Gül yaprakları, solmuş sonbahar yaprakları atıyorum yeni gömdüğüm dostumun mezarına… Sevenlerinden kimi gözyaşı ile mis kokan toprağını suluyor, kimi hıçkırıkla orada şimşek gibi çakıyor, kendi kendine kederlenerek bağırıp çağırıyor; bense deli gibi dostuma gül yaprağı atar gibi ne varsa bulduğum sonbahar yapraklarını atıyorum… Sanki mezar kaybolacak, sanki içine biraz önce koyduğum kişiyi dirilteceğim, haşa! Ölmemiş diyeceğim, koşup ona sarılacağım sevgiyle... 


Gelmiş son görevini yapamaya, işte tanıdığım tanımadığım her çeşit insan, hepsinde farklı lisan… Sonuçta hepsi çaresiz ve bedbaht!


Aniden gelen bir kalp krizi, aldı dünyadan bir deliyi daha… Yaşamaya tutkulu olana deli denmez de ne denir ki… Kimi 200 den fazla hızla giderken, video ya çeker kendini… Kahraman olmak için mi, öldüler… ne oldu, kim anıyor hatırlıyor seni, kim? Ölümle alay etmek delilik değilde nedir, üstelik sevdiklerine eziyet etmek böylece…


Bu dünyada yaşamak bile kahramanlık, neden sabırsızsın, neden bir an önce ölmeye meraklısın. Dur ya, lafa geldi mi, ne hayallerini anlatırsın, sanki Süleyman peygamber gibi on asır yaşayacakmış gibi… Ama ölmek için çabalıyorsun, ne dert varsa kafaya takan sensin, alkol, sigara hatta kola türlü içecekler zehirliyor diyorlar, içiyorsun. Bu alışkanlığından vaz geçmiyorsun ya! 


Sana ne anlatsalar, ben her şeyi biliyorum diyorsun… Bilseydin sonucunu yapar mıydın, söyle yapar mıydın?


Bak seni gömdüler, arkandan neler neler konuşuyorlar. Doğru sen kahraman oldun. Ancak, ne yağlı çörek yiyorsun, ne sarayların oluyor, ne sevgililerin- sıra sıra dizilmiş mankenler! Ha birde, gittiğin yerde ne yaparsın o da meçhul…


Atıyorum gül yaprakları yerine kurumuş sonbahar yapraklarını... İşte dünya bu ya, onları da tüketiyorum. Üstelik öyle bir rüzgar esiyor ki, mezarına savurduğum ne kadar yaprak varsa, sağa sola dağılıp gidiyor… Hepsinin arkasında koşsam, koşamıyorum, yaşlandım dostum. Dermanım da yetmiyor. Kuru toprağın tümsek gibi, engel gibi duruyor işte, bir tane ağaçta ismin yazılı… Biri görsün, yerin belli olsun, hatırlasın diye! 


Güller soldu, sonbahar yaprakları çürüdü, sende çoktan unutuldun işte… Biz bakalım ne yapacağız…


Seni üç gün sonra bende unutacağım, bu olası-mümkün… Belki senin yaptıklarını, eleştirdiğim her şeyini bende deneyeceğim… Buna gülünür ya, bak benide deli yaptın ya! 


Ağlanacak halimize gülüyoruz işte… Öldük dostum, öldük… Senden önce öldük!


Her zaman önünden geçeriz de görmeyiz mezarlığı, kim perdeler ki gözümüzü! Bu gözlüğünde numarası hiç değişmiyor, insanın yaratılışından beri… Bize de helal olsun… Sonra diyoruz ki, dünya yalan… Yapmayın ya, o hep aynı, yerinde duruyor, değişen insan, insan yalan! 


Saffet Kuramaz   

( Değişen İnsan, İnsan Yalan! başlıklı yazı safdeha tarafından 15.10.2017 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.