suskun bir eylül akşamında
karanlığın kucağına doğarken gün
içimde yeni yetme hüzünler
oturmuşum yalnızlığın kıyısında
yalnızca beni düşünüyorum
ruhumun kabaran dalgaları arasında...
kızıl bir akşam serinliğinde
bakarken geçip giden yılların ardından
ruhuma yansır hüznün binbir yüzü
benden hesap sorar boşa geçen yıllar
işte o zaman küserim ve kendime derim ki...
neden bunca yıl hiç düşünmedin kendini niye?
şimdi soruyorum sana dargınlığın sitemin kime?
teslim olunca geceye yorgun gün
gecede mahkum sanki bir ben
bende yitip giden hayaller
bitmesini hiç istemediğim
bir düşüm düştü gözlerimden
kayan bir yıldız misali...
gitgide renkleri değişen ufkumda
ne zaman hayal kırıklığı yaşasam
geceye mavi bir hüzün çöker
kızıla döner gözlerimdeki yeşil
hüznün düştüğü ahraz gecelerde
bazen sesim boğulur sessizliğimde
konuşamaz dilim lal olurum
bazen de ağlayan bir kemanın tellerinde
inleyen bir nağme olurum...
nasılda hemen büyür çocukluğum
kendinden başkasına küsemez bile
taşımaz olur ayaklarım yorgun bedenimi
her defa bu son desem de kendime
hiç sözüm geçmez ki deli gönlüme...
hayat bazen öyle yorar ki insanı
sabrın sükûnetine sığınırsın
hayat bu bazen kazanırsın
bazen de kaybedersin işte
uykusuz bir gecenin sabahında
kalmadı takat tükendi feryat
ömür bitiyor beyhude heyhat!
(
Güz Yorgunu başlıklı yazı
Ayışığı tarafından
23.09.2017 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.