Atatürk’ü Anlamak ve İnsan Olabilmek

                Atatürk’ü anlamak, O’nun ilkelerini içselleştirmek ve izinden gitmek için önce insan olmak gerekir. İnsan, Yüce yaratıcı Allah’ın Dünya’daki kulu, halifesidir. Ve insan yalnız ve sadece Allah’a biat eder. O’na saygı gösterir, öğünde eğilir, emirlerini yerine getirir.

 

         İnsan insana kulluk etmez. El, etek öpmez. El öpme sadece geleneksel olarak aile büyüklerine gösterilmesi gereken saygının bir tezahürüdür. Yoksa mevki, makam sahiplerinin önünde el-etek öpmek sünepeliktir. Allah’a karşı da bir saygısızlıktır.  Yurttaş olma, birey olma bilincine sahip olan insan bir kere el etek öpmez. Ancak kendilerini tanrının yeryüzündeki tek temsilcisi olarak gören krallar, hanlar, padişahlar kendi tebaalarını kul olarak kabul etmiş, onları kendilerine biat ettirip; el-etek öper duruma getirmişlerdir.

 

            Bu gerçekler ışığında bakmak gerekir Atatürk’e ve yaptıklarına. O, Diyor ki, “Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir.” Bir kere özgür, bağımsız olmak ancak yurttaş olma bilincine varmakla olasıdır. Kullukla, insanlara biat etmekle özgür ve bağımsızlık sağlanmaz.

 

            Atatürk, ulusumuzun tarihin derinliklerinden gelen bağımsız yaşama iradesinin ete kemiğe bürünmüş halidir. Birey olarak yaşamanın, devlet olarak bağımsız olmanın en önemi koşulu ekonomik güce sahip olmaktan geçer. Ekonomik güce sahip olmanın yolu da çalışmak ve üretmekle at başı gider. Ne diyor Atatürk:

 

 

         “ Hiçbir şeye ihtiyacımız yok, yalnız bir şeye ihtiyacımız var çalışkan olmak.” Evet, bu sözü ne kadar içselleştirebiliyoruz yurttaş olarak, hükümetler olarak? Bilmeyenimiz ya da duymayanımız yoktur şu gerçeği: “Türkiye tarımda kendine yeten yedi ülkeden biridir…” Şimdi ne oldu! Samandan, mercimeğe, nohuttan buğdaya kadar çeşitli tarım ürünlerini ve de et, canlı hayvan ithal eder duruma düştük! Atatürk’ü sevmek nutuk atmak değil. Atatürk’ü anlamak ve sevmek sözle, oy devşirmek adına takıye yapmakla olmaz. O’nu sevmek ve anlamak çok çalışarak ulusal kaynakları en ekonomik biçimde işleyip kendi uçağını, kendi gemini, kendi uydunu ülkende yetiştireceğim bilim insanlarına yaptırmaktan geçer.

 

Çalışma konusunda dinimizin de yol gösterici nice öğütleri var. “İki günü aynı olan zarardadır. Diyor peygamberimiz. Din ulularından Hz. Ömer ise: “Sakın oturduğunuz yerde, ‘Allah’ım, rızkımı ver.’ deyip durmayın. Biliyorsunuz ki gökten ne altın yağar ne de gümüş.” Bu ve benzeri nice sözler.

 

 Kutsal kitabımızın ilk sözü, “oku” diye başlar. Okumanın-okutmanın birincil görevlisi öğretmenlerdir.

 

Atatürk, “Öğretmenler, Cumhuriyet sizden fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller ister" diyerek yeni kuşakların fikri, vicdanı, irfanı hür olarak yetiştirilmesini istemiştir. Halkın da aydınlanması, fikri, vicdanı, irfanı hür olarak yaşamasında bir görev de cami görevlilerine hocalarımıza düşmektedir. Yurttaşlarımızın dinimizi yeterince öğrenmesi, anlaması için de Atatürk kutsal kitabımızın meal ve tefsirini yaptırmıştır. Kutsal kitabımızın öğretilerini birazcık anlayabiliyorsak bunu Atatürk’e borçluyuz. Daha anadilimizi yeterli kadar okuyup-yazmakta yeterli olamayan bizler Arap Dili ile gelen Kuran-ı Kerim’i mealsiz, tefsirsiz ne kadar anlayabilirdik!

 

Günümüzde hızlı bir biçimde Türkçemizde kirlenme yaşanmakta bazı kesim Arapça sözcükler kullanmakta adeta ısrarcı olmaktalar. Bunun yanında, iş yerlerine yabancı dillerde ad koymalar… neler neler! Öncelikle din adamlarımızın siyasilere basamak, arka bahçe olma algısından ivedilikle sıyrılmalıdır. Mevcut uygulamalarıyla güzel dinimize en büyük zararı verdiklerin bilmem farkında mıdırlar? Hükümetlerimiz de kendi siyasi çıkarlarına hizmet eden değil halka dini gereksinmelerini cevap verecek kitap, sünnet… ilkelerine göre hareket eden din adamları yetiştirmesi zorunludur. İşte bunun için Atatürk kışlaya, okula, camiye siyaset sokulmasını istemiyordu. Bunun için laiklik benimsendi. Atatürk’ü anlamak laikliği özümsemektir.

