1936’da, yiğitliğini, Çanakkale zaferlerini, inkılâplarını... Anlatan bir şiir yazan şair Behçet Kemal Çağlar’a : “Olmamış”, der; “Benim asıl bir niteliğim var ki onu hiç yazmamışsın... Benim asıl kişiliğim öğretmenliğimdir; ben milletimin öğretmeniyim, bunu yazmamışsın!”.

Bu sözlerinde, Mustafa Kemal Atatürk’ün eğitimci kişiliğini; bilgili, sabırlı ve güven verici yönlerini, Kurtuluş Savaşı ve inkılâplarını nasıl başardığını görmekteyiz.

Yine Cumhurbaşkanı olmadığı takdirde milli eğitim bakanı olmayı istediğini ve asıl kişiliğinin öğretmenlik olduğunu, kendisinin milletin öğretmeni olduğunu söylemesi de onun eğitime ne kadar çok önem verdiğini gösterir.

Ulu Önder biliyordu ki eğitimi, manevi görgü ve vicdani hassasiyeti eksik olan bir toplum, asla aydınlanma çağının gerektirdiği bakış açısı ve toplumsal yapısını oluşturamaz.

Atatürk, kurmayı düşündüğü yeni devletin, modern ve çağdaş bir eğitimle mümkün olacağını biliyordu. Onun için Birinci Dünya Savaşı yıllarından başlayarak; çeşitli vesilelerle öğretmenlere ve halka seslenerek, eğitimle ilgili konuşmalar yapmıştır. Bu nedenle eğitimin en önemli noktası olan öğretmenlerimize; "Öğretmenler, Cumhuriyet fikren, ilmen, fennen, bedenen kuvvetli ve yüksek karakterli muhafızlar ister. Yeni nesli bu özellik ve kabiliyette yetiştirmek sizin elinizdedir" demiştir.

Ayrıca, her zaman okulları ziyaret etmiş, öğretmen ve öğrencileri bireysel olarak aydınlatmaya da önem vermiştir. Atatürk’ün eğitime büyük önem vererek kurduğu modern Türkiye, insanlık haklarından yoksun yaşayan milletlere de örnek olmuştur.

“Günümüzün eğitim bilimcileri, öğretmenliğin ve eğitimciliğin, kısmen doğuştan gelen (Allah vergisi) bazı özelliklere, kısmen de sonradan öğrenme ile kazanılan bilgilere sahip olmayı gerektiren bir sanat ve bilim olduğunu söylemektedirler. Bu açıdan baktığımızda, Atatürk’ün tam bir öğretmen ve eğitimci özellikleri taşıdığı gerçeği karşımıza çıkmaktadır. O’nun asıl kişiliğini öğretmenlik olarak değerlendirmesi bu bakımdan yerindedir.”

Kendisinin de çeşitli platformlarda yaptığı konuşmalarda ve sergilediği davranışlarda açıkça beyan ettiği eğitimci kişiliği yönünde belirleyici olan belli başlı niteliklerinin bazılarından bahsetmekte yarar vardır:

24 Kasım 1928 de Başöğretmen unvanını alarak, elinde tebeşir, kara tahta başında ve halkın içinde, halka okuma yazma ve çeşitli bilgiler öğretmeye girişmesi çok önemlidir.

Büyük Türk düşünürü Farabi “Devlet başkanı milletinin eğitimcisi olması gerekir, onun öğrenme ve öğretmeyi sevmesi, her şeyi kolayca öğretmesini bilmesi gerekir.” demiştir.

İşte Atatürk, tarihimizde pek çok yöneticinin ihmal ettiği bu eğitimcilik görevini en iyi biçimde üstlenmiş, daha sonraki devlet adamlarına da izlemeleri gereken bir örnek olmuştur.

Öğretmenlere verdiği değeri sürekli dile getirmiş, halkın onların kıymetini bilmeleri gerektiğini birçok toplantılarda vurgulamıştır. Buna bağlı olarak her fırsatta okulları gezmiş, öğretmen ve öğrencilerin sorunlarıyla ilgilenmiştir.

