Bundan seneler önce,daha rahmetli babaannem ve babam hayattalar. Soğuk bir
kış günü, lapa lapa kar var Ankara'da, akşam sohbet ediyoruz; amca çocukları da
var. Annem, kardeşim, babam ve ben. Bizim apartman aile apartmanı olduğu için, zırt
pırt birbirimize girer çıkarız. Deyim yerindeyse, evler yol geçen hanı gibi
aramızda...
Daha o zamanlar babaannem yüzbeş yaşlarında, sağlıklı dinç, hayatında doktor
nedir bilmez. Ara sıra amcaoğlu akordeon çalınca bizlen beraber ata barı bile
oynar...
Bizim içimizde bileği en kuvvetlimiz büyük amcaoğlu Adnan'dır. Geri kalan üçümüz
bir adam etmeyiz. Onun yarı kuvvetine bile erişemeyiz...
Spor mağazalarında bileği kuvvetlendirmek için satılan halkalar vardır; vücut
çalışanlar bilir. Adnan abim bir yerden almış eve getirdi. Hepimiz deniyoruz
sırayla halkayı.Sıkıyoruz ve bırakmadan dakka tutuyoruz. Küçük amca oğlu Murat
iki dakika tuttu, ben iki yirmi filan tuttum, kardeşim üç dakika kadar
dayanabildi, halkanın ele verdiği baskıya, en çok büyük amca oğlu üç buçuk dakka dayanabildi; bir
ara babam denedi o da fena tutmadı o yaşında...
O sırada koltuğunda bizi seyretmekte olan babaannem; şivesiyle de
konuşarak ''Naydiyersuz ola, o nadur ki''dedi. Babam ''Anne bu halkayı elimizde
böylece sıkıca tutuyoruz hiç bırakmadan'' diye cevap verdi. Babaannem ''Verin
bakayım bir de ben deneyeyim'' dedi...
Ulan dedim içimden, amcaoğlu murat iki dakka tuttu; babaannem bir buçuk dakka
filan anca tutar. Rahmetli halkayı bir sıktı, iki dakka, amcaoğlu devrildi, sonra üç dakka, benlen
birader de devrildi, üç buçuğu da geçti, biz ecel terleri döküyoruz, rezil olduk
aleme, babamda gülmekten yerlere yatıyor. Dört dakika kırk saniye olunca
babaannem babama dönerek,''Cevdet daha tutayım mı bırakayım mı''diye
sordu. Babam''Bırak anne, bırak rezil ettin zaten bizi'' dedi ve o an da,biz
makaraları koy verdik. Babaannem ve babamı saygıyla anıyorum...