Şimdi zamandan çalmanın zamanıdır mademki zaman ötesi bir hikâye, derli toplu mu olmalı bunca terk ediş?

 

Günü birlik sırlarımı dün sattım eskiciye ve portmantodaki paltoyu da rehin verdim eskicinin dünürüne.

 

Toz tutan silecekleri de yok saydım sen gidince.

 

Hep senlik ikramlarım; hep senlik yap-boz dualarım ve hep benden çalıntı yine sen aksanlı şiirlerde saf tutan sırma düşlerim.

 

Perdelerim de tozlu tıpkı üstü örtülü mobilyalarda dolaşan karınca sülalesi gibi aslında boydan boya örtülü/yüm ve acılarım da yine de acıma sen bana hem ben yetmez miyim ömürlük acımalara ve acımtırak bedellerine sır yüklü aynaların?

 

İşte satırları da hece hece böldüm ve tek seferde çekti şair üstelik şifremi de unuttuğum ekranda tıpkı unutulduğumun meali iken yazma özürlü hikâyende ben uyduruk bir kahraman kisvesine bürünüp de kargacık burgacık deyimleri alıntı bellediğimi sır saklar gibi tutarken etraftan.

 

Merhum bir güfteyi de dâhil ettim ki günü birlik düşlerime, yok benden ballısı, deme lüksünü bile yok sayman sonra da en afilisinden bir beste sunman hak maliklerine sonra da soytarı bir şiir sitemle örtüşürken ben de cahil bir âşık pozunda sırıtmayı kendimde hak görürken.

 

Kayıtlı kayıtsız ne kadar döküm varsa, eski düşlerimden de iki suret fotokopi aldım mı bir de mezar taşıma yazılacak şiirin taslağını hazırladım mı…

 

Sanırım iç bükey ayna misali son zamanki yorgunluğumun yansıması sonra da satır aralarına bölüştürdüğüm hezeyanlarıma ortak çıkan sırlarla donatıyorum pencere pervazındaki saksıyı günde beş fasıl sulayıp içinden çıkmasını arzu ettiğim fasulye düşlerim hani olmazın oluru bir yeşillikmişçesine geceye nifak sokan ılık bir ikramından dostların, nasiplendiğim sonra da avuç avuç savurduğum…

 

Yeni yetme sancılarımla hemhal; dün özürlü hikâyemde hala saklı tuttuğum kahramanın kanadına konan börtü böcek bir de efkârımı dağıtmak adına kâh ağlayıp kâh gülücükler saçtığım…

 

Kinayelerinden yorgunum densiz seyrinde hayatın bir de kalburüstü mutluluk dağıtan iblis menşeli şarlatan hatta hırpani bir telaş bürünürken sonra da sakıncalarını saklı tutarken…

 

Ah’larımın nazarında yok bellediğim; belki’leri uyutup keşkeler derlediğim sonra da zaman özürlü hayatta yoncalar biterken ve ben hala çözümsüzlüğün çözümünü ararken.

 

Genel kabul görür kurallarla yaşadığım hezimet sonra da ben-merkezcil bir sunumla yokları varla çarpıp düştüğüm günahlarım hani neredeyse sene sonu çıkarttığım bir envanter ve ben hala ciddi bir tavırla hayatı ölçüp biçiyorum.

 

Kambersiz düğün olur mu, demene de hicap yükleyip yok sayıyorum esir kampındaki hücre arkadaşlarımı altı üstü benlik bir seyir ve nazımı niyazımı da kabul etmezken koğuş sorumlusu.

 

Ağlak suratlı kadınlardan çıkıp da yola somurtuk gölgeleri de oturttum mu sıra diplerine bir de kesip biçtiğim dünlerimi yarın menşeli bir umutla da çarçur etmeyi marifet bilip…

 

Derleme acılarımdan da bıktım dandik seyrinden de kâbuslarımın sonra da unutulduğum yetmezmiş gibi uyutulduğuma gönül koyan dost meclisinden alacaklıyım sanırım kaderle değiş tokuş yapacağız iş programını: kader ağlayacak benim yerime ve ben kahkahalarla güleceğim hatalarıma… deme hakkım bile yok iken ben yine de doya doya gülüyorum ahmaklıklarım kadar aldırmazlığına evrenin rest çektiğim her kinayeyi de içime sindirip sonra da dolup boşalan bir kova misali eşlik ediyorum Hakkın rahmetine.

