Karda kışta, buz soğuk…İnsan yoruluyor, yokuşlarda tıkanıyor.Derman kalmadı, bir köşe bulsam da kendimi atsam!Çok mu üşenci gördünüz.Öyleyim ve aslında hepimiz öyleyiz.

Bir secde, kahve köşesi ya da bir ev eşiği…Kalkamıyorsun değil mi?Ya da zorlandığımı görüpte kimse; ‘’Yaşlanmışsın Ali Çavuş.’’demesin diye oturmuyorsun.Oysa;bana mısın demezdi sana yollar.Aldın mı başını hangi sokak, hangi mahalle ağlamazdı ki!Adımlarını atarken rüzgarı bile keserdin.Hele birde kenar mahallenin kızları dolaşmaya çıksın, tarardın saçlarını, sürerdin en bayıltıcı kokunu, kendini görücüye çıkarırdın.Unuttun mu?..Biraz yakınlaştığında eşe dosta selam verirdin.Mahallenin fiyaka delikanlısı geliyordu.Anlasınlar ki;değer verilecek erkek böyle olmalı!Değerlere sadık, aslına bağlı…

Ama, bir tanesi vardı ki;hiç sorma!Adı Mehtap…Siyah saçlı, boylu poslu, tam gözünün ucunda bir beni ve kahverengi gözleri vardı.Sardunyaların arasında pembelere bezenirdi.Avare avare çıkarken yokuşları, sana şiir gibi bakardı.Zamanla serpildi değil mi?Eline iki kırkbeşlik almıştın.Biri Zeki Müren, diğeri Ajda Pekkan’dı.Gizlice Mehtap’ın açık camından içeriye bir notla atacaktın.Ama olmadı!Daha köşe başını döndüğünde, çoktan senin ilan-ı aşk edeceğin şahsı istemeye gelmişlerdi.Mehtap gitti!Hem de davullu zurnalı düğün alayıyla…Arkasından bir gam, bir ıstırap ki sorma!Çok acı çektin değil mi?Sonra seni de, baş göz ettiler.Zamanla büyüdü veletlerin ve dünya daha ağır gelmeye başladı.Yıllar sonra, bir çay bahçesinde kocasıyla el ele eski aşkını gördün.Anladın ki;sevgili de öldürürmüş.Hiç kurşun sıkmadan, hiç kan akıtmadan!

Yanık sakalların o kadar eskitmiş ki seni dede!İsyan etme bağırıp, çağırıp…Gözlerin hala eski ıslaklığını korumakta.Keşke diyorsun değil mi?

- ‘’Keşke, hayatın mermileri de boncuklu tabancanın mermileri gibi yaksa ama yara bırakmasaydı.’’

Soluk renkte akşamların payına kar kalmış.Maviye dalıp efakarını da dağıtamıyorsundur.Söylemesi zor ama yaşlandın.Şimdi kalp, tansiyon derken başını ağrıtmak istemem.Aslında doktorun o bitmez tükenmez azarları seni daha beter ediyordur.Camın ardında hala iki kırkbeşlik….Saklıyorsun değil mi?Mehtap yine gelmiş yıllar sonra.Anneannem anlattı.Camın ardında durup, sadece gülmüşsün.

-‘’Nerde o filinta delikanlının sevdiği Mehtap?Hayat çok şey götürmüş senden.’’diye söylenmişsin.

Ne pembeleri giyebiliyordur artık, ne de o kıvırcık saçları kalmıştır.Şiir gibi bakmıyormuş artık.Korkuyormuş ve çok üşüyormuş…O bülbül sesi çıkmaz olmuş.Kimseye de konuşamıyormuş.İyi ki diyorsun değil mi?

Şimdi rahatça ezanın bitmesini bekleyebilirsin.Ama önce otur.Kalkamadığın için asla sana dalga geçercesine bakmam.Hatta söz koluna değnek olurum.Ne Mehtap görür, ne de eski dostlar.Çünkü hepsi Allah’ın rahmetine kavuştular.Sende damlaların ıslak ve narin dokunuşlarıyla kendini tazele, giden ömründen bana bir vasiyet bırak.Nasihat tadında olsun!Ne kat kat dairelerin, ne şimdi binmeye korktuğun araban…Hiçbirini istemem.Bana bir nasihat bırak dede;bana bir nasihat bırak!...

Mehtap gidiyor dede!Geniş ve yeşil örtülü bir tabutla son yuvasına kavuşuyor.Orası ağaçlarla çevrili;kalın budaklı, kuru dallı .Ruhuna rahmet eyle…


Toprak

22:56

Balıkesir

( Dedemin Mehtap-lı Ömrü başlıklı yazı Toprak tarafından 12.01.2010 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.