İdris bey hemen atıldı;
—Gülme sesleri geliyordu müdür bey.
—Ha evet, çocukların dikkatini toparlamak için arada fıkra anlatırım.
İdris öğretmen hemen atıldı;
—Aaaa olmaz ki canım, ciddi olmak lazım, burası okul.
—Merak etmeyin İdris Bey, size karşı ciddi olacağım. Fakat öğrencilerimle arama girmeyiniz. Yok, yerime öğretmen bulursanız, ona da itiraz etmem. Çocukların dersi boş geçmesin yeter.
Okul müdürü geri döndü, İdris beye de “Çıkalım” diye işaret ederek kapıya doğru yürüdü.;
—Size kolay gelsin Aslan Bey.
Aslan, çocuklara gülümsemeye çalışarak;
—Ne diyorduk, bir virgül bile önemlidir. Örneğin “Aslan, kel arkadaşının kulaklarına baktı”…
Müdür uzaklaşmıştı ama İdris Bey cümleyi duymuş, şakalaşmaya devam ettiğini anlamıştı. Aslan onun duymasını sağlayacak şekilde devam etti.
—Burada virgülü eklemezsek, Aslan’ın soyadının kel olduğu zannedilebilir.
İdris bey, kapıyı hızlıca çekti.
Aslan, hiçbir şey olmamış gibi devam etti;
—Eskiden çok kitap okurdum. Genelde esprili kitapları seçerdim ama dersimiz Türkçe olduğu için ben size halk edebiyatındaki hiciv sanatından örnekler vermek istiyorum. Hiciv gerçekten ustalık isteyen bir eleştiri yöntemidir. Şiirleriyle kızdıkları kişiyi, yöneticiyi filan hicvedenler olduğu gibi yine zekâ ürünü olaylarla hicvedenler de vardır. Benim çok sevdiğim bir tanesi şöyle;
Birbirlerine sürekli takılan iki paşa varmış. Birisi Mısır’a giderken diğerine sormuş, “Mısıra gidiyorum, var mı bir isteğiniz” diğeri de “Mısır’ın beyaz eşekleri meşhurmuş. Bir tane getirebilirseniz sevinirim.” Paşa Mısıra gitmiş gelmiş. Tabi koskoca eşeği getirmek mümkün olmamış. Diğer paşa ona hoş geldin ziyaretine gelince “Aaa. Paşam sizi görünce hatırladım, maalesef istediğiniz eşeği getiremedim.” Öbürü laftaki dokundurmayı fark etmiş ama o da zekice cevap vermiş, “Önemli değil, siz geldiniz ya paşam.”
Bazı halk âşıkları, bazı şairler de çok güzel hiciv şiirleri yazmıştır. Mesela Figani, mesela eski şairlerden Nef’i, geçen yüzyıldan Şair Eşref. Eveeet... Hiciv incelik ve zekâ gerektirir. Size hakaret eden birinin üstüne, “Ne diyorsun lan sen!” diye yürüyen biri hatırlanmaz ama zeka kokan bir hicivle cevabını veren yıllarca saygıyla, övgüyle anılabilir.
Çocuklara şöyle bir göz ucuyla baktı,
—Anlaşıldı, biraz ciddi takılsak hemen dikkatiniz dağılıyor. Fıkra anlatacak var mı?
Öğrencilerin çoğu heyecanla parmak kaldırınca cümlesine devam etti;
—…deseeem gözünüzü açarsınız değil mi? Neyse bu günlük bu kadar çocuklar. Gelecek ders edebiyat sanatlarına devam edeceğiz. Yıllardır okumadığım konuları size öğretmek için yeniden okuyorum. Sizin sınavlarda başarılı olmanızı çok istiyorum.
—Öğretmenim, yıllarca okumadan hayata atılamaz mıyız?
—Tabi ama bunun için ne olman gerektiğine karar vermen gerekir. Unutma ki ulu bir çınarın yetişmesi çok uzun sürer ama sen, “ben dev bir çınar değil de her işe maydanoz olacağım” dersen bunun için birkaç haftalık bir süre yeterlidir.
—Öğretmenim, İngilizce dersi bu hafta boş geçecekmiş, ona da siz gelseniz.
