Makale / Araştırma

Eklenme Tarihi : 7.11.2017
Okunma Sayısı : 4317
Yorum Sayısı : 9
Günün Yazısı

Bu Yazı 8.11.2017 tarihinde
GÜNÜN YAZISI
olarak seçilmiştir.
NEDEN DÖRT  MEZHEP  HAK  DA  DİĞERLERİ  DEĞİL?---MEZHEPLER  NASIL  VE  NEDEN  ORTAYA  ÇIKTI?  MUTLAKA  GEREKLİ  MİDİR?-- 5.  BÖLÜM --


İslam  dünyasında  ilk  mezhebin  bu  gün  hak  mezhep  kabul  ettiğimiz  beş  mezhepten  herhangi  biri  olmadığını  yazmıştım  daha  ilk  bölümde...İlk mezhep,  Hz.  Osman  zamanında  Abdullah  İbni  Sebe  adlı  bir  Yahudi'den  Müslümanlığa  dönen  (  Ki  ne  kadar  döndüğü  çok  şüphelidir )  ortaya  çıkardığı  Sebeiyye dir. Bu  gün  ise  hak  mezhepler beş  tanedir. 

Durun  durun  hemen  ''  Beş  değil  dört   hak  mezhep''  Diye  itiraz  etmeyin.  Bilinçli  olarak  beş  mezhep  yazdım.  Evet  bilinçli  olarak  yazdım  zira  2017 -2018  Öğretim  yılında  okullarımızda  okutulan  Din  Kültürü  ve  Ahlak  Bilgisi  Ders  kitaplarına  Hanefilik,  Şafilik,  Malikilik,  Hanbelilik  olarak  bildiğimiz  dört  hak  mezhebin  yanında  Caferilik  de  hak  mezhep  olarak  girdi. ( Gariptir  ki  çok  yakın  zamana  kadar  mezhepsizliği  ya  da  diğer  mezhepleri,  mesela  Caferiliği  savunanlara  '' Beş  mezhep''  Diye  hakaret  edilmiştir  bu  ülkede..

O  zaman  şu  soruyla başlayıp  devam  edelim  bu  bölüme: İslam  dünyasında  yüzden  fazla  mezhep  olduğu  halde  bu  mezheplerin  sadece  dördünün  hak( Bu  gün  artık  beş ) ,  diğerlerinin  batıl  olduğuna  kim  karar  vermiştir?  Neye,  göre,  hangi  kıstaslara  göre  dört  mezhep  haktır  denmiştir?  İslam  dünyasında  da  Hırıstiyan  dünyasında  olduğu  gibi  konsiller  mi  kurulmuş  da  böyle  bir  karar  verilmiştir?

Hemen  cevap  verelim: 

İslam  dünyasında dört  mezhebin  hak,  diğerlerinin  batıl  olduğu  kararı  1223  yılında  dünyaya  gelip  1277  yılında  ölmüş  olan  Memluk  Sultanı  Baybars  tarafından  verilmiştir  ve  işin  ilginç  tarafı  bir  Kıpçak  Türkü  olan  Baybars  öyle  çok  da  dindar  bir  adam  değildir.

Peki  Baybars  neden  böyle  karara  ihtiyaç  duymuştur?

Bubun  sebebi  de  aslında  tamamen  siyasidir.  Çünkü  Baybars, İslam  dünyasının  çok  büyük  bir  bölümünü  hakimiyeti  altında  tutmaktadır  ve  kendi  hakimiyetindeki  topraklarda  yaşayan  insanlar  ya  Hanefidir,  ya  Şafi  ya  da  Maliki  veya  Hanbeli...Kendi  toprakları  dışında  kalanlara  rahatça  seferler  tertip  edebilmek  için  onların  bağlı  oldukları  mezhepleri  İslam  dışı  mezhepler  olarak  gösterme  ihtiyacı  sebebiyle  dört  mezhep dışındakiler  batıl  mezhepler  olarak  ilan  edilmiştir. 

