Makale / Araştırma

Eklenme Tarihi : 28.10.2017
Okunma Sayısı : 987
Yorum Sayısı : 0
MEZHEPLER  NASIL  VE  NEDEN  ORTAYA  ÇIKTI?  MUTLAKA  GEREKLİ  MİDİR?-- 3.  BÖLÜM -


Hz.  Osman  Döneminde  Ümeyyeoğullarından Muaviye Şam Valisi, Abdullah  bin  Sa'd Mısır  valisi, S'ad bin  El  As Kufe  Valisi olarak  görev  yaptığı  gibi  baş  vezirlikle  eş değer  olan hilafet  katipliğini  de  yine Ümeyyeoğullarından  Mervan  Bin  Hakem  yürütüyordu. Bu  arada  Muaviye'in  hakimiyet  alanı  sadece  Şam  olmayıp   Humus, Kınnesrin,Filistin ve Ürdün  de  onun  valilik  yaptığı  bölgelerdi  ve  Muaviye  bütün  Suriye'nin  hükümdarıydı  adeta.

Halkın  Emevi  yöneticilerden şikayetleri  çoğalınca  Hz.  Osman  bahsedilen  yerlere  bugünkü  anlamıyla  müfettişler  gönderdi.  Müfettişler  ise  ortada  şikayeti  gerektirecek  bir  sebep  olmamakla  birlikte  vaziyetin  vahim  olduğunu,  her  an  bir  isyan  çıkabileceğini  bildirdiler  halifeye.

656  Yılında  Mısır,  Kufe  ve  Basra  vilayetlerinden   hac  bahanesiyle  gelen  bir  grup  Hz.  Osman'la  görüştü  ve  valilerin  mutlaka  değiştirilmesini  istedi.  Hz.  Osman  da  valileri  değiştireceğini  bildirdi  ve  böylece  olası  bir  isyanı  o  an  için  önledi.  Ancak  bu  arada  müthiş  bir  olay  oldu:

Hz.  Osman,  isyancıların  isteği  üzerine  Mısır  Valiliğine  Hz.  Ebubekir'in  oğlu Muhammed bin  Ebubekir'i  tayin  etti. Ancak  bu  arada  Mısır  Valisine  de '' Muhammed  Mısır'a  varır  varmaz  onu  öldür''  emri  içeren  bir  mektup  yollandı. Yani  Hz.  Osman,  bir  taraftan  isyan  edebilecek  insanları  susturmak  için  sözde  yeni  vali tayin  ediyor  ama  öte  yandan  eski  valisi yerinde  kalsın  diye  ona  bir  haber  göndererek  '' Muhammed  Bin  Ebibekir'i  öldür''  Diyordu  (!) İşte  bu  mektup  isyancıların  eline  geçmiş  ve  onlar  tekrar  Medine'ye  dönüp  Hz.  Osman'a ''  Bu  nedir?''  Diye  sormuşlardı.  Hz.  Osman  mektuptaki  mührün  kendisine  ait  olduğunu  ama  asla  böyle bir  mektup  yazdırmadığı  veya  yazmadığını  söyledi.  

Mektubun  Mervan  Bin  Hakem  tarafından  yazıldığı  anlaşılmıştı. İsyancılar  Hz.  Osman'dan  halifelikten  istifa  etmesini ve  Mervan  Bin  Hakemi  de  idam  ettirmesini  istediler.  Ama  Hz.  Osman  her  iki  isteği  de  geri  çevirdi. 

İsteklerinin  geri  çevrilmesi  üzerine  asiler  dokuz  gün  boyunca Hz.  Osman'ın  evini  kuşatma altında  tuttular  ve  dokuzuncu  günün  sonunda  kapıyı  kırıp  içeri girdiler. Hz.  Ebubekir'in  oğlu  Muhammed,  Hz. Osman'ın  sakalınından  çekiştirerek  ''  Haydi  Muaviye  gelsin  de  seni  kurtarsın''  Dedi. Daha  sonra  Mısırlıların lideri Gafiki b.Harb tarafından şehid edildi Hz. Osman. Bu  esnada    kocası  Hz.  Osman'ı  korumak  isteyen  Naile  binti  Farısa'nın  da  bir  kılıç  darbesiyle  iki  parmağı  kesilmişti.

