Anıtkabir yolundaydım
Cumhuriyet Bayramı’nda
Heyecanlı, ilkelerini korumada kararlı
Yüzler gördüm
Aslanlı yolda
Ve kabrinde, huzurunda
Umutsuzluğa da kapıldığım oluyor zaman zaman
Kökünü kazımaya uğraştığın
Takkelilerle, cüppelilerle, tarikatlarla
Doldu
Yurdun her köşesi
Onların karanlığına mı girecek
Bu güzel vatan
On Kasım’da yine geleceğim yanına
“İzmir’in dağlarında çiçekler açar
Altın güneş orda sırmalar saçar
Bozulmuş düşmanlar yel gibi kaçar
Yaşa Mustafa Kemal Paşa yaşa”
Diye
Marşlar, şarkılar söyleyeceğim
Senin bilimden, akıldan, çağdaşlıktan yana
Aydınlık yolunu
Anlamayanlara
“Yazıklar olsun size!”
Diyeceğim
.....

İki gün sonra 10 Kasım, Mustafa Kemal Atatürk’ün ölümü üzerinden yetmiş dokuz yıl geçmiş. Ben, bir emekli öğretmen olarak yaptıklarıyla, düşünceleriyle bu büyük insana hayranım. Bu “…hayranım” sözü bir cümle içinde kullanılıp geçilmeyecek. Neden hayran olduğumu açıklamaya çalışacağım.
Bilime dayanmayan, bilimsel yenilikleri, buluşları hayatın her alanında kullanmayan ülkeler geri kalmaya mahkumdur. Bunun en açık örneklerini haritaya bakarsanız görürsünüz. Batı ülkeleri ve az sayıdaki Uzak Doğu ülkeleri bunu, bilime, akla dayalı kalkınmayı başarmışlar. Ortadoğu ülkelerinde ise benim çocukluğumdan beri savaş, kargaşa hiç bitmez. Şimdi bu yazıyı okuyanlardan bazıları, “Arkadaş, orada petrol var, paylaşım kavgası var, Amerika elini çekmez oralardan.” diyebilirler. Ben de derim ki “Biz harita üzerinde ne ülkeler gördük Amerika’ya kafa tutan. Petrol, kargaşadan kurtulmayan bu ülkeler için büyük nimettir; ama dediğim gibi bunu kullanacak akıl gerekli. Bilime dayalı gelişme, bilime dayalı eğitim gerekli.”
“Hayatta en hakiki mürşit ilimdir, fendir.” sözünü 1924’te yani bundan doksan iki yıl önce söylerken bu gün geldiğimiz nokta; gençlerimizin beynini bilimle, fenle doldurmak yerine, televizyonlarda dilli düdük gibi öten hoca efendilerin bilimden uzak beyin yıkamalarıyla uğraşıyoruz.
Adının başında “Prof.” unvanı olan , bu televizyon konuşmalarıyla çok da para kazandığı belirtilen, konuşurken kendisine “dinsel her konuyu bilen büyük alim” havası veren kişiye bir programının sorular kısmında dinleyici kadınlardan biri sordu:
-Hocam, bu dünyada evlenmemiş kızlar, öbür dünyada ne olacak?
Şöyle bir düşündü sözünü ettiğim kişi ve şu yanıtı verdi:
-Doğrudan cennete gidecekler, orada istediği erkeği seçecekler.
Kendim dinlemesem, “Yok yahu! Böyle saçmalık mı olur?” derdim; ama kulaklarımla duydum.
İşte doksan üç yıl önce bilimin, akla dayanmanın önemini anlatan bir önder, bir de şu yaşadığımız çağda saçmalıklarla zaten çoğu cahil bırakılmış halkı uyutan bir dilli düdük. Bu anlattığım örnekler irili ufaklı pek çok kanalda istemediğiniz kadar çok. 
“Cübbeli” namıyla bir kaşarlanmış yobaz var ki akıllara ziyan. İki yüz elli liraya ceylan derisinden kefen satıyor. Neymiş, bununla gömülenler kabir azabı görmeyecekmiş(!)… Daha başka sattıkları da var. İnsanı asıl üzen böyle birinin çok sayıda hayranı, müridi var. Asıl vahim olan da bu Cübbeli ve benzeri birkaç kişiyi “zamanın Hacı Bektaş-ı Veli’si, Yunus Emre’si, Mevlana’sı” diye niteleyen yüksek okul eğitimli kişiler var.
“Efendiler ve ey millet iyi biliniz ki Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz. En doğru ve en hakiki tarikat, tarikatı medeniyedir.” diyen Atatürk’ün kemikleri sızlıyordur. Bilimin ışığında, akılcılıkla, çağdaşlığa yol alması gereken güzel yurdum kimlerin eline kaldı!
