Şöyle söyleyelim. Bir kişinin kendi çalışması ile insanlığın geldiği bu günler düzeyine gelmesi olası mıdır? Ve bugünün kolektif sahipliklerini de bir kişi ortaya koyabilir mi? Ki bugünkü yedi milyarlık emek sarfıyla ancak kolektifin ortaya koyduğu bu kolektif sahiplikleri; bir ya da dünya çapında irili ufaklı bir kaç yüz bin kişinin sahiplikleri olabilesindiler!

Kolektif mirasla olan zenginliklerin; mülk sahipliği hakkıyla efendilerin eline verilmeleri bu nedenlerle meşru değildir. El sahipliği; özel sahipli yapı içine geçiş ritüelleri içindeki seanslarla bu geçişlerin kod çözücülüğü olacakken; ön ittifaklı kolektif vekâleti eline geçirmekle, yanıltma olmuştur. Oyun olmuştur. İllüzyondur. Bilgisizliğin sömürülmesidir. Kişiyi kendisine, kişiyi toplumuna, kişiyi bilincine ve kişiyi emek gücüne yabancılaştırmadır.

Mülk sahipliği ajitasyonu (kışkırtıcılığı) sizin de mülk sahibi olacağınızı çağrışırsa da, çağrışması doğru gerçekleşecek olması doğru değildir. Herkesin mülk sahibi olacağı mantığı, kolektif yapıya dönmek olur. Zaten siz herkesin tüketim hakkı olan sahiplik içinde çıkmakla; herkesin değil de kendilerine rızk verilenlerin her tür nimet sahipliğiyle tüketim hakkı olduğunu kabul eden yeni bir yapı içine geliyor olmaktasınız. Bu size de çıkar olma görüntülü yanıltmadır. Doğrudur. Bir kişiye çıkacaktır. Ama o bir kişiye çıkması için birçok kişi de kaybedecektir. Oysa kolektif sahiplik kaybettirme üzerine değildi. Herkesin emek gücüyle mevcut olan her şeyle yararlanması ve çalışma koyması üzerindedir.

El mantığı kaybettirerek kazandırmadır. Bu düzene göre bazı kişiler dışında herkesin her şeyi kazanması olası değildir. Ama kazanma ve kaybetmenin sürekli olması için de kazanmayı, tükettirmeyi hedeflenir. Yani herkes kazanır! Pekiyi de kaybetmeden kazananının olamayacağı bir yerde herkesin kazanması nasıl olasıydı? Vaatten, vaat kazanmakla olasıydı!

Yani herkesin kazancı, El’in sizi sahipli kılması gibi kazanç değildir. Kaybetmeyenin olduğu yerde elbet kazanma olamazdı. Brehmen’e bir inek veren ya da El toprağına çalışarak katkı veren kişiler, sevap kazanacaktılar. Kişi böylece vaat edilen gün ile öte dünyalığını kazanacaktır. İmanını kazanacaktır. El'in razılığını kazanacaktır. Ötede İbrahim ile komşu olmayı kazanacaktır. Bunlar az şeyler miydi? Daha ne olsundu. Buldunuz da bunuyor olup El'den belanızı mı arıyordunuz?

Altında ırmaklar akan. İçinde hurileri olan. Gazozdan pınarları; çikolata meyveli ağaçları olan öte dünyayı kazanacaktınız. Yetmiş erkek gücünde cima etmeyi (!) kazanacaktınız. Bu kazançlar vaat olunan kazançlardır. Karın doyurmazdı. Emek gücünüzün karşılığı olmayıp, sömürülme karşılığında bir sevap kazançtı. Ama elinde bir şey gelmez olduğunu sanan bilmezi hımbıllığın yine de damağına tat verdikten başka; hiç olmayan kazanç yerine; bir kazancın vaat hayaliydi.

Bu yüzden El sisteminde herkes kazanıyordu. Somutu olmayanın soyutu olmak zorundadır. Neyden yoksunsanız hayaliyle doyum olmanın baş başsısınızdır. Somut olanın karşısında soyut sanal kazançtı.  El, almanın muktedirliği kazanırken siz, vermenin mutluluğunu, sevabını, hayırını kazanıyordunuz. Neyi kazanır olduğunuz değil; kazandığınızdı önemli olan! Yok yoktu. Burada et yoksa açlık varsa öte dünyada o şeyi düşündüğünüz an sofra kurulacak; bıldırcın kızarmış kebap olukla önünüze gelecekti. Siz bunları kazanıyordunuz. Yeter ki sömürü olsundu. Hayal dünyası, dehşet kazanç oluyordu.