İşte  bu olayda  garip  olan  bir  durum  vardır.  İsyancılar  Medine'ye  ilk  geldiklerinde  bunların  bir  karışıklık  çıkartacağını,  bunu  önlemek için  bir  ordu kurulup   Medine  yakınlarında   "Ahcar üz-Zeyt"  denen  yerde  konuşlandırılmasını  teklif  eden  Hz.  Ali  de,  onun  teklifiyle  kurulmuş  olan  ordu  da  bu  kuşatma  ve  katliam  sürerken  ortalarda  yoktur.  Daha  doğrusu  kaynaklar  tüm  bu  işler  olup  biterken Hz.  Ali  ve  bu  ordunun  ne  iş  yaptığı  hakkında  bir  şey  söylemiyor  bizlere.  (  Ya  da  söylüyor  ama  ben  bulamıyorum. ) 

Hz.  Osman'ın  çilesi   öldürüldükten  sonra  da  devam  etti.  Önce  bir  Yahudi  mezarlığına  gömülmesi  kararlaştırıldı.  Daha  sonra  Baki  Mezarlığı  dışında   ama  o  mezarlığa  bitişik  bir  yere  defnedildi ve  bu  arada  İslam  Devleti  beş  gün  halifesiz  kaldı. 

İşte  bu  süre  içinde  isyancılar  derhal  yeni  bir  halife  seçilmezse  ortalığı  kan  gölüne  çevireceklerini  söylediler  ama hiç  kimse  önerilmediği  gibi  hiç  kimse  de  halifeliği  kabul  etmeyince  Hz.  Muhammed'in  ölümünden  beri  halifeliği  üç  kez  ertelenmiş  olan  Hz.  Ali'yi - nihayet-  halife  seçtiler  ve ona  biat  etti  Medine  halkı.

Hz.  Ali  Halife  seçilmişti  ama  sular  durulacak  gibi  değildi.  Zira  biat  merasiminden  hemen  sonra  aşere-i  mübaşereden  (  hayattayken  cennetle  müjdelenmiş  on  kişi )   Talha  ve  Zübeyr,  Hz.  Ali'den,   derhal  Hz. Osman'ın   katilleri  hakkında  kısas  uygulamasını  istediler. Yani  ''  Müslümanların  emiri  olarak  bu  katilleri derhal  yakala  ve  onlar  Hz.  Osmanı  ne  şekilde  öldürdülerse  sen  de  aynı  şekilde  öldür '' İsteğinde bulundular.

Ancak  Hz.  Ali  halife  seçilse  de   henüz  hakimiyet  isyancıların  elindeydi.  Böyle  bir  ortamda  Hz.  Osman'ın  katillerini  yakalamak  ve  öldürmek  henüz  tam  sönmemiş  olan  ateşin  üzerine  benzin  dökmek  gibi  bir  şey  olurdu.  Lakin  Talha  ve  Zübeyr  gibi  Hz.  Muhammed'in  eşi  Ayşe  de  Hz.  Ali'yi  anlamıyordu.  O  da  bu  kısası  derhal  gerçekleştirmediği, bu  konuda  gevşek  davrandığı  için  Hz.  Ali'nin  halifeliğe  layık  olmadığını  söylüyordu. İşin  ilginci  Hz.  Osman'ı  da  kusur  ve  zaaflarından dolayı  halifeliğe layık  görmemişti  sağken.

Hz. Ali  kendisine  yapılan  ''  İlle  de  kısas ''  teklifleri  yerine  belki  de  sonunu  hazırlayan  bir  başka  uygulamaya  koyuldu:  Emevi  valilerini  derhal  görevlerinden  uzaklaştırmak.  Şöyle  diyordu  Hz.  Ali:  '' Ümmet-i  Muhammed'e  musallat  olan  ve Allah'a  ihanet  etmekten  çekinmeyen  bu  insanları  bir  saat  dahi  olsun   o  makamlarda  tutamam.''

Hz. Ali, Emevi  valilerin  yerine  yenilerini  atamya  çalışadursun  Şam'da  adeta  bağımsız  bir  hükümdar  gibi  hüküm  sürmekte  olan Muaviye,  Hz.  Osman'ın  kanlı  gömleği  ve  eşi  Naile'nin  kesik  parmaklarıyla  Şam  da caminin  minberine  çıkıp  da ''  Ali  bunların  hesabını  niçin  sormuyor?  Ne  zaman  soracak?  Neden  katillerin  cezasını  vereceğine maktullere  savaş  açıyor? ''  Dediğinde  işlem  tamamdı.  Kendi  halifeliği  yolunda  en  önemli  adımı  atmıştı  böylece.  Hele  de  Hz.  Ayşe'nin  Medine'den  ayrılıp Mekke'ye  gitmesi,  daha  da  ileri  giderek  Hz.  Ali'ye  karşı  ordu  hazırlaması,  Muaviyenin  ekmeğine  yağ sürüyordu.

