Okuyup okumaman önem arz etmiyor zira bir kez yazdığım satırlar benden çıktı ve anonim okuyucunun kursağından geçerken yine helal ettiğim aslında bir ömür boğazımdan haram lokma geçmezken nasıl oluyor da hayatım zehir oluyor?

 

Sana yazdığım mektubun devamı olmayacaktı lakin geçen kısa zaman zarfında duygularım yine sayısız med-cezir ile iştigal etti ve ben beyan ettiğim düşünce ve duygular nazarında oldukça farklı bir seyir izlediğini gördüm, yazdıklarımla ve mutsuz satırlarımla mutlu olduklarına şahit olduğum nicesinin hele ki ben kabullenmişken bunca kazanım yanında verdiğim kayıpları, gördüm ki gerçekçi bir sunum olduğuna kani okuyucu ve ben her ne kadar o an içimden gelen sunumuyla kalemimin temas ederken hayatın gerçeklerine… devamını getirmek istediğim bir cümle zira yarınların ne getireceğini az çok tahmin etsem de şimdilik kimsenin canımı yakmasına aldırmıyorum.

 

Önem arz eden nedir, inan ki emin değilim. Söz konusu olan edebiyat hizmet mi yoksa bireysel bazda ele alınan menfi duygularımın okuyucunun yüzüme çarpması mı?

 

Senin hayatında dolu dolu geçen bir otuz sene ve bana dönüp baktığında bu yolu arşınlayalı neresinden baksan altı sene bile olmadı hele ki başımdaki kavak yellerini de konduramazken hitap edilesi bir boşlukla da başım dertte iken aslında başımın derdi yine kendi fırtınalarım bu anlamda esen harici fırtınalar daha da perçinliyor yazma aşkımı ve ben her defasında pes etmeye niyetlenip saatler sonra kendimi yazarken buluyorum.

 

Evet, bu ikinci mektubu tetikleyici, son kitabında okuduğum bir paragraf üzerine gelişti. Ne dediğine gelince, sanırım şöyle idi altını çizdiğim satırların:

 

‘’Bence yaratıcı yazar öncelikle toplumsal bir kişilik, kendisini bir toplum veya cemaat içerisinde ifade eden kişilik değildir. Şu veya bu sebepten, trajik bir şekilde veya zevk alarak, ait olduğu cemaatten, toplumdan, gruptan, kabileden ayrılan kişidir yaratıcı yazar benim için. Bir odaya gider ve orada yazar. Orada öncelikle kendi ruhunun iç derinliklerini keşfeder; ama daha sonra tüm insanlığa hitap edecek bir şey koyar ortaya, burada temel fikir hepimizin aynı türden bir zihne sahip oluşumuzdur.’’(Alıntı)

 

Ve bir diğer cümlen:

 

‘’Yalnızlık içerisinde bir şey yazmak ama yazdığınızın diğer okuyucuların kalbine hitap edeceğine dair gizli veya ifade edilmemiş bir inanç taşımak. Bu, insanlığa yönelik bir inançtır.’’ (Alıntı)

 

Kümülatif bir bildirge yayımlamak isterdim ve haykırmak:

 

‘’Ben de sizden biriyim ve sevilmeyi hak ediyorum.’’

 

Hayır, bu sefer benden bir cümle ve eminim ki sen de hemfikirsindir aslında herkesin ulaşmak istediği o nirvana değil mi?

 

Satırlar kalabalıklaştıkça ben de kalabalıklaşıyorum sonra da yalnızlığımı perçinlediğim zamanlarda yolculuk yapıyorum sanırım zihnimin haritasında hala gitmeyi beceremediğim bir gerçekçilik var.

 

Konumun itibariyle sana özendiğimi söylemek isterdim belki de az buçuk lakin iki farklı cinsiyet ve senin karar mekanizman henüz yirmili yaşların başında yapmış nokta atışını.

 

Dönemsel hezeyanlarım.

 

Bilinçsiz iş seçimlerim.

 

Yetmedi mesleğimle yetinmeyip birkaç meslek edinmek adına yeniden üniversitede dirsek çürüttüğüm yıllar üstelik ne için?

