Düşünsel kahramanlarımı içselleştirmekle haşır neşir ya da gündelik aktarımıyla; yoz hayatın manifestosunda, bir arpa boyu yol dahi alamazken.

 

Hep bir keşmekeş aslında rutinden çılgına uzayan o köprüde bir dirhem kelam bin ayıbı örter mi yoksa çileden mi çıkartır sizi, gerçeği.

 

Yeknesak belki de sırdaş bir hüzün bir de nasiplendiniz mi günün karartısında geceye özenip de yol yorgunu ruhun derinlerinde sür-git akıntıları bir bir not düşerken gün bitimine.

 

Sanırım farkındalık kazandığım yetmezmiş gibi fark edilmeyi beklememin bir sonucu bir de yitip gitmese ya şu zaman denen kara tren.

 

Nereden başlayıp da nereye uzanacak kim bilir yolculuğum sanırsın ki derviş yüreğimde bir tek sanadır sözlerim bu anlamda acıklı bir var oluş sancısı çektiğime inananlara da var elbet bir sözüm.

 

Canım yansa da yanmasa da mademki bir kez çıktım yola bu anlamda sana yazdıklarım değil söz konusu olan, bilakis içsel yetilerimde bir yetim cümlede konaklayıp öksüzlüğünü şiirlere taşımak ömrün.

 

Bazen mutlanan bazen kıyaslanan genelde suçlanan ya da bakış açısına dâhil edilmediğim hangi zihniyet ise belki de dostluğa kondurduğum o özel ayrıcalıkta, dostluktansa mahşeri bir yoksunluğu yüreğine buyur edenler.

 

Kıtalar aşsam da sırtım yere gelmez zira koruyucu meleklerim benimle birlikte kalp gözümde eşit aralıklar sunup doğaya, eşitçi ilkelerle bir yandan evreni sarıp sarmalıyorlar tıpkı aşkın dokunuşunda ılıman bir esintiye maruz kalıp hafifçe ürpermek gibi.

 

Zanların muteber kıstaslar olduğuna dair o inanç belki de bir izbede saklı yüreklerin karayla boğduğu ve de boğulduğu sanrısıyla hala kendimi öbek öbek bölüp bir de hayatın kıvamına uygun makbul bir sunum haline getirmek.

 

Ben ya da sen ya da adı olan/olmayan kim ise beri gelsin belki de adına uygun sıfatları telaffuz edip diğer isimleri de böylesi sıfatlarla yeren ya da öven.

 

Flaubert’in dile getirdiği o bakış açısı hele ki Nietzsche’den Thomas Mann’a modern düşüncenin sanat-hayat ilişkisi hakkında açık bir şekilde dile getirdiği:

 

‘’İnsan şarabı, aşkı, kadınları ya da zaferi ancak sarhoş, âşık, koca ya da asker olmadığı zaman tasvir edebilir. Hayatın içine çok fazla karışırsa insan, hayatı çok da açık bir şekilde göremez. Ya çok acısını çekeriz hayatın ya da çok fazla keyfini süreriz.’’ (Alıntı)

 

‘’Büyük ihtimalle modernist edebi ahlakın bir ilkesi, bir öngörüsü ve sıradan burjuva hayatından ve başarıdan uzak durmak iken bunu başaran ve içtenlikle kabul eden keşiş tabiatlı yazarlara hayranlık duymak, onlarla özdeşleşmektir.’’ (Alıntı)

 

Sıra dışı olandan nasiplenmek ya da sıraya girmeden ansızın uzaklaşmak ortamdan üstelik gözünü kırpmadan ve İlahi Adaletin zuhur edeceği inancına yaslanıp huzurla hayatı uzağından seyretmek.

 

İkili düzlemde ya da şıkların birbirini şutlayıp da aslında hiçbir cevabın kafamdaki sorunun karşılığı olacağına inanmadan kabullenmek olan biteni belki de dişe dokunur bir olay olmadığı iken tarafımca izah etmenin asla mümkün olmadığı.

 

Ve yine satırlara döşediğin nidalarda kendimi bazen kaybedip asla bulacağıma dair de inancım kalmamışken her nasılsa içgüdülerimden bir okka alıntı belli ki yine rastladığım öngörülerin, gerçi kendimi hangi çizelgeye koyup koymama konusunda kaygılarım var gel gör ki; bir şekilde eşleşmek istiyor içimin domino taşları ve bilsem de birer birer çökeceğini içimin kuramlarının ve bilsem de yeni baştan döşeyeceğim taşları… demem o ki; aslında senden genele yayılan o esinti:

 

Hayatın uzağında durmak ya da içinde ne ise biçilen görev ona odaklanmak belki de kaçındıklarım ya da kaçırdıklarım ya da şüphe odaklı ilkeleri kabul etmeden hiçbir sorun yokmuş gibi rutin hayatı devam ettirmek ama suya sabuna dokunmadan ama pes etmeden ama ses etmeden lakin içimdeki tsunamiyi yok sayamayıp bir şekilde izah etmek belki akla zarar belki gereksiz belki de kimine göre asılsız.