 

Bayrak gibi, ulusal marş gibi ana dilde ülkelerin bağımsız sembolüdür. “Ülkesini, yüksek istiklâlini korumasını bilen Türk Milleti, dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır." Diyor Atatürk. Atatürk’ü anlamaya çalışmak dilimizi yabancı dillerin boyunduruğuna sokmamakla eşdeğer bir olgudur.

 

Tüm bunları gerçekleştirmenin yolu yine O’nun deyişiyle. “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir fendir, ilim ve fenden başka yol gösterici aramak gaflettir, dalalettir, cehalettir.” Sözünü içselleştirip yaşamımıza katmaktan geçer.

 

Öğretmenlerimiz ve hocalarımız özellikle iktidara gelen siyasilerin siyasi emellerine göre değil bilimin, aklın yolunda çalışırlarsa ancak ülkemizde ulusal birlik sağlanır. Hele de yeni kuşaklar aynı ülkü doğrultusunda yetiştirilirlerse… Bunun için Atatürk Eğitim Birliği Kanunu’nu hayata geçirerek bu uğurda bilimin ve aklın şaşmaz emirlerini yerine getirmiştir. Peki, hele de bu son günlerde Atatürk sever hale gelenler ne yapıyorlar? Anımsayalım, Milli Eğitim Bakanlığı’nın çalışma alanlarına cemaatleri, tarikatları katıyorlar. Bu konuda tek bir söz söyleyebilirim. Yaşananlardan ders almalıyız… Atatürk’ü anlamaya çalışmak bağlamında bu konuda ki, sözlerini anımsayalım:

 

Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz. En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır.”

 

                Ülkemizi sevmenin yolu sözde değil özde Atatürk’ü tanımaktan ve O’nun fikirlerini yaşamımıza katmaktan geçer. Tek hedef Türkiye’yi çağdaş uygarlık düzeyine çıkarmaktır. Bu da ancak barış içinde sağlanır. Atatürk’ü dinleyelim: “Yurtta sulh, cihanda sulh.”

 

         Barışı sağlamanın yolu güçlü olmaktan, çalışıp üretmekten geçer. Bu gün ülkemiz için “beka sorunu var” yargısına varılıyorsa bunun tek nedeni ülkemizde çok partili yaşama geçtikten sonra oy uğruna, maka-mevki uğruna ülkenin kuruluş felsefesinden uzaklaşmasından kaynaklanmaktadır.

 

         Atatürk, biz yurttaşları kul olmaktan kurtarıp özgür vatandaş kimliği kazandırmıştır. Kadın erkek eşitliği sağlamıştır. Sömürge durumuna düşüp sonunda yıkılan bir imparatorluğun külleri üzerinde yeni bağımsız bir ülke kurup bizlere emanet etmiştir.

 

         Atatürk’ü anlamak, yıllarca Atatürkçü geçinip bol bol nutuk atmak ya da iktidarını devam ettirmek için bu günlerde O’nu güya anlamaya çalışmak bağlamında nutuklar atmak hiç değil. O’nu en iyi yine de yabancılar anladı. Bakın ne diyor 1916-1922 yılları arasında görev yapan İngiliz başbakanı L. George:

 

 

İnsanlık tarihi birkaç yüzyılda bir dahi yetiştirebiliyor. Şu talihsizliğimize bakınız ki Küçük Asya'da çıktı. Hem de bize karşı.”

 

Ulus olarak Atatürk’ü riyasız, yalansız anlamaya ve de sevmeye çalışırsak; faniler ölür fakat Türkiye cumhuriyeti sonsuza kadar yaşar… O’nun aynı içerikteki sözünü bir kez daha hatırlayalım:

 

“Benim naçiz vücudum bir gün elbet toprak olacaktır, fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet yaşayacaktır”

 

Son söz olarak şunu söyleyebilirim çağımızda dünyanın iki süper gücü var: Rusya ve Amerika Birleşik Devletleri. Bu iki güçlü ülke halkları kurucuları Petro ve G. Waşington’a büyük saygı duyup, onları anlıyor ve ülkelerinin kuruluş felsefesinden hiç sapmıyorlar. Atatürk’ü anlamak bağlamında bu iki örneğe de dikkat etmemiz gerekmez mi?

 

 

 

        

 

 

        

 

( Atatürk’ü Anlamak Ve İnsan Olabilmek başlıklı yazı sahara tarafından 3.11.2017 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.