Galata  Kulesi...

İstanbul'un  eski  yapılarından  biri.  Hatta  öylesine  eski  ki  o  dimdik  yükseldiği  zaman  Ayasofya  henüz  inşa  edilmemiş,  Hz.  Muhammed( S.A.S )  henüz  dünyaya  teşrif  etmemişti.

Evet...528  Yılında   Bizans İmparatoru  Anastasius  tarafından  deniz  feneri  olarak  yaptırılmıştı  Galata  Kulesi.  Bir  deniz  feneri  bu  kadar  ihtişamlı  olmak  zorunda  mıydı?  Değildi  elbette.  Zaten   büyük  bir  ihtimalle  ilk  yapıldığında  bu  derece  ihtişamlı  değildi.

Tarih  boyunca  pek  çok  tahribatlara  uğradı, pek  çok  depremlere  ve  yangınlara  göğüs  gerdi.  Mesela  1204  yılındaki  4.  Haçlı  Seferinde  İstanbul'a  gelen  Haçlı  ordusu  tüm  İstanbul'u  harabeye  çevirdiği  gibi  bu  kuleyi  de  tahrip  etti. 

1348  Yılında  Cenevililer  kuleyi  yeniden  ve  yığma  taşlarla  inşa  ettiler ve  adı  İsa  Kulesi  olarak  anılmaya  başlandı.   Kuleye  bu  günkü  şeklini  verenler  Cenevizliler  oldu.

1445-1446  Yıllarında  kule  daha da  yükseltildi.

İstanbul'un  fethinden  sonra   uzun  süre  deniz  feneri  olarak kullanıldı. Padişah  III.  Murat  zamanında  devrin  büyük  ilim adamlarından  Taküyiddin  Efendi  bu  kulede  bir  rasathane  kurdu  ve  kule  fener  olarak kullanılmasının  yanısıra  rasathane  olarak  hizmet  verdi. (  Her  ne kadar  bazı  dangalaklar  Taküyiddin  Efendi'yi   bir  falcı  ya  da  müneccim  olarak  görseler  de  o  aslında  bir  astronom  idi. ) 

4.  Murat  Döneminde 1638 yılında   Hezarfen  Ahmet  Çelebi'nin  bu  kuleden ,  Üsküdar'daki  Doğancılar  meydanına  uçtuğu  şeklinde  söylentiler  mevcuttur. 

1717  Yılından  itibaren  kule  hem gözlemevi  ( rasathane )  hem de yangın  kulesi  olarak  kullanılmaya  başlanmıştır. 

1831  yılında  bir  yangın,  1875  de  ise  şiddetli  bir  rüzgar  ile  oldukça  hasar  gören  kule  her  seferinde  tabii  ki  onarılmıştır.  En  son  onarımı ise  Cumhuriyet  döneminde  1965  de  başlanıp  1970 de  biten  onarımdır.

Dünyanın  en  eski  ve  en  görkemli  sanat  eserlerinden  bir  olan  Galata  kulesi  maalesef  zaman  zaman  da  intiharlara  sahne  olmuş, hayatlarına  kendi  elleriyle  son  veren  bazı  insanlar  bu  kuleden  atlayarak  gerçekleştirmişlerdir  intiharı.

Evet,  bu  kulenin bazı  intihar  olaylarına  sahne  olması  bana  bir  şiiri  hatırlattı.  Edebiyat  dünyasında  özellikle  şiirle  içli dışlı  olan  arkadaşların  iyi  bilecekleri  Ümit   Yaşar  Oğuzcan'ın ''  Galata  Kulesi  Şiiri''   

Ümit Yaşar  Oğuzcan  bu  şiiri  6 Haziran  1973  Günü Galata  Kulesinden  atlamak  suretiyle  intihar  eden  17  yaşındaki  oğlu  Vedat  için  yazmıştır. Fakat  bu  intihardan  belki  daha  ilginç  bir  durum  vardır,  o da  Ümit  Yaşar  Oğuzcan'ın  aynı  zamanda  şair  olan  babası  Lütfü  Oğuzcan'ın  oğlu  Ümit  için  yazdığı iki  dörtlük.  O  dörtlüklerde  baba  Lütfü,  oğlu  Ümit'e  şöyle  sesleniyor:

Sen dönme yolundan çatılsın kaşlar
Ey oğul aldırma, yarılsın başlar
Kaç yıldır dört yana attığın taşlar
Getirdi Eşref’le hizaya seni

Bak dünya ne güzel, bu sitem niye,
Ettim ben adımı sana hediye.
Mutluyum ey oğul babanım diye,
Çarptırma hicvinle cezaya beni!

