Utanıyorum tutunamamaktan sonra da
cebelleşiyorum aşka dair bir söylemde utanç zerrelerini evrene serperken.
Gözsüz cümleler türüyor aklımın
balyalarında sonra da evet, sonra da kekremsi bir yalnızlık: gözkapaklarıma
istinaden s/üzülüyor yaşlar, kerelerin donatısında; keşkeler ringinde salya
sümük çocuk bezirgân.
Kırık dallara tüneme istemim sadece
tutunmak tek kaygım bir de alaylı cümleler kurmak istiyorum ve kargacık
burgacık yazısı esnaf Murat Efendinin… sahi nerelerdedir kim bilir?
Döşünde süper marketlerin, tanıtımı
televizyonlarda boy gösteren alışveriş merkezlerinin… üstün olduğunu düşünmesem
de üstün körü o alışveriş merakının gidermek adına belli ki şehir insanının…
Çürük elma tadında eski.
Kanadı kırık utangaç kuş misali
sevdanın derinlerinde bir şarkıyı da dillendirmişken yürek telinde… nereden
nereye? Ne de olsa tutarsızlığın bilmem kaçıncı dalyası… sahi, nerelerde eski
aşklar, demekten men ettiğim gönülsüz çırpınışlarım yine yürek tozutmadan asılı
kaldığım bir gölge pervasızlığında ve kundaklandığıma dair yazmayı unuttuğum
her cümle.
Kanımı kaynatan ne aşk ne de baharın
nüktedan coşkusu hele ki evrildiğim bir hüzne selam çakıp alaylı seyrini de
evrenin görmezden gelmek adına çöktüğüm şu boş beyaz yürek.
Damlayan hezeyanların görünmezden
geldiğini inkâr etmek belki de kırık bir nota tadında üstelik içselleşen
kaçıncı senfonisi ise yine yürekli bir kemandan sıçrayan nice kıvılcım.
Sandık sandık dünün örtüsü, eğri
büğrü yine geceye dair üstelik kundaklanan bir sabahı yeniden buyur etme
gayretim gerçi asılsız ve özsözü olmayan bir roman tadında olmasam da şu dandik
gün dönümünde… demelerin kaygısı ile dört elle sarıldığım dost meclisi.
Derme çatma aklın mobilyalarında üstü
örtülü ve sağır üç beş imge… kanayan yarımdan kanmaya meyyal bir de sıdkım
henüz sıyrılmamışken bir dış etken münasebetiyle iç sesimi susmakla tehdit ettiğim.
Görkemli olmalı aslında, şiirsel bir
ölümü şirret bir hikâye mağduruna mal ettiğim ve dökümünde k/ayıp satırların
yüzü suyu hürmetine belirsiz bir sükût iken ne zaman nerede rast geleceğime
dair o inanç.
Bayat ve un ufak onca kaygıyı da
sırtlanmışken bilumum öfkeme rahmet okuyorum bir de peşrevine daldığım hüzünlü
bir şarkıda nakarat görevi yapan yürek çarpıntım. Tipik bir depresyon kaynağı
üstelik ben sağalttıkça dünlerimi, ürkünç ayak fısıltılarını asla yok
sayamıyorum yine dünler mezarlığından çat kapı gelen hayalet misali, okuduğum
dualarla huzur bulmasını dilediğim.
Gönül ister’dilerin yorgunuyum ve
yine ne çok tantana bir de mizacın o şaşkın hali yok mu? Gel de çık işin
içinden, diyen çatık kaşlarıma bir rötuş konduruyorum kara kalemle ve ıslak
gözlerimi göstermelik bir mutlulukla pembe rüyalara gömüyorum.
Örülü saçlarımın hüznü düştükçe
perçemlerime ölümlü şarkıların misafirliğinde, buyur ettiğim hangi meyyal ki
debdebeli mutluluğu es geçiyor Tanrı?
Kısa aralıklarla yazmaya ruh, yüreğe
temenni, gönle karışık bir pusula yine tayin ettiğimden çok öte tecelli edenle
teselli bulduğum ve saat susuyor akan pilini çöpe atmaya kıyamayıp geri dönüşüm
kutusuna attığım bir serzeniş iken yine içimin dirliğini buyur ettiğim bir şiir
sonrası.
Şiirler sandığına saklandığıma kim
ise kani olan, arasın bulsun beni şiir adresimden ya da sussun sonsuza kadar
ama susmayı ölüm bilen kalemden arda kalan şu son cümle belki de,
zafiyetlerimin güme gittiği en güçlü gövde gösterisi hele ki aşkı da şiar edinmişken
bir kez ve tüm yanılsamalarımı gömdüğüm, sürüldüğüm de hangi şiir ise gönül
pazarında bir dirhem şiir bir ömre bedel misali…