Yani  efendim  dört   hak  mezhep  dediğimiz  mezhepler  ve  diğer  tüm mezhepler  ortaya  çıktıktan  yüzlerce  sene  sonra  1200  lü  yılların ortalarında  Sultan  Baybars'ın  ''  Dört  mezhep  haktır,  gerisi  batıldır''  demesiyle hak  ya  da  batıl  hüviyetini  kazandılar. 

Ancak  '' Dört  hak  mezhep ''  Kavramının  resmileşmesi  Sultan  Baybars'ın  bir işi  olmakla  beraber  onu  bu  noktaya  getiren  sebeplere  baktığımızda  meselenin  daha  da  öncelere  dayandığını  görürüz  ki  işte  bu  noktada  İslam  dünyasındaki  Sünni  mezhepler  arasındaki  çatışma  en  önemli  faktördür.  Mesela  Selçuklu  Devletinin  kurucusu  Tuğrul  Bey  Şafiliği  ve  Eş'ariliği  yasaklamış  hatta Horasan'da  Eş'ariliğin  doğrudan  minberlerden  lanetlenmesi  için  ferman  çıkartmıştı.

Alparslan,  veziri  Nizamülmülk'ün  Şafi  olması  sebebiyle  Şafilere  tekrar  itibar  etmiş  ise  de  aynı  dönemlerde  bir  taraftan  Hasan  Sabbah,  öte  taraftan  Fatımiler  İslam  dünyasında  karışıklıklara  sebep  oluyorlardı.  Hatta  Fatımı  hükümdarları  kendilerini  halife  ilan  ediyorlardı.  O  halde  Sünni  İslamın ,  Şii Fatimilere  karşı  birleşmesi  gerekmekmekteydi.  Bunun  ilk  adımı  olarak  da  1234  yılında  Abbasi  halifesi  Muntansır Bağdat'da  Hanefi,  Şafi,  Maliki  ve  Hanbeli  mezhebine  bağlı  olanların  aynı  anda  eğitim  gördükleri  Muntansıriye  medresesini  açmıştı.  Bu,  İslam  dünyasında  bir  ilk  olup  ''  Hak  dört  mezhep ''  yolunda  atılan  ilk  ve  en  önemli  adımdı. Bu arada  Abbasi  Halifelerinin  Siyaseten  Memluk  devletine  bağlı  olduklarını, Memluk  Devletinin  ise  dinen  Abbasi  Halifeliğini  kabul  ettiğini  söylemeden  geçmeyelim.

Bundan  sonra  dört  mezhebi  aynı  çatı  altında  toplayan  medreseler  çoğaldı. 

1256  Yılında  Sultan  Baybars'ın  tam  olarak  yaptığı  şey  şuydu:  Bundan  böyle artık  her  mezhep  kendi  medresesini  açmayacak  ve  sadece  dört  mezhep  -  aynı  çatı  altında  olmak  kaydıyla-  medrese  açabileceklerdi.  Bir  diğer  husus  olarak  da  kendisi  daha  önce  sadece  tek  bir  mezhepten  bir  tane  baş  kadı  tayin  etmiş  iken  şimdi   dört  mezhepten ( Hanefi,  Şafi,  Maliki,  Hanbeli )  ayrı  ayrı  dört  baş  kadı  tayin  etmişti.  Bu  da  ''  Dört  mezhep  resmen  hak,  diğerleri  batıldır''  Anlamına  gelmekteydi.  

Memluk  Devletini  yıkıp  halifeliği  kendi  uhdelerine  geçiren Osmanlılar  da  dört  mezhebin  hak ,  gerisinin  batıl  olduğunu  kabul  ettiler.  Çünkü  özellikle  İran'a  yapılacak  seferlerde önlerindeki  '' Bütün  Müslümanlar  birbirinin  kardeşidir ''  ayetinin  engeline , sefer  yaptıkları  bu  ülkenin  dinden  saptığını  söyleyerek  bir çare  bulabilirlerdi.

