İntikamım acı olur demiştim ))))))))))))))
-----------------------------------------------------------------------------------------------------------
ADEM- Abi, senaryoyu şarkı türküyle doldurdun. Biraz aksiyon filan koysaydık. Tamam Hint filmi ama öyle hep şarkı-dans da olmaz ki.
BEN- Haklısın. Biraz da aksiyon yapalım.
İmam efendinin Bülbül kasidesini okumasından sonra tüm gözler Jalaladdin'in üzerinde toplanmıştı. Acaba o da İmam ve rahip efendinin sorduğu '' Meera'yı eşin olarak kabul ediyor musun?'' Sorusuna ''Evet'' Diyecek miydi?
Jalaladdin yavaşca başını kaldırdı ve hüzün içinde çoook eski bir şarkıya başladı: '' Sevdiğim kız gelin olmuş/ benim değil elin olmuş'' Ancak annesi Moj-Ella Prakash, şarkıyı tamamlatmadı. Hemen yan tarafında bulunan küreği kaptığı gibi Jalaladdin'in ağzının ortasına yapıştırdı.
-A benim salak oğlum ! Kendine gel. Yoksa kaçıracaksın gül gibi kızı.
Rahip ve imam itiraz ettiler:
-Hatun, hatun...Baskı yok. Çocuk kendi iradesi ile evet ya da hayır demeli.
Ağzının ortasına küreği yiyen Jalaladdin bu ani şokla '' Görüyorum. Vallahi görüyorum'' Diye bağırmaya başlayınca Moj-Ella Prakash yine aldı küreği eline ama bu sefer vurmadan '' Salakkk. Sen kör değildin ki zaten. '' diye bağırdı.
Jalaladdin hâla kendinde değildi. İçinden '' Bu teyze de kim? Neden bana kürekle vurup duruyor? '' Diye geçirdi. Ancak yeni bir kürek darbesine dayanamayacağını anladığından hafifçe annesinin kulağına eğilip sordu:
-Teyze, evet mi demem gerekiyor, hayır mı?
Moj-Ella Prakash, oğlunun kendisine teyze demesinden zavallının hâla kendine gelemediğini anlamış olsa da şimdi bunu düşünmenin zamanı değildi. O da usulca fısıldadı oğluna:
-Evet de.
Jalaladdin '' Evet '' dedi, olay da burada bitti sanıyorsunuz değil mi? Mümkün mü?
Jalaladdin tam evet diyeceği anda köyün doksan yaşındaki ebesi Gunara Bijergi telaşla meydana fırladı.
-Duruuunnn. Bu nikah olamaz.
Don Barbargi dayanamadı.
-Ohooooo. İyice suyunu çıkardınız olayın. Neden olamıyormuş hanım teyze? Bu ikisi kardeş mi yoksa?
Gunara Bijergi Küçümser bir edayla baktı Don Samhi Barbarghi'ye.
-Ondan değil Don efendi. Yahu bir baksana şu dünyalar güzeli, tatlı, masum, uysal kızcağızın kaynanası kim oluyor bu evlenme gerçekleşirse?
Don Barbargi'nin gözleri kocaman kocaman açıldı. Evet..Bunu neden akledememişti ki. Bu evlilik gerçekleşirse Moj-Ella Prakash, Meera'nın kaynanası olacaktı. Moj-Ella Prakasah ve Kaynana kelimelerini yan yana koyunca dehşetle ürperdi. Etrafa serdiği 500 civarında ceset neyse de böyle bir şey çok büyük bir günahtı. Ama, ama ok yaydan çıkmış ve Jalaladdain herkesin duyacağı şekilde ''Eveeeet'' Diye bağırmıştı.
İmam, '' 1000 Reşat altını Mihr-i Müeccel ile Meera'yı sana verdim'' Dedikten sonra Jalaladdin ve Meera Hindu inançları çerçevesinde el ele tutarak ateş etrafında yedi kez dolanma turlarına bile başlamışlardı. Bu saatten sonra artık değil ebe, tanrıça Krişna gelse bu evliliği bozamazdı. Yüce Allah da niye bozsundu ki zaten.
Yani artık Jalaladdin ve Meera resmi olarak kocakarı olmuştu...Pardon karı-koca olmuşlardı.
ADEM- Abi ! Gerdek, zifaf olayı olmadan karı- koca olunuyor mu?
BEN- Ne yani şimdi onu da mı anlatalım.
ADEM- Madem oldu olacak, kırılsın nacak. Filme azıcık erotizm katsak fena mı olur?