 

Bir eksik bir fazla ne mi çıkar?

 

Cevabı olmayan bir soru ertesi ben koyuyorum son noktayı.

 

Giden gitti madem, kalan sağlar bizimdir, kadim dostum hele ki dönmeyenin meali, özlemde saklı iken dostluğun meşalesi de ilelebet yanacaktır tıpkı aşkın gözlerinin sönmeyen ferine nazire eden nüktedan bir ışıktan çıkıp da yola, gökkubbede asılı fenerlere göz kırparken yıldız bildiğim görünmez kanatlarına tutunmayı aşkla sevdiğim meleklerimin ateş saçan siluetinden ruhuma yansıyan.

 

Satırlar yalıtsa keşke dünden aslında dünü mezar yarını da ötekileştirmeden şiir şiir ve yoz kelamında ölü şairin tümlense keşke kara şehir.

 

Şimdi ırmaklarında vücudumun, yanık teninde isyanların ve ben özürlü her cümleyi sen bildiğim.

 

Senli benli deyişlerin uzağında sırıtan aslında kayıp mecraların hükümranlığında soluyan bazense solan düşlerim.

 

Düş koparttığım gökyüzü, yüzünü siğiller basan deniz aşırı ülkeler ve kayıp coğrafyalar ve denginden yoksun eşyalar.

 

Kılıksız suretlerin deva bildiği kanatan bir sure tadında madem şairin tuttuğu matem bir de yılmaz bekçisi iken içinde yaşattığı aşkın…

 

Günübirlik sevdalardan çıkıp da yola aşkı heba eden her şarkı.

 

Her şarkıyı sen bilip de şiirsel öykülere dokunurken tel tel.

 

Uzakların yakın kılındığı bunca şiiri de yüklendik mi bir kez.

 

Damıtılan hüzünde perde arası.

 

Mutlak sevincimin kanamaya müsait enginliği.

 

Şimdi şiir olmak vardı, sevgili ve şirk koşan bedelleri yok saymak ama en kötüsü yok sayılmanın izdüşümü iken büründüğün sessizlik.

 

Kelamı kayıp şair gibi delirdim sonunda.

 

Yoksunluğu göklerden taşan melekler kadar da acı yüklüyüm madem.

 

Matem bildiğim geceyi sen yüzlü adamlardan çaldım. Sen tutkuma yenik düşerken, şaibeli şarkılara lanet okudum.

 

Okudu üfledi kayıp kadın ve kanadı gece misali derken kandım aptal misali belki de kanatıldığımdan çıkıp da yola susmakla payidar kılacaktım esrikli sevdamı.

 

Şimdilerden kalma bir şarkı tadında aslında dünle bozup da aklımı yarın özrümü tehir ederken kader belki de doyumsuzluğumun gücüne giderken aklımın yarım adalarına sığınan mülteci misali her korumacı sure yine yüreğimde yara, yine yârime deva ve yine derdime dert ekleyen…

 

Salya sümük ağlayan çocuklara özendim yine ve yetim düşlerime de şerh düştüm bilip bilmeden bir de yükseldim nota nota oysaki kayıp rotamın girizgâhında payidar bilecektim senli düşleri.

 

İzzet-i ikram şehrin surlarında ölmeliyim asil bir yüreği de gömmeliyim dibine yangın sevdamın belki de tutuşmaya meyyal bulutlarda yok olmalıyım beyazın masum tınısına yürek vermiş hangi şehir efsanesi ise yarım yamalak bir sevdanın toz tutan hatıratında yüklediğim değil de yüksündüğüme kani iken.

 

Derdimden bile yoksunum bu gün zira kendimden çaldım bunca cefayı aslında sefa bildiğim bir yolculuktu yok olmaya dair ettiğim her yemini üç kere öptüğüme değil de hıçkırıklarıma mal ettiğim.

 

Manen öldüğüm belki de kayıpların sırrını boca ettiğim o sırlı aynada aksedenden değil de atfedenden korkum yine de sen oldukça yanımda hatta uzağımda ölüm bile nazlı gelin gibi bin bir edayla kanımı kaynatır hele ki uzandığım kıblemde ben bana uzak sana yakın bir meali sunarken cihana.

 

 

 

 

( Şimdi Şiir Olmak Vardı... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 29.10.2017 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.