Ve dahi El sahipliğinin, geri bağlanım yasası bilincine göre meşruiyetsiz olmasına bir de şöyle bakabiliriz. Bir kişi normal yollarda hem doyması için hem diğer farklı kullanımlar yararlanması yapması için bir birim iş ortaya koyar olsun. Durum bu iken bir de bakıyorsunuz ki birbirini ortaya koyması gerekir olan iş süreçleri; birden bire; yüzlerce kişinin ortaya koyduğu emek güçleri toplamlarıyla ancak elde edilecek olan çalışmalar; o bir birim iş koyan kişinin olmuştur!

Bir kişinin çalışması binlerce kişinin bir anda ortaya koyduğu işi bir anda ortaya koyamaz olacağına göre, bir kişi bir anda tüm bunların da sahibi olamaz. Siz bir kişilik emek gücüyle; bir kişilik zekâyla; bir kişilik yetenek sahiplikleriyle çalışacaksınız; üstelik çalışılanı tüketmek zorunda olukla yarın yeniden tüketim için yeniden çalışacakken; birden yüzlerce, binlerce kişinin emek gücüyle olası olan bir sahiplin iradesi olacaksınız. Bu hiçbir şekilde olası değildir. El bu illüzyonla bu şekilde var olmanın sürecine dönecekti.

Güncelde insanın emek gücü otomasyonlarla verimli kılınmakla, üretim hareketi içinde insanın emek gücünü en az düzeye kadar geriletir. Böylece süreç bambaşka bir kulvara kaymıştır. Unutmayın ki otomasyonlar da kişi sahipliği olmayıp; kolektif güçlü kolektif bağ enerjinin eseri ve mirası olan sinerjidirler. Yeni sahiplik, yeni vakti gelmiş bir zorunluluk şekli olacaktır. Değilse şimdi olduğu gibi bu sahiplik aldatmacasıyla ve bizim dışımızdaki doğal gelişmenin (inkişafın) aleyhine, nüfus patlamasıyla milyonlarca insanın işsiz (huzursuzluk) olması da kaçınılmazdır. El kaderidir.

Otomasyon olan süreçlerde insanlık kültürünün teknik teknolojik bilgi mirasıdır. Fabrika, araç, gereç, bilgi, her şey bu türden özel sahipliği olası kılsalar bile bunların tümü kolektif üretim ve kolektif miras olmakla kişi sahipliği ve kişi mirası olamazlar. Olmamalılar da. Kolektif emek gücü olan paydaki kadar payınızla ve kişi mirası yararlanma ve tüketim olan payınızla ancak süreç herkese tüketilir olmalılar. Kolektif yararlanılmış sahipliğin özel sahiplikler düzenlemesine dönüşüp, tüketimler olmaları dışındaki sahipliğin baskı ve basıncı, ancak sömürüdür.

El'in mantığı tarihi bir oluşumu, kaybettirmeydi. Kaybettirdiklerini de kendisinin huzur ya da mülk hakkı oluşla bulmasıydı. İllüzyon buydu. Grup emek güçleri, üretim aracı ve üretim nesnesi olan toprak, bilgi araç gereç gibi kolektif girişilenler üzerinde ilk girişmesiyle üretim hareketini ortaya koymuştu.

Toprak gibi kolektif üretim araç gereç, bilgi ve sahiplikle sahiplik irade gücünü kaybettiren El, böylece diğer kişilerin emek güçlerini giriştirecekleri bir mülkü, ortadan kaldırmış oldu. Girişilecek bir mülkün ortadan kalkmış olmasıyla emek güçlerinin, kendi emek güçlerini giriştirecekleri toprak sahiplerine başvurmakla; kendi emek güçlerini toprak sahibine, toprak sahipliği kazancı olukla teslim etmişlerdi.

