Zamanın hitap yolculuğunda bir buse
tadında aşka dokunan deyişler türetme istemime yenik düşüp başlıyorum yeni güne
aslında gün ertesi bir geçiş sanırım zaman ihlali belki de hayatımın sarkacı
iyice kaymışken ve esefle kınarken iç sesimi…
Durağan kelimeler seçip aklı başında
cümleler kurmalıyım belki bir esinti Woolf’tan belki bir şiir Süreya’dan ya da
aidiyet duyguma rest çeken evrene serzenişimi hoş görürken Yaratan.
Saklı tutmaksa çoktan kaybettim
hakkımı ve defalarca da savdım sıramı. İçimin kıvılcımlarına şükran duymalıyım
aslında ki duyuyorum da aslında duyamadığım seslere de kinaye yüklü söylemler
biriktiren naşını yoksun varlığımın da kıtalar arasına devşirip ıslak mendille
de silmeliyim ruhumun tozunu; öyle ya kullanmaya kullanmaya miadı dolmuş
satırlar ve ben açtıkça içimin kutularını yeni bilinmezlere denk düşüp yeni
denklemler kurma arzum.
Pekişen dualarım var aslında herkes
gibi yine de asla iddia edemem ne de olsa herkes teyakkuzda: önce sakındıkları
ilgi ve sevgileri sonra da sakıncalı gördükleri ben yüklü deyişlerimi
biriktirip de sunarken ortaya aslında hep aynıyım ve aynı kalacağıma da basarım
kalıbımı sanırım edebiyatın tınısında dokunsalar ağlayacak haleti ruhiyemle
yine küplere biniyor yakınımdakiler. Ya uzağımdakiler?
Terennüm saklı kiplerime emir
verdikçe ağlamak istiyorum yeniden hele ki peşi sıra neşeyi de giyindim mi…
Sıradan olmaya hazır değilim belki de
hazır olda beklemeyi hep maruzat bilip de…
Ah, nereden başlasam da bitirsem şu hikâyeyi?
Bir de kıyama durmuyor muyum her yazıya Besmele ile başlayıp belli ki içimin
küpeştesinde demir atmış bir gemi kaptanına nazire eden göl benzeri durgun ruh
kıyımım.
Mizansende saklı bir yakarışı da
görmezden gelemediğim hele ki rotasını güzele odaklı ama her nasılsa devamlı su
alıp batma tehlikesine haiz olduğu yetmezmiş gibi yerin dibine batırılan
hayallerim.
Ayyuka çıkan sevinçlerim de baki
hanidir hele ki havadan nem kapıp yağmura odaklanıp da yağmur duasına meyleden
hüznüm yok mu sanırsın ki döngüdeki tüm rehavet tepemdeki bulutlarda toplanmış.
Sandık sandık madem toplayıp da
atamadıklarım ya da sanıp da yanıldığımdan öte de bir şey gelmezken elimden… al
işte; yine kırağı çalan bir cümlede teyit etme istemim sanırım bağışıklık
geliştirdiğim üç beş duyuma asla ihanet etme olasılılığımın da olmayışa ek
iddia etme hakkımın da son bulması.
Nakşeden bir beyit işte yarı yolda
kalmışlığım yetmezmiş gibi bir de tümlenme ihtiyacı güden o sakıncalı
farkındalık demek ki her şey olacağına varıyormuş gel de inanma.
Sahi bir dilek tutup da evrene mi
salsam tıpkı içimin haritalarında oynaşan dağ tümsek misali bir de rakımı
yüksek bir şehirde tavan arasına çocuk pozunda üç beş kahkaha mı atsam yine
içimin balyalarında karmaşa; yine aklımın devrelerinde kaçak elektrik ve
sayısız akıma kapılıp da yaşama ihtimalimin sancısında sakıncalı bir atak mı
yoksa ölüm orucuna giren nefsi de göz ardı etmediğim…
Belki bir ayrıcalık belki de aykırı
bir nüans ama her ne olursa olsun vazgeçmeyi düşünmediğim elbette maneviyatın
doyumsuz tınısında içimdeki ukdeleri de bir bir öldürdüğüm sanırım zamanıdır
mutluluğun tıpkı aşkın doz aşımında ben yüksek volümlü bir nidada
kıstırılmışlığımı da armağan ederken evrene…