Ve dahi bir köleye; "Sen niye bu El'e göre davranma ve saygılıma içinde değilsin" denmesinin hesabı sorulamazdı. Kaçak bir köleye başka bir El (efendi) sahip çıkamazdı. Kısacası biatiyle kendi El'ine iman ahdi vermiş bir köle; o ahit seni olduğu El'e iman edip, o El'e göre davranmakla yükümlüydü.
Bu tür benzerlikler içinde benzemez oluşla farklılıklar kul dediğimiz İnanırların kendi El'i (efendisi-sahibi karşısında) türlü türlü söz ve davranışlarla ortaya konuyordu. Bu tarz eylemli saygı seremonisi içinde ayağa kalkma ve ayakta durma (kıyam) türü farklılıklar vardı.
Boyun eğme (baş eğme, başı kaldırmama) vardı. Eğilme saygısında bulunma (rükû) vardı. Diz dövme (dizi yere vurup selam verme; saygısında bulunma vardı. El'in ayaklarına kapanma (secde) vardı. Yine boyun eğip, göğse kol vurma, kol kapatma vardı.
Kolları bağlayıp boyunu büküp el pençe divanda durmak vardı. Kısaca tüm bunlar her bir El için köleci biatin söz ve eylemi tutumlarıydı. Köleci imanın yasası olan köleci deklarasyonların söz ve eylemleri içinde oluşan ayin seremonileriydi. Kişiyi boş bırakmak yoktu. Kişiler her anı içinde El imajı ileydiler.
Kişilerin köle olması ya da El'in köle sahipli muhtariyeti, bununla kalmazdı. Kölelere Her El'in kendi damgası ya da kölelere her El’in işareti (eni-mührü) vurulurdu. Bu işaretler El sahipliği tanınması olan damga ya da işaretlerdi.
Köleler sadece söz ve eylemleriyle köle olup kime at köle olduklarını ifade etmezlerdi. El bağlılığı işaretlerle de kendisini açık açık her durumla kendisini belli ederdi. Her vurgu köle ve köle sahipliği olucu koşullanmalar çıkıyordu.
Kişinin köle olmasını unuttuğu bir an bile yoktu. Kişiye her nefes alış verişinizde sizi öyle kılan El olan rabbinizi anınız” deniyordu. Hatta yeminler; “nefesim elinde olan El adına yemin ederim ki bunu ben yapmadım “ diye başlıyordu. El ile şartlanma her alandaydı.
Cinayet işleyip korkuyla sağa sola sinen Kabil’in El’i Kabil’e; “korkma sana kimse ilişemez. Anlına kölelik işaretimi vuracağım” diyordu. Bu nedenle köleler, köle işareti taşıyan bu işaretli yerlerini giysi ya da örtü gibi saç kıl tüy gibi hiç bir şeyle örtemezlerdi.