BEN- Of be Adem. Hintlilerin erotizminden ne olacak? Meerayla Jalaleddin burunlarını birbirlerine sürterler olur biter. İki saniyelik bir sahne. Araya atarız o sahneyi. Sorun değil.
Moj-Ella Prakash pis pis baktı ebe Gunara Bijergi'ye. O nikah kıyılmamış olsaydı resmen zavallı yaşlı kadını orada didikleyecekti. Ama madem ki nikah kıyılmıştı o halde yeni bir maraza çıkarmanın gereği yoktu.
ADEM- Abi güğümler?
BEN- Tamam merak etme. Oraya geliyoruz.
Don Barbarghi ve adamları Jalaladdin ve Meerayı bir deve üzerine kondurdukları ( ben kulübe diyim. Asıl adını bilmiyorum) bir kulubenin içine koydular. Moj-Ella Prakash'ı da bir Limuzin'e atıp artık Deaway köyünü terk etmeye başladılar. Meera yeni yuvasına gidiyordu.
Yolda Jalaladdin Meera'ya sordu.
-Dedem deve, girmez eve. Kes başını girsin eve. Bil bakalım bu ne?
Meera içinden '' Salak bu çocuk ya. Şu saatte insanın aklına deve mi gelir?'' Diye düşünse de bunu tabii ki zavallının aldığı darbelere yordu. Sevgisi ve aşkı ile tez zamanda Jalaleddin'i iyi edecekti. Ama asıl sorun bu değildi. Şimdi gideceği ev nasıl bir şeydi acaba? Kaç odalıydı? Mesela orada da babasının evindeki gibi eşek sütüyle banyo yapabilecek miydi? Bunu acilen Jalaladdin'e sormalıydı.
-Jalaladdin. Bana nasıl bir ev yaptırdın?
Jalaladdin, dans ekibine işaret verdi ve kıvrak bir Rumeli türküsü ile dans başladı.
Bir evler yaptırdım more Meera'm sazdan samandan
İçine girilmez more Meera'm tozdan dumandan.
Bir evler yaptırdım more Meera'm kaleye karşı.
Nasıl çıkacaksın more Meera'm o yokuşları...
Meera içinden '' Aha da moku yedik. Herif beni sazdan samandan kulübeye atacak'' dedi. Ama yine de kalbinin bir yarısı '' Aşk her türlü zorluğun üstesinden gelir'' Diye düşünüyordu.
Derkene efendim, düğün kafilesi Jalaladdin'in köyüne geldi. Don Barbargi, adamlarını toplayıp Mumbai'ye döndü ve olayın en heyecenlı yeri olan gerdek öncesinde Moj-Ella Prakash, oğlu Jalaaddin'e '' Sen odana çık. Ben gelinimle bir iki kelime konuşmak istiyorum. Beş dakikaya kalmaz odana gönderirim'' dedi.
Fıstık gibi bir kızla gerdeğe girecek olmak Jalaladdin'in aklını başına getirmişti ama şimdi karşısında şu ana kadar karşılaştığı sorunlardan çok çok büyük bir sorun durmaktaydı. Anasının '' beş dakika '' deyip de gerçekten de beş dakikada bitirdiğ bir konuşmayı henüz tarihler kaydetmemişti. O beş dakika kaç saat sürecekti; kendisi gerdek odasında kaç saat bekleyecekti Allah bilirdi. Ama yapabileceği bir şey de yoktu. Kaynananın gerdek öncesi gelinle konuşması bir gelenekti oralarda.
Meera merakla kaynanasının yüzüne bakıyordu. Acaba bu yaşlı kadın ona neler anlatacaktı.
Moj-Ella Praksah başladı konuşmaya...
-Bak kızım. Birazcık şişmansın maalesef. Ben senin yaşındayken tığ gibi bir kızdım. İki gözüm önüme aksın 48 kilodan yukarı çıkmadım hiç, evlenene kadar. İşte bu sebeple de beni vakti zamanında ne büyücüler, ne sihirbazlar, ne yoga ve meditasyoncular istedi de hiç birine varmadım.
Ah kızım ahhh. Biz zamanında ülkemizin istiklali için rahmetli Mahatma Gandhi ile az mı mücadele verdik? Gerçi o hep silahsız eylemden yanaydı ama... Heey gidi günler hey...