Osmanlı  açısından  durum  bu  iken  İran  açısından  farklı  mıydı?  Elbette  değildi.  Şii  İran  da  Osmanlı'nın  dinden  saptığını,  kendi  mezhep  ya  da  inançlarının  hak,  Osmanlınınkinin  batıl  olduğunu  söylüyordu. 

Osmanlı  Sultanı  I.  Mahmut  döneminde  İran  toprakları  çok  büyük  ve  kudretli  bir  Türk  hükümdarı  olan  Nadir  Şah  tarafından  yönetiliyordu.  Nadir  Şah  Caferi  idi.
I.  Mahmut'a  son  derece  hürmet  gösteriyor,  ona  ''  Ağabeyim ''  Diye  hitap ediyor,  iki  ülke  arasında  savaşların  sona  ermesi  için  Caferiliğin  de  hak  mezhep  olarak  kabul  ve  ilan  edilmesini itiyordu yazdığı  mektuplarında.  Ancak  körolası  siyaset  abi  kardeşi  birbiriyle  savaştırmış  ve  bu  savaşın sürekli  barışa  dönüşmesi  için  Nadir  Şah   1736 da  bir  kez  daha  abisi  I.  Mahmut'dan  şu  isteklerde  bulunmuştu:

1- İranlılar Şii akidesini terk ederek Ehl-i Sünnetten olmakla bu yeni mezhebin (Caferilik) Ehl-i Sünnetin beşinci rüknü olarak Osmanlı Hükümeti’nce kabulü(  Biraz  açıklayacak  olursak: İran'da  artık  Hz.  Ayşe'ye,  Hz.  Ebubekir,  Ömer, Osman,  Talha,  Zübeyir'e  küfür  edilmeyecek,  onlara  lanet  okunmayacaktı. Caferilik  bunu  reddediyordu.)  2- Bu yeni  resmi  mezhebe mezhebe Mekke’de beşinci bir rükn olarak diğer dört mezhep yanında yer verilmesi 3- Her sene İranlı bir Emirü’l-Haccın İran hacılarına rehber olmasının kabulü 4- Tarafların elinde bulunan esirlerin mübadele olunup, alınıp satılmalarının men’i 5- İki hükümetin karşılıklı şehbender (konsolos) teatisi

Osmanlı  tarafı  ilk  iki  maddeye  ''  hayır''  diğerlerine  evet  diyordu.

1743  yılında  içinde Afgan,  Belh,  Buhara,  Turan,  Bağdat,  Necef  ulemalarının  yanında  Osmanlı  devletinden  de  Abdullah  Efendinin  bulunduğu  bir  heyet  Necef'te  toplandı  ve  Caferiliğin  beşinci  bir  mezhep  olarak kabul edilip  edilemeyeceği  tartışıldı.  Çıkan  sonuç  olumluydu.  ''Kabul  edilebilir ''  Kararı  alındı.  Ancak  padişah  I.  Mahmut,  geçmişten  bu  güne  dört  mezhep  hak  kabul  edilmiş  ve  bu  böyle  gelmiş böyle  giderken  bir  beşinci  mezhebin  kabulünün  İslam  dünyasında  yeni  fitnelere  sebep  olacağı,  başka  mezheplerin  de  ''  bizi  de  hak  mezhep  ilan  edin''  Diyerek  ortaya  atılacağını  belirterek  kabul  etmedi.  Böylece  bir  yerde  1743  Yılında  Osmanlı  Topraklarında  dört  mezhebin(  Hanefi,  Şafi,  Maliki,Hanbeli) hak,  diğerlerinin  batıl  olduğu  resmen  ilan  edilmiş  oldu  ve  bu  durum 2017  Eğitim  öğretim yılı  başlarına  kadar  devam  etti.