Ne  demek  istiyor  dersiniz  Lütfü  Oğuzcan?

Birinci  kıtayı  değil  de  ikinci  kıtayı  ele  alırsak oğluna diyor  ki?   ''  Ey  oğul ! Ben  senin  baban  olmaktan,  adımı  sana  hediye  etmekten  mutluyum. Bak  dünya  ne  kadar  güzel.  Kime  sitem  ediyorsun?  Niçin  babanı  cezalandırmak  istiyorsun?''  

Bu  dörtlükle  baba  Oğuzcan,  oğul Oğuzcan'a  -yaptığı  bir  şeyler  için  ''  yapma''  diyor...Peki  nedir  bu  yapılmaması  gereken  şey?

Maalesef  Ümit  Yaşar  Oğuzcan  hayatı  boyunca  tam  yirmi dört  kez  intihara  teşebbüs  etmiştir her  ne  kadar  kendisi  bu  sayının  üç  olduğunu  söylese  de...Babası  Lütü'nün  ''  beni  cezalandırma ''  Dediği  hiciv  işte  bu  sık  sık  yaşanan  ve  ailede  huzur  bırakmayan  intihar  girişimleridir. 

Üç  ya  da  yirmi dört...Ümit  Yaşar  Oğuzcan  hayatı  boyunca  bir  kaç  kez  intihara  teşebbüs  etmiş  ama  her  defasında  başarılı  olamamıştır.  Yani  ölümle  sonuçlanmamıştır  bu  girişimleri.

Bir  taraftan  çeşitli  bankalarda   memur  ve  idareci  olarak  çalışan  Ümit  Yaşar,  öte  taraftan  9- 10  yaşlarından  beri  şiir  yazmaktadır.  22  Yaşındayken  evlenmiştir  ama  bir  şiirinde   de  belirttiği  gibi  o böyle  evlilikmiş, geçim  derdiymiş,  aile  sorumluluğuymuş  gibi  konuların  adamı  değildir.

Nitekim  kendi  hayatını  kaleme  aldığı  şiirinde  de  bunu  görmemiz  mümkündür.

Yıl 1926 Ağustos ayı
Tarsus’ta Sofular mahallesinde
Allar giyinmiş bir kadın
Doğum sancıları çeker
Çeker ya…

Toplanır konu komşu
Evde bir telaş, bir kıyamet
Elleri nur olsun ebe hanımın
Çıka gelir fakir haneye
Gelir ya…

Nur topu gibi bir oğlan çocuğu
Güzel mi güzel, beyaz mı beyaz
Anasının kibrinden yanına varılamaz
Ağzı kulaklarına varır peder beyin
Varır ya…

Çifte çifte maşallahlar boncuklar
Kaynar lohusa şerbetleri güğüm güğüm
Hayır duaların biri bin paraya
Bir de isim konur fukaraya
Konur ya…

Ninniler söylenir salıncaklar sallanır
Türlü türlü oyuncaklar alınır
Güldüydü, yürüdüydü, koştuydu derken
Çocuk büyür mektebe gider
Gider ya…

İlk mektep orta mektep lise
Edebiyat fizik kimya her neyse
Bir yandan hastalıklar ameliyatlar
Başı döner dünkü yavrunun
Döner ya…

Yaşı varır yirmi ikiye
İçkiyi sigarayı kadını öğrenir
Çöker omuzlarına maişet derdi
Gece gündüz şiir yazar bir yandan
Yazar ya…

Kavak yelleri eser başında
Değmez ayakları yere bir türlü
Bu arada evlenir nasılsa
Çoluk çocuk sahibi olur
Olur ya…