Bakınız böylece başlanış olan temel tarih bilinçli nesnel oluş; temel oluş; nasıl yok olup nasıl yeni anlamlara büründüğü bu paragraftaki bir kaç sözcükte bile, gözler önüne serilmektedir. El sahipliği El'in yararlanması olacaktı. Siz de rızk arar bir çalışan olarak, yardım eden olarak; El toprağı olan mal, mülk üzerinde bu kutsal El sahipliğine yardım edecek olmakla sizin de karnınız doyacaktı. Hem de El razı lığını kazanacaktınız. Hem de bir sahiplik hakkı(!) üzerinde rızkınızı çıkarmış olacaktınız. Yaptığınız bu katılım kadarının kat kat fazlası olan sevaplarla, siz de ecir kazanacaktınız.

Kat kat ecir kazanmak nerden geliyordu? Karşılığı neydi? Karşılığı yoktu. Yansıma düşünceydi. Mülk sahipliği üzerinden onlarca kişinin emek gücü sahibi oluyordunuz. Bir mülk sahipliği yüz kişilik emek gücü olmakla katlanmış emek gücü olmakla sizin avcunuzun içindeydi. Bir sahiplik yüzlerce binlerce emek gücü sahipliği olukla katlanıyordu. El; bu sahipliği içinde şunu görmüştü. Onlarca yüzlerce kişinin bir saatte; bir günde; bir yılda olan çalışmalar toplamı mülk sahipliği hakkı (!) olukla bir anda bir kişinin yani El'in kat kat kazancı  (kârı) olmuştu.  Kat kat ecir sahipliği olanın kâr yapmasında yansıyan ideydi.

El, yüz kişinin çalışmasına sahip olukla; bir kişinin kendi çalışmasına göre "yüz kat" çalışmaya sahip olduğunu ya da sahipliğinin "yüz kat kâr kazanca" dönüştüğünü görmüştü. Yani bir mülk sahipliği; yüz kişinin, yüz kişilik emek gücüyle; yüz kat verim oluyordu. Sistem kazanma üzerinde olduğuna göre köle çalışanlar da bu çalışmaları karşılığı karınları doyduktan başka kat kat ecir kazanmaları; El'in bu somut sahiplik kazancında yansıyan, gölgelerin vaat olmakla; köle kazancına dönüşme şekliydi.

Kolektif sahiplik herkes için kutsalken (yararlanıl iken). El sahipliği sadece sahiplerine kutsaldı. Sahibinin sahiplik yararlanılmaları için kutsaldı. Biz de El sahipliğini (mülk hakkını-huzur hakkını) rızkla, ecir ile sevap ile kutsayacaktık.

40 kişilik bir otobüse binecekle yüz kişinin yararlanma yapacağı bir yerde, herkes otobüse aynı anda binme yararlanması yapamayacağından; otobüse binme işi kendilikten bir sıra oluş, bir düzen koyuş olmakla o toplumsal sahiplikten kişisel yararlanmayı ortaya koyacaktır. Oysa El sahipliği olan bir alan içinde; değil sıraya girmek; zaptı raptı altına da girseniz; hiç bir yararlanma hakkı ortaya koyamazdınız.

El nesnel gerçeklik olan algılar üzerinde kendisini eşletmektedir. O nesnel gerçekliğin algısını kendisini çağrışım yaptırmaktadır. Böylece El; soyut, öznel mana algılı ama somut olanla koşullu bir öğrenmedir.

İrade gücü, özgürlük gücü, sorgulama gücü, akıl yürütüp mantıklı olma gücü nelerden ileri geliyordu? Kişilerin kendi üreten emeğinden ileri geliyordu. Üreten emeği ile sahip olduğu kolektif yapabilirliklerini sorgulama ve akıl etmesinden ileri geliyordu.

Kişinin ortaya koyduğu, ürettiği emek gücünden kaynaklı olan bir kişi iradesi vardır. Oysa El ile kişi iradesi sorgulama yoktur. Sorgulaması olmayan kişi ister istemez körelir. Körelen kişi vahim hatalar içinde ki teslimiyetleriyle debelenir. Ya ne vardır? İllüzyonlarla kaptırılan emek gününden kaynaklı El sahipliğinin buyurması; iş gördürmesi; durumu belirlemesi gibi sahiplik iradesine; yani sizde olmayana, sizin El'e kaptırdığınıza teslimiyet ve tevekküllerin vahim hataları vardır.

( El 9 başlıklı yazı Bayram KAYA tarafından 13.09.2017 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.