—Yok ya, çamaşıra—bulaşığa da geleyim isterseniz. Oturun, kendiniz çalışın öğrenin. Çöpçüler, hamallar bile biliyor İngilizce’yi, siz mi öğrenemeyeceksiniz.
—Çöpçüler, hamallar mı? Hadi ya!
—Canım İngiltere’deki çöpçüler.
—Fıkra anlatmanız hoşumuza gidiyor öğretmenim, her ders anlatacak mısınız?
—Fıkrasız, şakasız yaşayamam ki ben. Merak etmeyin dersimize de bakacağız, neşemize de. Şimdi biraz ara verelim de bir hatıramı anlatayım. Sizin kadar usta olmasam da ben de kopya çekmeyi denerdim. Kopya çekmek de bazı yetenekler ister. Bunların başında da gözlerin çok iyi görmesi ve kulakların çok iyi duyması gelir. Ben bir sınavda bu yüzden yanlış cevap vermiştim. En sert öğretmenin dersinden sınava girmiştik. Öğretmen sıraların arasında dolaşıyor. Öğretmen uzaklaşınca arkadaşa sordum; “Maddenin üç hali nedir?”. Arkadaş fısıldarken de hemen cevabı duyduğum kadarıyla yazdım. Öbür ders öğretmen cevabımı okurken gülmekten çatlıyor. “Oğlum sen kopya çekmeye çalışmışsın ama söyleneni anlamamışsın. Maddenin üç hali ‘Katır, Sığır, Kaz’ yazmışsın” dedi. Bu olaydan sonra doğru cevabı öğrendim ama çok geç kaldım.
Dursun parmak kaldırdı;
—Öğretmenim hangisi yanlış, kaz mı?
—Otur, kerata. Dersten sonra arkadaşlarından öğren bir daha ki ders sözlü yapacağım. Sana da gıcık oluyorum zaten, test sınavlarında yazı tura atıyormuşsun, doğru mu?
—Şey evet öğretmenim.
—Faydası oldu mu bari? Mesela dünkü fizik sınavın nasıl geçti.
—Çoğunu yapmıştım da, bitince kontrol için yazı tura atarken öğretmen kızdı.
—İşte budur. Bu büyüyünce büyük adam olacak. Sınavını bitirip, cevapları bile yazı-tura ile kontrol ediyorsun ha… Neyse, sen kendini kurtarırsın da gerisini arkadaşların düşünsün.
Öğrencilerin yüzündeki tebessüme baktı, içi rahatladı.
—Arkadaşlar bu günlük dersimiz son saate alındığı için ben de yoruldum. Hazır hepinizin yüzü gülerken burada bırakalım. Ha… Can sen gel bakalım. Bu gün sizin mahallede bir arkadaşa gidiyorum, beraber gidelim.
Sonra, Can’a fısıltıyla sordu;
—Seni eve bırakayım, yemeğimi de yiyeyim akşama bir iş var. Fırına un çuvalları indireceğiz. Ha Ayşegül’ü baban alacak değil mi?
—Evet, onun okul çıkışına babam gelecek yine.
Okuldan biraz uzaklaşınca Can dayanamayıp sordu;
—Dayı sen bu öğretmenliği ciddiye aldın.
—Allah Allah, aynı şeyi soruyorsun, ben de aynısını söyleyim; Dersiniz boş geçeceğine benim gelmem kötü mü?
—Yok, dayı şikâyet ettiğimden söylemiyorum ama ‘Gelecek derse edebiyat sanatlarını anlatacağım’ dedin.
—Edebiyata eskiden ilgim vardı, yine de çok severim. Bu benim için eski bilgileri tazelemek olacak. Hem ben birilerine faydalı olmak istiyorum Can. Öğretmenlikteki asıl lezzet buymuş Ve bu lezzet de içimde büyümeye başladı.
—İş araman ne olacak dayı?
—Sizin Türkçe dersleriniz haricindeki zamanlarda ne yapıyorum zannediyorsun. İş aramaya gidiyorum.
—Ama dayı sen öğretmen değilsin ki…
Aslan’ın yüzüne bir hüzün dalgası yayıldı. Girdiği öğretmenlik için formasyon sınavını düşündü. İyi bir netice alıp, öğretmen olmayı o anda daha da gönülden istedi.
