Kök hücresinden açığa alındı masumiyet;

İşkillendikçe dünlerinden o saklı mağduriyet,

Kürek kemiğinde kırık bir acı ve nüans,

Şairin baş tacı madem hüzün ve elem,

Nereden başlasak da bitse bu hezeyan?

 

Sonra da makbul bir cepken dikeriz

Ve dillendiririz cümlelerle yoğrulan

Aşkın tınısında bir kayıp sicilmişçesine

Günü birlik ölüm ve isyan,

Dirildikçe aşka delalet coşku;

Mutlandıkça insan denen bakir yazgı;

Kurudukça gökten yağan rahmet

Eşliğinde hayata, ıslak bir yorganla

Sarıp sarmalarken bağ bozumu düşlerinde

Uyuya kalmış bir kız çocuğu belli ki;

Yorgun kümelerin kesiştiği

Cennetlik bahçesinde çocukluğun

Bir de kıran kırana kıyımların hüküm sürdüğü evrenin

Dolduruşuna gelip de mekân ve zaman…

 

Hele ki atlas dokunuşların istikbal bildiği

Hüzün eşliğinde garip ve bitimsiz hazan.

Derledikçe iklimleri Tanrı;

Sundukça beyanlarını insan ırkı;

Göz görmeyince nasıl da kapı dışarı madem

Gönül yorgunluğunda o garip tını;

Asil coğrafyaların bile yüksündüğü;

Kambersiz düğünlerin de miski amberi.

 

Aşk ki yalıtılmayan tek duygu,

Kahırdan çıkıp da yola

Kağnı arabasından mütevellit o ağır aksak vazgeçiş

Hele ki inkâr ettikçe dünü

An’ından kopacak hangi cürümdür de

Galip gelecek kötünün zulmü?

Ah, hayat!

Bayat ekmek tadında gece…

 

Sen sefil garip düş yığını!

Yağmalandı yağmalanacak mazlumun zikri.

Bir de yandan çarklı beyanlarına şerh düştükçe iblisin,

Kehanet erbabı o yaşlı Çingene’nin;

Kimin nesi ki fesat yürekte

Kalburüstü bir cehalet

Hele ki yoksunluğun resmedildiği

O tek kişilik hücresinde deli fikrimin

Temennisinde bin bir çapak,

Yoklukla terbiye edilmek mademki nefsin ihlali,

Hangi düş özürlü sureyi bilesem de dünüme,

Hangi varılmaz yakasının sırtını ellesem de

Bir el vermesini dilediğim

Bir de içimin el vermediği haksızlığı

İhbar etsem Tanrı’ya…

 

Ölüme kaç şafak kaldıysa,

Söyle sen kara melek,

Utanmaz yüreklerde asla açmaz mı

Beyaz ve en asil çiçek?

Aşkın nüansı,

Ömrün de bitmez cefası,

Gel de saklan cebimin içine sen küçük kuş

Asla uçma ve kayıp gitme sen de

Büyümeyi de unut, sen çocuk.

 

İkrarı ne ise dünlerin,

Kulpu ne ise takmayı unuttuğum

Hele ki düştüğüm darda bile

Kesmeden umudu,

El ver Tanrım,

El aman, demeden sokulan nifaklara hayatla

Bir de boy ver,

Sen, sevgili düşlerim

Eremediğim keramete

Yürek yoksun iklimlerden çıkıp da yola,

Varmayı dilediği bilinmeze şerh düşüp de kader,

Sevgiyi baş tacı yapmanın

Verdiği en muteber ikram

Yine göklerin şerefine.

 

( Ölüme Kaç Şafak Kaldıysa... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 23.09.2017 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.