Ekmek derdi, kömür derdi, ev derdi
Kimin umrunda aşıksa, parasızsa
Şu meyhane senin, bu meyhane benim
Anlar ayık kafa ile çekilmeyeceğini dünyanın
Anlar ya…

Bu hikayenin sonunu kim bilir
Dünyanın derdi dünyada kalır
Biter kederi garipçiğin
Elbet bir gün o da ölür
Ölür ya…


Evlendikten,  hatta  çoluk  çocuğa  kavuştuktan  sonra  bile  intihar  girişimlerinden  vazgeçmez  Ümit  Yaşar.  Adı  Yaşar'dır  ama  o  kendi  ifadesiyle  yaşamaktan  daha  çok  ölmeyi  sever lakin  bunu  da  bir türlü  beceremez.

Onun  sık  sık  intihar  girişimlerinde  bulunması,  evdeki  bu  melankolik  halleri  haliyle  ailedeki  herkesi  etkiler.  Özellikle de oğlu  Vedat'ı

Vedat  6  Haziran 1973  günü  bir  kadeh  konyak  ve  bir  fincan kahve  içip  Galata  Kulesine  çıkar  ve  kendisini  aşağı  bırakır. 

Aşağıdaki  insanlar  kuleden  kendini atan bu  gencecik  insanın  başına toplandıklarında  avucunda  sıkı  sıkı  tuttuğu  bir  kağıt  görürler.  Kağıtta  ''  Baba  intihar  öyle  edilmez  böyle  edilir''  yazmaktadır.


Vedat  Oğuzcan,  babasına intiharın  nasıl  olacağını  öğretmiş,  babası  ise  oğlu  için  aşağıdaki  şiiri  yazmış  ama  intiharı  yine  de  becerememiştir  hayatının  sonuna  kadar... Hatta  pek  çok  şaire  nazaran  uzun  bir  hayat  sürerek  4  kasım  1984 de  58  yaşındayken  vefat  eder.  Oğlu  Vedat'ın  intiharından  sonra  on  bir  yıl  daha  yaşamıştır. 


Evet...Gelelim  ''  Galata  Kulesi ''  Şiirine...


GALATA KULESİ

6 Haziran 1973
Pırıl pırıl bir yaz günüydü
Aydınlıktı, güzeldi dünya
Bir adam düştü o gün Galata Kulesi’nden
Kendini bir anda bıraktı boşluğa
Ömrünün baharında
Bütün umutlarıyla birlikte
Paramparça oldu
Bir adam benim oğlumdu...

Gencecikti Vedat
Işıl ışıldı gözleri
İçi
Bütün insanlar için sevgiyle doluydu
Çıktı apansız o dönülmez yolculuğa
Kendini bir anda bıraktı boşluğa
Söndü güneş, karardı yeryüzü bütün
Zaman durdu
Bir adam düştü Galata Kulesi’nden
Bu adam benim oğlumdu

“Açarken ufkunda güller alevden”
Çıktı, her günkü gibi gülerek evden
Kimseye belli etmedi içindeki yangını
Yürüdü, kendinden emin
Sonsuzluğa doğru
Galata Kulesi’nde bekliyordu ecel
Bir fincan kahve, bir kadeh konyak
Ölüm yolcusunun son arzusu buydu
Bir adam düştü Galata Kulesi’nden
Bu adam benim oğlumdu

Küçüktü bir zaman
Kucağıma alır ninniler söylerdim ona
“Uyu oğlum, uyu oğlum, ninni”
Bir daha uyanmamak üzere uyudu Vedat

6 Haziran 1973
Galata Kulesi’nden bir adam attı kendini
Bu nankör insanlara
Bu kalleş dünyaya inat
Şimdi yine bir ninni söylüyorum ona
“Uyan oğlum, uyan oğlum, uyan Vedat”..

RESİMLER:

1-  Galata  Kulesinin  eski  fotoğraflarından  biri
2-  Ümit  yaşar  Oğuzcan  ve  oğulları: Soldan sağa-  Vedat  Oğuzcan,  Ümit  Yaşar  Oğuzcan, Lütfü Oğuzcan  

( Bir Adam Düştü Galata Kulesinden. Bu Adam Benim Oğlumdu. başlıklı yazı Sami Biber tarafından 29.08.2017 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.