Muaviye  Şam'da  kendisinin  halife  olacağını  ve  halifeliğin  merkezini  Şam'a  taşıyacağını  söyleyince  Suriye'nin  tamamı  Muaviyeci  olmuştu  zaten.  Halifeliğin  merkezinin  Şam  olması  demek  servet  ve  bolluk  demekti  ve  para  sevgisi  Ehl-i  Beyt  sevgisine  galip  gelmişti  maalesef.

Bu  arada  Hz.  Ali'nin  atadığı  valilerden  sadece  Mısır'a  tayin  ettiği  Kays  Bin  Sabit  görevine  başlayabildi.  Şam'a  atadığı  Sehl  Bin  Hanif,  Muaviye  tarafından  gerisin  geri  gönderildiği  gibi  Kufe'ye  atadığı  Umara  bin  Şabab  da  geri  dönmek  zorunda  kaldı  zira  başlarındaki vali  olan Ebu  Musa  El  eş'ari'den memnun  olduklarını  belirten  Kufe  halkı,  Hz.  Ali'nin  gönderdiği  yeni  valiyi  şehre  sokmadı  bile.

Bu  son  paragrafa  bir  mim  koyun. 

1-  Kufe?  Hz.  Ali'ye  kalleşlik  yaptıkları  gibi  Hz.  Hüseyin'e  de  kalleşlik  yapmıştır  Kufeliler. Hz.  Ali'ye  yaptıkları  ilk  kalleşlik  budur  ama ileride  de  görüleceği gibi asıl  büyük  kalleşliği  daha  sonra  yapacaklardır.  

2-Hz.  Ali,  Halife  olduğunda  ilk  değiştirmek  istediği  valilerin  başında  Ebu  Musa  el- Eş'ari  gelmektedir.  Ama  ilginçtir  ki  ileride  göreceğimiz  Hakemler  Olayında  kendisinin  hakemi  olarak  seçtiği  kişi  yine  Ebu  Musa  el  Eş'aridir. Daha  da  ilgincini  söyleyeyim: Bugün  Türkiye'de  yaşayan  Sünni  Müslümanların  çok  büyük  bir  bölümü  mezheplerinin  Hanefi  olduğunu  bilmez,  bilenlerin içinde  ise  fıkhen  Hanfi  mezhebinden,  itikaden  ise  Eş'ari  olduklarını  bilenlerin  sayısı  parmakla  gösterilecek kadar  azdır.  Yani  bizim  ( Benim  diyeyim  daha  doğru  olsun )  mezhebim  fıkhen Hanefi,  itikaden  Eş'ari'dir.  Fıkıh (  İslam  Hukuku )  açısından  İmam-ı Âzâm  Ebu  Hanifenin  kurduğu  mezhebe  bağlıyken  itikaden Ebu  Musa  el  Eş'arinin  kurduğu  mezhebe  bağlıyım. Eğer  kendinize ''Hanefi  Mezhebindenim''  Diyorsanız  sizler  de  ben  gibisiniz  ama  farkında  da  değilsiniz.

''Mezhebim  Hanefi''  diyenler  içinde  aynı  zamanda  Eş'ari'ye  de  bağlı  olduğunu  bilenler  parmak  kaldırsın  bakayım.  

Ah  bu  papağanlığın  gözü kör  olsun. 

- Bak  çocuk ! Ezberle  bunları.  ''  Dinim  İslam,  Mezhebim  Hanefi ''  Neymiş?
+Dinim  İslam,  mezhebim  Hanefi.
-Afferin  benim  akıllı  yavruma.  Bak  ne  güzel  de  öğrendi  çabucacık.

Ne  öğrendi?  Hiç  bir  şey.  Sadece  papağan  gibi  bir  cümle  ezberledi  hepsi  o. 

Dünyaya  geldiğim  günden  bu  güne  yaklaşık  64  senedir  Hanefiyim  ama  Hanefilik  hakkında  bildiklerim  şunlardan  ile  gitmemiştir:

