Gökte saklı olmasındansa tamah ettiğim yoksunluk,

Gözlerinde kısık bir tebessüm

Yarımadaların birikintisine söz geçiremediğim

Onca ıslak ve menfi acı

Yine gölgelendiğim,

Yine süslenmeyi tehir ettiğim bir gece yarısı.

Açık pencerem,

Toz duman olsam ne gam!

 

Ne gam, ölmeyi bile beceremediğim

Kabı kayıp eylül güncem,

İçinde tezat, yorgun günler ve haftalar

İçime çeksem de solsam ne fayda,

Nedenlerin üstünü örttüğüm şiirin kabrinde

Bir sure de sen okusan keşke

Ölmeyi çok gören ve kaderin gazabına

Yenik düşen iblis kadar

Kuru sıkı bir öfke

Yine mecazi, yine metazori

Nice nida kopup gelirken bağrından

Ömürlük kaygıların girdabında

Biz olmayı beceremediğim bir yalan olsan keşke.

 

Yorgun kalplerin yorduğu beyitler;

Toz konduramadığım çocuksu gülüşler

Yine saklı tuttuğum balyalarında geçmişin,

Seyrine doymak ne kelime,

Bakmaya dahi kıyamazken

Lüle saçlarına mert kelamın;

Yandan çarklı savruluşlarına

Verilen hükümlerin cephesinde

Bir rahleye serilsem keşke hece hece.

 

Şimdilerin yanık türküsü

Adı olmayan o münafık baykuş;

Dünlerin reçinesi

Yine kozamda saklı tuttuğum kelebek gülüşlerin

Miri, piri sen yalnızlık!

Gidip de gelmeyi becerse dediklerimden yana

Hayli dertli başım, demek bile

Mütecessis bir ikrar

Hele ki sırtını sıvazladığım bunca akımın

Şeceresini tutan melekler bile kayıplarda

Yorgun ellerinde kanayan sureler,

Kırık kanatlarında vakur bir sima,

Semaların Tanrısı ölüm adına

Kovup da geri dönmeyi maharet bilen

Yasların kovuğunda üç beş sönük ferman

Yine boyutsuzluğun gücüne tav olduğum evrenin

Ara sekmelerinde biz, sefil faniler

Artık neyin derdine düşüp de

Derman belledik bir şiiri bir de mezarı.

 

Hâşâ, Tanrım, sen koru aklımı

Bir kürek daha atsa keşke mezarlık bekçisi

Bir de demlendiğimizi bilmeden

Derlediğimiz hikâyelerde dirilsek mahşer öncesi,

Senlik bir mizaç,

Benlik o garip telaş,

Sardıkça dünü yarına,

Ördükçe günü bin bir niyazla

Batılında ömrün,

Demir attığım o pencere,

Kırık kanadında tüneyen bir kuşu konuk etmişken

Ömürlük cennetime.

 

Günün imbiğinden ölüm dökülüyor arsızca,

İklimsiz bir ay Eylül’ün şerri,

Yine de koru aklımı, demeye kalmazken mecalim

Tası tarağı toplayıp da nerelere gitmeli?

Aklıma konan bir tebessüm

Yüzünden kayanlar;

Sözsüz bir melodram

Kalbinde vuku bulanlar.

 

Zaman da sancılı en alasından;

Sevi dilinde yorgun bir fıtrat yine ezelden,

Kalp gözüme biat, eklediklerim ömre;

Ben hancı, sen yolcu demek ki yoksa maharet?

 

Bitap düştüm düşeli hüznün bam telinde,

Sevip sevip gömüldüğüm hangi ara dere?

Şimdilerde sancım, dünlerde kaybım

Yarınlardan da mı medet ummayım?

 

Afakî bir gülüş, yüreğin buklelerine sarılı;

Sarı da bir hüzün

Eylül’ün düğününe yaraşır;

Kambersiz dediğime de bakma sakın

Saklı tuttuğum dileklerim bile yol yorgunu.

Telaşımdan yana derdim;

Deyip deyip de neye yettim?

Hele ki ucunda yanık bir mektup,

Sağ yanım varsın olsun tutuk

Solumsa sadece sana tutsak.

 

Gün de ölümlü bu şiir gibi,

Aşk ise nedamet

Tıpkı dervişin zikri gibi,

Yandıkça kovduğum mizacım;

Kardıkça daldığım hatıralarım;

Sevdikçe kendimi unuttuğum;

Saydıkça serildiğim o mahzende en koruk acıyım işte

Dediklerimden kasıt bil ki demediklerimden

Yana dertliyim işin aslı.

 

 

( Sevdikçe Kendimi Unuttuğum... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 21.09.2017 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.