başlıklı yazı DervişBaba* tarafından 27.07.2017 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.