1- Hanefilikte  bir  kadınla  tokalaşırsanız  ya  da  bir  kadının,  kızın  her  hangi  bir  uzvu  size  dokunursa  abdestiniz  bozulmaz. ( Şafi  iseniz  bozulur.  Hatta  kendi öz  kızınıza  eliniz  değse  bile  ) 
2- Hanefi  Mezhebine  göre  Kurban  kesmek  vaciptir. ( Şafi  Mezhebine  göre sünnettir. ) 
3- Hanefi  Mezhebine göre  çiçek  koklarsanız  orucunuz  bozulmaz. ( Şafi  iseniz  bozulur ) 
4-  Hanefi  mezhebine  göre  ihtilam  olmamak  şartıyla  karınızı  öperseniz  orucunuz  bozulmaz ( Şafi  iseniz  bozulur ) 
5- Hanefi  Mezhebine  göre  köpek temizdir.  ( Şafi iseniz  pistir  köpek.  )  
6- Hanfi  Mezhebine  göre  vücudunuzdan  toplu  iğne  başı  kadar  kan çıksa    abdestiniz  bozulur. (  Safi  Mezhebine  göre  bozulmaz.  Hatta  Hz.  Ali  bir  savaşta  topuğuna  saplanan  okun  çıkarılması  esnasında  acı  duymamak için o  haliyle  topuğundan  kan  akarken  namaz  kılmıştır ) 
7- Hanefi  Mezhebine  göre gusl  abdesti  alırken  niyet  etmek  gerekmez. (  Şafi  mezhebine  göre  niyet  etmeden  abdest  alırsanız  abdestiniz  geçersizdir. ) 
8- Hanefi  Mezhebine  göre  kadın  yüzünü  örtmek  zorunda  değildir ( Şaifi  iseniz  yüz  bir  peçe ile  örtüldüğü  gibi  eller  de  eldivenle  örtülmelidir. ) 
9-  Hanefi  Mezhebine  göre  tilkinin  etini  yiyemezsiniz (  Şafi  iseniz  yersiniz )
10- Hanefi  Mezhebine  göre  kazaya  kalmış  farz  namazınız  varsa  bile vakti  giren  namazların   sünnet lerini  de kılmalısınız (  Şafi  iseniz  borcunuz  varken sünnet  namazı  kılamazsınız.  Bu  size  haramdır. ) 

Batman'da  gördüğüm  ve  öğrendiğim  bir  şey:

11- Hanefi  iseniz  Cuma namazını şöyle  kılarsınız:  4  rerkat  kendi  başınıza  sünnet,  2  Rekat  imama  uyarak  farz,   dört  rekat  kendi  başınıza  son  sünnet,  4  Rekat  Zuhur-u  ahir (  kendi  başınıza )  ve  iki  rekat  son  sünnet (  Bu  da  kendi  başınıza

Şafi  iseniz  ve  farz   namazından  kazanız  yoksa 4  Rekat  kendi  başınıza  sünnet  kılarsınız.  Sonra  iki  rakat  imama  uyarak   farz  kılarsınız.  Sonra   dört  rekat  daha  imama  uyarak  bir  namaz  kılarsınız  ve  Cuma  namazı  biter. 

Hanefi  iseniz  Ramazan  ayında camide  imama uyup   20  Rekat  Teravih  namazı  kılarsınız.  Şafi  iseniz  teravih  namazı  yerine  imama  uyup  20  rekat  kaza  namazı  kılarsınız. 

Bir  tane  de  sipsivri  bir  örnek  vereyim:

12- Hanefi  Mezhebinden  bir  kişi  olarak  eğer  ölü  bir kadınla,  büluğa  ermemiş  bir  çocukla  ya  da  hayvanla  cinsel  ilişkiye  girerseniz  bunun  cezası  ta'zirdir (  Yani  hapis,  sürgün  ya  da  mallarınıza  el  konma---  Hanbeli  ve  Maliki  Mezhebinde  de  durum  aynıdır.  Ancak,  Şaifi  iseniz  ceza  Had  cezasıdır.  Yani  belirli  bir  miktar  sayıda sopa atılmak  (  80  veya  100  gibi )  veya  idam...)

Peki  hepsi  bu  mudur?  İmam-ı  Âzam  Ebu  Hanife  bunları  öğrettiği  için, ''  Böyle  uuygulayın'' dediği  için mi  yıllarca  zindanlarda  çile  çekti?    Değil  elbette  ama?...

Bunlardan  daha  fazlasını  kim biliyorsa  parmak  kaldırsın.  

Bakmayın,  ben  de  13  sene  İmam-Hatip  Liselerinde  görev  yaptığım  için  biliyorum  bunların  bazılarını.

Peki Eş'ari'ye  göre  neleri  yapabilirim,  neleri  yapamam?  Ya  da  haklarım  ve  görevlerim  nelerdir?

Ben  bilmiyorum. Bilen  varsa  yazsın  (  Ama  Google  Amcaya  sormak yok )  

Of  yaaa...Dağıttım  yine.  Oysa  Hz.  Ali'nin  başına  gelenlere  gelmişti  konu  değil  mi?

Neyse  o  da  yarına  kalsın. 

( Mezhepler Nasıl Ve Neden Ortaya Çıktı? Mutlaka Gerekli Midir?-- 3. Bölü başlıklı yazı Sami Biber tarafından 28.10.2017 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.