 

Ve ben mesleki kariyerimi noktalayıp, yüksek bir toleransla, sıfır gelirle ve inanılmaz açıldığım ekonomik dalgalanmalarda sonuçta üniversiteden burs almaya geldiğim son nokta.

 

Aslında aklımın erdiği bir yaşta olup asla bir süs bebeği olmak istemeyişim ve şatafatlı rezidanslardan iki büklüm oturduğum amfiler hatta kırık hatta ceketimle tozunu aldığım bir o kadar da aşk dolu hele ki söz konusu bilginin sınırsızlığına şerh düşmüşken peynir ekmekle aklımı yediğim o yirmili yaşlarım.

 

Konuyu dallanıp budaklandırmak istemem lakin ekonomik özgürlüğün de istilası şu yaşadığımız hengâme Allah’tan boyutsuz harcamalarım yok da… bak konu yine bana saptı: affola.

 

Sanırım bir akşam yemeğinde, televizyona dalmışken gördüm seni. Sen market reyonları arasında alışveriş yapıyor ve yazacağın kitaplara da bol bol malzeme buluyordun ve ne şaşmıştım: aklım almamıştı. Bir insan bunca kötülüğü kendine nasıl yapardı?

 

Çalışma ofisinde koridor boyu gidip geldiğin on saatten uzun bir mesai ve tüm gün yazdığın bir dosya kâğıdına ulaşmazken.

 

Ve aklıma düşmüştü nasıl isyan etmediğim ve dudak bükmüştüm o hareketli mesleki yaşantımda senden ne kadar farklı ve de mutlu olduğumu aradan geçen bunca sene ve sana özendiğim satırlar aslında ne getiri ne de ün anlamında; benim tek takdir ettiğim süregelen istikrarınla nasıl oluyor da otuz seneyi devirdin.

 

Büklümlerin heyecanı ile donattığım gönül bahçemde yine düştükçe yolum kelimelere her geçen gün fark ettiğim yine eksiklerimi telafi etmek yolunda çaba harcamam gerektiği ve bunu bireysel gayretlerimle güderken bana ışık tutan insanlara da ayrıca minnet borçluyum lakin bir o kadar yaşadığım sıkıntılar hele ki hiçbir mahlas kullanmadan altı yıla yakın zaman neredeyse aralıksız yazdığım.

 

Düşünmek zorunda olduğum çok şey var aslında herkes gibi ya da hiç kimse iken benzeştiğimi sandığım. Bu kelimeyi özellikle vurguluyorum zira hayatım hep sanmakla geçti.

 

Sanırım ki beni seviyorlar.

 

Sanırım iyi bir şey dedi.

 

Sanırım beni kast etmişti.

 

Ve gerçekle hayalin ayrıştığı nokta ya da tahayyül edip bir eksen çizdiğimde neyin doğru neyin yalan olduğunun belirtecine ulaşamadığım.

 

Alıntılar aslında üzerine kafa yorduğum sayısız konu ve getirilen açılımlarda kimi zaman hüsrana uğradığım ve açığımı bulup eksiklerimi telafi etmek adına çabaladığım zaman ve bilgi deformasyonundan nasiplenmemek adına, büyük bir saygı, merak ve hayranlıkla yüreğine dokunduğum kalemler.

 

Bazen irkiliyorum hele ki rüyalarım babamla ve belirsizlikle kesiştiğinde ve soytarı bir kelamla kesişiyor yolum lakin mahreme saygı babında ve babamın kemiklerini titretmemek adına saklı tutuyorum sanırım ondan bana geçen bir titr gerçi edebiyat adına yaptığı aslında memlekete verdiği hizmet otuz yılı aşmışken.

 

Ondan kalan sayısız hatıra: belki iyi belki kötü ama onurlu bir soyadı ve soyağacı.

 

Belki de hata yapıyorum yazmakla ama bu yola mademki bir kez baş koydum.

 

Zaten özrüm kendime olan borcum ötesinde canım annemin de en büyük mutluluğu iken ben yazdıkça büyülendiğim ve ben yazdıkça yaşımı da yasımı da unuttuğum.