Yukarıda  da  belirttiğim  gibi  2017  Eğitim Öğretim  yılı  başında  Din  Kültürü  ve  Ahlak  Bilgisi  Ders  Kitaplarımıza  Caferilik,  beşinci  hak  mezhep  olarak  girmiş  oldu  2017- 1743 =  243  Sene  sonra.  Bu  kararı  da  Milli  Eğitim  Bakanlığımız  ve  Diyanet  İşleri  Başkanlığımız  ortaklaşa  olarak verdi. (Diyanetin  görüşü  alınmadan  Caferilik   beşinci  hak  mezhep  olarak  ders  kitaplarına  giremezdi.)

Yani  demek  oluyor  ki  mezheplerin  ne  kadarının  hak,  ne  kadarının  batıl  olduğu  konusu  da  tamamen  siyasidir.  Daha  düne  kadar  dört  olan  hak  mezhep  bu  gün  beşe  çıktıysa  yarın  günün  siyasi  konjönktürüne  uygun  olarak  altıya,  yediye,  sekize  daha  fazlasına  çıkması  ya  da  dörtten  de  aşağı  çekilip  üç,  iki  hatta  bir  denmesi de  mümkündür. 

Bu  arada  ''  Bütün  bunlar  geri  kalmış  İslam  toplumunda  oluyor'' Diyenlere  de  İngiltere'de  Kral  8.  Henri'nin  sırf  sevdiği  bir  kadınla( Anne  Boleyn )   evlenebilmek  için  yepyeni  bir  mezhep  kurduğunu,  bu  gün  halen gelişmiş İngiltere'de milyonlarca  insanın  onun  kurduğu  mezhebin  ( Anglikan )  mensubu  olduğunu  hatırlatalım. 

---------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Bu  arada iki  düzeltme  ile  bu  günlük  noktalayalım.

1-  Daha  önceki  bölümlerde  benim   fıkhen  Hanefi,  itikaden Eş'ari  olduğumu  söylemiştim  ya  fıkhen  doğru  Hanefiyim  ama  meğer  itikaden  Maturidiymişim. Türkler  de  genel  olarak  Eş'ari  değil  Maturidiymiş  meğerse.  Yani  Hanfi  mezhebindenseniz  itikaden  de  Maturidisiniz. 

Peki  Maturdi  ile  Eş'ari  arasında  ne  fark  var?

Kısaca  şunlar:

A)  Maturidiye  göre  İnsanın  imanı  artmaz  da  eksilmez  de.  Eş'ari  ise  imanda  artma  veya  eksilme  olur. 
B)  Maturidiye  göre  ''  Ben  hakiki  Müslümanım ''  demelisin  ''  İnşallah  ben  hakiki  Müslümanım''  Diyemezsin  zira  o  ''  İnşallah ''  sözü  şüphe  içerir.  Eş'ari  ise  ''  Ne  malum  kamil  Müslüman  olduğun?  O  halde  İnşallah  demek  zorundasın''  diyor.

Daha  bir kaç  tane daha  var  böyle  ufak  tefek  farklılıklar. 

2-  Geçen  bölümlerde  Eş'ariliğin  kurucusunu   Hz.  Ali'nin  Sıffin  savaşındaki  hakemi  Ebu  Musa  El  Eş'ari  olarak yazmıştım.  O  da  yanlışmış.  Eş'ariliğin  kurucusu  Ebu'l  Hasan  El  Eş'ari  olup  bu zat  874-936  yılları  arasında  Bağdat'da  yaşamıştır. 

Bu  arada  Maturiliğin  kurucusu  ise  Ebu  Mansur  el  Maturidi  olup  o da  853- 944  Yılları  arasında Semerkand'da  yaşamış  bir  Özbek  Türküdür. 





( Neden Dört Mezhep Hak Da Diğerleri Değil?---mezhepler Nasıl Ve Neden Or başlıklı yazı Sami Biber tarafından 7.11.2017 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.