Bugün kullandığımız bilgisayar, telefon, televizyon, uçak ve
hayatı kolaylaştıran pek çok buluşun ortaya çıkmasında var mı ülke olarak bir katkımız?
…..
“Milleti kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir. Öğretmenden, eğiticiden yoksun bir millet, henüz millet namını almak istidadını keşfetmemiştir.”
Öğretmen, bilimin ışığı ile yetişen kuşakları eğiten; vatanına, milletine yararlı, üretken nesiller yetiştiren, bunları yaparken de davranışıyla, görünümüyle örnek olan kişidir. Yaşadığım bir olayı anlatarak üzüntümü dile getirmek istiyorum:
Beş altı yıl önce yeğenimin öğretmen olarak çalıştığı okula onu ziyarete gittim. Teneffüs ziline beş dakika varmış. Bir emekli öğretmen olarak öğretmenler odasına girdim ve içerdeki kişileri selamladıktan sonra kapıya yakın bir sandalyeye oturdum. İçerde yedi sekiz kişi vardı, hepsi de öğretmendi. Hiç birinde kravat, takım elbise görmedim. Saç sakal uzamış, önlerindeki bilgisayarlarla meşguldüler. Şöyle bir bakanlar oldu içlerinden. “Kimsiniz, veli misiniz, hoş geldiniz.” diyen de olmadı. Okullarda öğrenci ve öğretmen kıyafetlerinin serbest bırakıldığını duymuştum; ama bu kadar da olacağını düşünmemiştim.
Bunu anlatmakla tüm öğretmenleri suçladığım sanılmasın. Görevini yapan gerçek öğretmenler başımızın tacıdır. “Öğretmenler, yeni nesil sizin eseriniz olacaktır.” diyen Atatürk’e ve yurduna bağlı öğretmenlere selam olsun.
Yine onun çağdaşlıktan, bilimden, uygarlıktan yana sözleriyle anlatalım Mustafa Kemal Atatürk’ü: 
“Efendiler, uygarlık yolunda başarılı olmak yenileşmeye bağlıdır. Toplumsal yaşamda, ekonomik yaşamda, bilim ve teknik alanda başarılı olmak için tek ilerleme ve yükselme yolu budur. Yaşam ve geçime egemen olan kuralların zaman ile değişmesi, ilerlemesi ve yenileşmesi zorunludur. Uygarlığın buluşları, teknik harikaları, dünyayı değişmeden değişmeye uğrattığı bir dönemde yüzyıllık köhne düşüncelerle, mazi severlikle varlığı koruyup, sürdürmek olasılığı yoktur.”
Büyük Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı’nda, öncesinde bir asker olarak gösterdiği başarıları hepimiz okuduk, biliyoruz. Ben de o konuları buraya yazmadım. Hayran olduğum yönü “bilim, akılcılık ve çağdaşlık” kavramlarına verdiği önemdir. Bu güzel vatanın bağımsızlığı, kurtuluşu, kalkınması için ömrünü veren Mustafa Kemal Atatürk’e düşmanlık, sevgisizlik besleyenler de giderek çoğaldı. Bazıları onu doğrudan eleştiremeseler de silah arkadaşlarına, özellikle de İnönü’ye atıp tutmayı marifet sayıyorlar.
Ömrünün önemli kısmı yurdunun bağımsızlığı uğruna savaşlarla geçtiği halde “Yurtta barış, dünyada barış!” diyen bu yüce insana saygısızlık etmek en büyük ihanettir. Yurt ve dünya barışını hedef gösterdiği bu söze de bağlı kalamadık. Çevremizde dost diyeceğimiz komşu ülke yok. Halkımız, ülkesinin geleceğinden endişe duyar hale geldi.
Dünyanın saygısını, hayranlığını kazanan Atatürk’ü sayfalarca anlatsam bitiremem. İlhan Demiraslan adlı şairimizin şiirinden bir bölümle bitiriyorum yazımı. Atatürk aydınlığı yolunuz, ışığınız olsun.

Atatürk dedim iptida 
Önümü ilikledim

Nasıl söylerim öldüğünü nasıl 
Bir ışık vurmuş yüzüne
Atatürk'üm bakıyor besbelli
Çekidüzen verelim üstümüze 
…………….
Numan Kurt
7 Kasım 2017

 

( Atatürk; Aydınlık Yolumuz, Sevdamız başlıklı yazı Numan KURT tarafından 7.11.2017 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.