—Haklısın Can. Ama gelecekte neler olacağını kim bilir ki… Öğretmenin anlamı nedir Can, öğretmek, faydalı olmak, yol göstermek değil midir? Tamam, benim hayatım iyi bir örnek değil ama ben hayattan ders almış biriyim. Tecrübelerimle size yol gösterme şansım varsa…
Can, dayısının bu konuya üzüldüğünü düşünüp, sustu.
*** *** ***
Ertesi gün Aslan, teneffüste öğretmenler odasına gittiğinde, Ayşe öğretmeni görmeye çalışıyordu. O esnada öğretmenlerden Ayşe hanım da öğretmen odasına geldi. Sevinçle bağırdı;
—Arkadaşlar, az önce Seviye belirleme hazırlık sınavı sonuçları geldi, öğrencilerimizden iyi puanlar alanlar olmuş . Müdür bey şimdi gelip açıklayacak.
Hemen peşi sıra okul müdürü de elinde bilgisayar çıktısıyla öğretmenler odasına girdi. Arkadaşlar, SBS deneme sınavında okulumuz oldukça başarılı oldu. Genel de seviye iyi olmakla birlikte 6—C sınıfı yüzümüze ağartan sınıf olduğundan, bu sınıfın derslerine giren öğretmen arkadaşlara da ayrıca teşekkür ediyorum. Ayşe öğretmen memnun gülümsedi, İdris öğretmen şöyle bir yerinde doğrularak;
—Eee… Çok çalıştırdık, çoook.
Müdür devam etti;
Gelen neticelere göre, 6—C sınıfımız en yüksek puanları Türkçe dersinden aldığı için ve ilçedeki okullarda Türkçe’deki en başarılı ilk üç öğrenci bu sınıftan çıktığı için Aslan öğretmenimize ayrıca teşekkür ediyorum.
Aslan gelen tebriklere sadece başıyla, sessizce teşekkür etti.
Müdür devam etti;
—İlk üç sırayı alan Zeki, Recep ve Can adlı öğrenciler için birer teşekkür ve hatıra mahiyetinde belge hazırlıyoruz. Yarın ki veli toplantısında okulumuz adına takdim edeceğiz.
*** *** ***
Deneme sınavındaki başarı sayesinde veli toplantısı oldukça neşeli geçmişti. Toplantı sonunda bir veli, Aslan’ın yanına geldi. Yanında öğrencilerden Selim vardı. İlçe çapında ilklere girmese de 80 aldığı için annesi çok sevinçliydi
—Oğlum ilk defa böyle bir sınavda başarılı oldu. Az önce sordum, siz geldikten sonra çalışmaya başlamış, öyle diyor. Alın öğretmen bey, eti sizin kemiği bizim. Yaramazlıklarıyla da, tembelliğiyle de bıktırırdı bizi. İsterseniz iyice dövün adam edin.
—Pardon yanlış geldiniz sanırım. Ben öğretmenim, bana emanet edilen çocukların eğitim ve öğretiminden sorumluyum. Dövme işini bana yakıştırmanıza da, çocuğunuza yakıştırmanıza da çok üzüldüm.
—Daha ne istiyorsunuz ki öğretmen bey. Döverseniz de şikâyetçi olmayacağız, diyorum.
—Eğitimi dövmekle bir görüyorsanız, ilerde boks salonu var, siz oraya gidin. Hem çocuğunuza iyi davranmayı öğrenmek için belki de sizin dövülmeniz gerekiyordur.
—Ne biçim konuşuyorsunuz benimle.
—Hak ettiğiniz biçimde konuşuyorum. Bu çocuğun kolundaki morluklar ne! Bana bakın, bundan sonra çocuğunuzu dövdüğünüzü duyarsam sizi şikâyet edeceğimi biliniz.
Aslan, Selim’in saçlarını okşadıktan sonra hızla geri dönüp uzaklaştı. Onlara kenardan bakan Can, kendisini öğretmenliğe iyice kaptırmış olan dayısına hüzünle baktı. Dayısı, çocuklarla hep şakalaşır, neşelendirmek için elinden geleni yapardı. Çocukların acı çekmesine, ağlamasına Aslan dayısının, hiç dayanamadığını çok iyi biliyordu.
*** *** ***
( Aslan Dayım - 19 başlıklı yazı ahmet-unal-c tarafından 12.01.2010 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.