 

Yas… hayli meşakkatli bir sözcük ve sözüm ona memlekette tek dert sahibi benmişim gibi, insanlar geliyor ve ‘’bu da senin kaderin’’ diyorlar.

 

Akla zarar sevgili yazar. Kimse kendine dönüp bakmıyor ve ben edebiyat aşkına düşmüşken onca sayfa arasından seçtikleri tek duygu birikimi benim mutsuzluğum hele ki her yazılan gerçektir ya da ömürlüktür bu duygular gibi bir kıstas da yok iken.

 

Bir diğer ortak noktamız; ikimizin de İstanbul aşığı olması ve yine aslen İstanbullu olmak ki insanlar buna bile inanmıyor. Sonra ısrarla soruyorlar:’’Memleket neresi?’’

 

Memleketimin her yerinin bana ait olduğuna dair şerh düştüğüm ve düşeceğim de ilelebet hatta şehit düşmeyi de nasıl dilerdim ülkem adına…

 

Erkek olmayı ister miydim, gibi bir soru düştüğünde aklıma: evet, isterdim aslında kadınların da mesleki anlamda yeterli olabildiği şanlı bir meslek iken ordu evet, isterdim: aslında on beş ay askerlik yapıp hanyayı konyayı erken anlamak isterdim. Sakın ne alaka deme zira çevremde gözlemlediğim ki tecrübe ile sabit.

 

Dökümü günün istersen ömrün de aslında bir hiciv bile olabilir belki de mübalağa sanatı… nerede başlayıp nerede duracağımı kestiremiyorum bu yüzden sür-git konuşmak ve yazmak benim yaşama sevincimdeki mihenk taşı hem öylesine de değil üzerine kafa yorduğum ve insanlar şikayetçi oluyor bu sefer:’’Hayatı bu kadar ciddiye alma ve bil ki hiç de sıkıcı değil.’’

 

Biri sıkıcı mı dedi? Dönüp baktığımda son on yılıma sanırsın ki günlerim her gün şen şakrak geçiyor.

 

Belki de fazlasıyla önemsediğim gerçeğini kabul etmeliyim iyi de bize sunulanı değerlendirmek ve aklımızı kullanmak değil mi yaşama gayemiz ve bu yolda ilerleyip meşru bir sevgi ile hayatı parmağımıza dolayıp mutlanmak yine içimizdeki çocuğun çığlıklarını duymazdan gelmediğimiz ve bir şekilde tüm olumsuz yönlerimizi törpülemek adına.

 

Durağan geçen günler ve saatler içersinde iklimlerin değiştiği ve işte tanıdık bir isim: şehr-i İstanbul.

 

Boykot ettiğim yine mutsuzluk ve vızıldayan bir arı misali hangi pencereden içeri gireceğine karar verememiş…

 

Komik ne varsa yine ruhumun ikramı ve ben tüm saflığımla Allah’a ve sevdiğim insanlara emanet iken ve hep annemin dediği o cümle aslında dilinden düşmeyen bir dua yine kadının:’’Allah’ım bu kıza akıl fikir ver.’’

 

Duyup duymadığından ziyade duymak isteyip istemediği zira beni böyle yaratan yine kendisi ve ben her ne kadar zaman zaman yakınsam da içimdeki mızmız çocuktan… neyse temaşa etmenin zamanı değil zira edebiyatın güftesi iken yazdıkların ve benim de yazmaya çalıştıklarım…

 

Bir gün ansızın.

 

Belki de asla.

 

Ama yeniden doğmak her anlamda yine yazdığım her satırı derin derin içime çektiğim ve derin derin soluduğum nice kitap ve kalem.

 

Mutluluğun tarifi ne bir diğerinin acısıyla ve gıybetiyle coşmak ne de yalanlara başvurup kendini yanlış tanıtmak bu yüzden yazmak adına mutluyum sanırım kendimi en iyi yazarken tanıyıp yine yazarken ifade ediyorum.

 

Son kitabın hala bitmedi zira çok sıkıcı ama bil ki bir sonraki kitabını dört gözle bekliyorum sevgili yazar.

 

Bu günlük bu kadar.

 

( Sayın Yazar-2- başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 2.09.2017 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.