Haaa, şeyi anlatmayı unuttum. Pırasa da aslında soğangillerden oluğu için zeytinyağlı pırasa yaparken ayrıca soğan doğramana gerek yok. Pırasaları bir güzel yıka, doğra, üzerine bir avuç pirinç at, bir fiske tuz, bir çay kaşığı toz şeker, isteğe göre minik doğranmış bir havuç, sonra zeytinyağını dök, sür ateşe. Suyu çok az koy. Zetinyağlı pırasaya salça konmaz. Tamam mı kızım?
Ahhh aaah. Zeytinyağı dedim de aklıma rahmetli şeyh Ziyaeddin Efendi geldi. O bana hep ''Zeytin gözlüm'' Derdi. Fena halde dest-i izdivacıma talipti ama o zaman benim aklım bir karış havada tabii ki. Adama hiç pas vermedim. İlle de '' Ben Elwis Prestley'le evleneceğim'' Diye tutturdum. Ben öyle deyince o da bana inat Elizabeth Taylor ile evlendi.
Moj-Ella Prakash '' beş dakika '' demişti ama tam iki saat otuz yedi dakika, elli dört saniye konuşmuştu. Öte taraftan konuşmayı bitirip zavallı Meera'yı azat etmek gibi bir niyeti var gibi de görünmüyordu. Onun hemen yanına koyduğu semaverden bardağını doldurmasını fırsat bilen Meera bu bir saniyelik boşluktan faydalanıp iki buçuk saat sürmüş olan işkenceye son vermek için hemen atıldı.
-Ana, ben hemen kalkayım çeşmeden su getireyim.
Moj-Ella Prakash şaşırmıştı.
-Allahın şapşalı ! Evde sular gürül gürül akıyor. Niçin çeşmeye gideceksin ki?
Meera cevap vermeden önce Moj-Ella Prakash, zamanında köyün muhtarlığını yapmış olan rahmetli kocasının köye nasıl su getirdiğinin tarihini de bir yarım saat kadar anlattı.
Meera bir fırsatını bulup yine araya girdi:
-Ana, bizde gelenektir. İlk geceden sonra yapılacak banyonun suyunu kızlar mutlaka çeşmeden getirmek zorundalardır.
Moj-Ella Prakash şaşırdı bu geleneğe.
-Tamam ama bizim güğümler kullanılmaya kullanılmaya kalayları hep döküldü. O halde su doldurursan o su vücudunuza zarar verebilir.
Meera işkenceden kurtulabileceğinin heyecanı ile atıldı.
-Ana ben kalaylarım güğümleri.
Moj-Ella Prakash'ın şaşkın bakışları arasında başladı güğümleri kalaylamaya. Kalaylama işi biter bitmez de iki güğümü alarak çeşmeye doğru koşmaya başladı.
Çeşmeye vardı. Güğümleri yere koydu ve hızını hiç kesmeden koşmaya devam etti.
Koştu, koştu, koştu...
Bu azaptan kurtulmak için arkasına bile bakmadan koşması gerekiyordu. Jalaladdin'in aşkı filan hiiiç umurunda değildi.
Böyle bir kaynanaya tahammül edebilmesi nâ mümkündü.
Koştu...Koştu...Koştu...
Saatler geçtiği halde Meera'nın halen sudan gelmediğini gören Moj-Ella Prakash ve karısını merak eden Jalaladdin çeşmeye geldiklerinde orada iki adet kalaylı güğümü gördüler ama Meera çoktan sırra kadem basmıştı. Zaten bir daha da zavallı kızı gören olmadı. En son olarak Everest zirvesine yakın bir yerde bir Hindu tapınağına kendisini kapattığı, kalan ömrünü tamamen sessilik içinde geçirdiğini söyleyenler olduysa da ne derece doğru hiç bilinemedi.
Meera'nın kaçtığı anlaşıldığı anda Jalaladdin ve anası Hadjı Moj-Ella Prakash, çok hüzünlü ama tamamen doğaçlama bir türküye ve dansa başladılar:
Meera'nın güğümleri kalaylı ah kalaylı
Fistan giymiş etekleri alaylı alaylı aman aman
Meera'yı aldatması kolay mı ah kolay mı
Ah alırım dedin de aldattın beni aldattın beni aman
Üç telli saz ile oynattın beni oynattın beni aman
Giyme dedim giydin sen bu alleri ah alleri
Başıma getirdin türlü halleri halleri aman aman
Düşman ettin bana bütün elleri ah elleri
Ah alırım dedin de aldattın beni aldattın beni aman
Üç telli saz ile oynattın beni oynattın beni.
Oh be...Çok şükür bitti...