 

Keşiş tabiatlı kim ise tarihin tozlu sayfalarında yutulan ya da maneviyatın verdiği güç ile sarılmak hayata ama farklı açılardan bakıp ve yeri geldi mi çağlamak kimine göre hüngür hüngür ağladığım aslında ağıtlar yaktığım ve her nasılsa acılardan beslenip yeni baştan düzenimi kurmakla iştigal ve mükellef olduğum.

 

Bir ara Kafka’ya duyduğum hayranlık yine satırlarından nasiplenip bir şekilde seninle eşleştiğim ki büyük ihtimalle yaşanan hüzün ve çaresizlik hele ki yazan kişinin nezdinde bir kımıltı iken ya da ruhunu öldürüp de ölümü kabullenememekten ileri gelen ve işte iştahlı satırlarında tıpkı senin Flaubert’e duyduğun hayranlıkla benim de genelleme yapma ihtiyacı hissettiğim.

 

Kitaplar, öyküler, şiirler ve gözlemlenen; yazan kişinin duygusal anlamda verdiği savaş ve çırpınışları iken, etik olduğunu düşünmediğim bir kaygımı dile getirmek isterken sözü ağzımdan aldın. Ne edebi bir iklim ne de aykırı bir boylam lakin mutsuzlukla hoşnutsuzluk arasında gidip gelen yazan kişinin kimliğinin yazdıklarının önüne geçmesi hele ki bu coğrafyadan coğrafyaya değişim gösterirken bu da yetmezmiş gibi kültürel mirasına sahip çıkmak yerine sorgu suali hak gören nicesi.

 

Hani bazen, kuramların da kuralların da canı cehenneme deme ihtiyacı hissedip köşeme çekilip tüm duyarsızlığımla geçmişimi ve geleceğimi hiçlikle zımbalayıp sadece bir tuşla kendimi silmek istesem de ne mümkün hele ki söz konusu olan; hassasiyetin ve mükemmeliyetçiliğin bileşkesi ise ve nice umut nice hayal nice esinti belki de köreldiğim yılların hatırına yeniden körelmemek adına bir yerlerden ya da birilerinden alacağım o feedback hatta basit bir kelimeden çıkıp da yola binlerce sayfa selam vermek istediğim.

 

Sanırım senin de vurguladığın üzere; Flaubert’in iki ayrı görüntüsü-tabii ki manevi boyutta ve yine duyguları, görüşleri itibariyle-bir elmanın iki parçası gibi bu anlamda iç içe geçip dıştansa sunulan o baskıyı da üstü örtülü yazdıklarına yansıtmak ve genel kabul görür ne ise uzağında kalıp konuyu içselleştirmen.

 

İnsanlığı sorgulayan bazense kızgın ve öfkeli mizacıyla yerden yere vuran diğer yandan yine tüm beklentisi insanlardan ve insanlıktan yana: sevdiği kadar sevilmeyi dilediği ve insanlara inanılmaz şefkat besleyip onları gerçek manada anlayan ve duyumsayan bir insan profili tıpkı senin özdeşleşme ihtiyacı hissedip yine onu içselleştirdiğin.

 

Bu ve benzeri nice profil: hem geçmişte yaşanan hem günümüzde süregelen ve dünya döndükçe var olmaya da devam edecek bir özdeşleşme ihtiyacı lakin aradığım kahraman ya da örnek yazar sen değilsin bu anlamda muhatabım olup olmaman da önem arz etmiyor zira benim tek önemsediğim; duyguların hacminde boğulmamak adına kendime dair bir öngörü gerçekleştirip yine inancın merkezinde sadece O’ndan nasiplendiğim ve duyumsadıklarımla kalıcı veya geçici sezilerimi somut hale getirmek ve zor olduğu kadar da zevkli hele ki söz konusu acının kıvılcımları ise bunun bende yaşattığı geri dönüşüm yine huzura ve mutluluğa kavuştuğum saatler belki de bir ömür sürmesini arzu ettiğim bilinmezin gücüne vakıf ruhumun kıvrılıp uyuduğu o derin kovuk üstelik kimsenin erişemediği diğer yandan herkesin dokunabildiği ama tek önem arz eden anladığım kadar duyumsayan Yaratıcının varlığı.

 

Bu anlamda haiz oldukların değil önemli olan sadece hicap duydukların da benim de ara sıra eşleştiğim sair duygu yine de korunaklı dünyanı bizlere sunman adına hoşnudum belki de korumacı ilkelerime sahip çıkmanın verdiği o haz ile dönüp dolaştığım kürkçü dükkânı lakin anahtarı sadece bende olan ve şifresi yine gönül kasamın.

 

Kim bilir senin kasanda neler gizli bu anlamda zor olmasa gerek saklanman hele ki benim kadar boş boğaz değilsen.

 

 

 

 

( Sayın Yazar-3- başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 24.09.2017 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.