Atatürk çocukları ve gençleri çok severdi. Eğitimde çocukluk döneminin değerinin bilinmesi gerektiğini, eğitimde bu dönemin çok önemli olduğunu belirtmiştir. 15 Temmuz 1921’de Ankara’da toplanan Maarif Kongresi’nde yaptığı konuşmada çocuklara neler öğretilmesi gerektiğini açıkça dile getirir. Çocuklarımız ve gençlerimiz yetiştirilirken onlara bilhassa milli birliği, vatanseverliği, bilumum yabancı ve yerli bölücü unsurlarla mücadelenin gereğini belirtmiştir. Yeni neslin bütün fikri yapısına bu anlayış ve kabiliyetin aşılanması mühimdir. Eğitimle ilgili bir konuşması da, 1 Mart 1922’de meclisin yeni çalışma dönemini açarken söylediği “Nutuk”tur. Burada yine milli eğitim’e değinmekte, çocuk ve gençlere “görecekleri tahsilin hududu ne olursa olsun, en önce ve her şeyden evvel Türkiye’nin istiklaline, kendi benliğine, TBMM’ye düşman olan bütün unsurlarla mücadele etmek lüzumu öğretilmelidir” demektedir.

1918 yılında “Zabit ve Kumandan” ile “Hasbıhal” başlıklı bir kitap yayınlayan Yarbay Mustafa Kemal, askeri eğitimdeki eksiklerimiz, vatan sevgisi, görev duygusu ile ilgili yetersizliklerimiz, hatta annelerin çocuklarına daha beşikte iken söyleyecekleri ninnilerin eğitimsel değeri üzerinde durur.

Her yerde ve her zaman eğitim ve öğretimde bulunma amacını gütmesi. Bu nedenle halka, öğretmenlere seslenişleri yanında, sofraları ve özel sohbetlerinin de öğretici bir değer taşıması çok önemlidir.14 Ekim 1925’de İzmir Erkek Öğretmen Okulu’nda şereflerine verilen çay ziyafetinde söylediği “Milleti kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir. Öğretmenden, eğitimciden mahrum bir millet, henüz millet değildir. Ona alelade bir kitle denir, millet denemez. Bir kitle millet olabilmek için mutlaka eğitimcilere, öğretmenlere muhtaçtır” sözleri de yine ayrı bir değer taşımaktadır.

İyi öğreticiydi; bunu yaparken karşısındaki hedef kişi veya topluluğun yaş, meslek, sosyal durum... gibi özelliklerini göz önünde tutarak davranırdı.15 Eylül 1928’de Sinop’ta arabacı Bekir Ağa’ya yeni harfleri öğretirken önce ‘at’ ve ‘ot’ kelimelerini öğretmesi de bunun en açık delilidir.

Atatürk’ün Türk Eğitim Model’inin geliştirilmesinde dikkate alınmasını istediği temel ilkeler ve fikirler incelendiğinde görüleceği üzere, büyük önder, eğitimle ilgili düşünce ve uygulamalarında modern ve yenilikçidir. Eğitimle ilgili ilkelere bakıldığında çağdaş eğitimin milli, bilimsel, uygulamalı, karma ve laik bir eğitim anlayışıyla uygulanabileceği esas alınmaktadır. 1 Kasım 1928 tarihli meclis açılış konuşmasında Atatürk, eğitim ve öğretime ilişkin görüşlerini özetle şöyle yansıtır:

“...Öğretim ve eğitimde, az zamanda yüksek bir düzeye ulaşabilecek bir milletin yaşama savaşındaki gücünün artacağı besbellidir. Öğretim çabalarımız, ilköğretimin bütün yurt çocukları için zorunlu olmasını, bütün öğretimin bir elden, tek anlayışla yürütülmesini, orta öğretimin daha elverişli araçlar ve olanaklarla donatılıp kolaylaştırılmasını, meslek öğretiminin ilk ve ortadan yükseğe kadar, yurt içinde sağlanıp gelişmesini, yükseköğretimin de sayıda olduğu kadar, değerde de çağımızın gereklerine ve isteklerine uygun düşmesini öngörmektedir.”

O azimli, çalışkan, hassas ve duyarlı, sorumluluk sahibi, hür düşünceyle, sevgi ve saygıya dayalı bakış açılarıyla yetişmiş cumhuriyet çocuklarına emaneti olan Türkiye Cumhuriyeti’nde örnek bir milli beraberlik oluşturmayı istemekte idi. Bugün bize düşen görev, Milli Eğitim Temel Kanunumuzun ön gördüğü hedefler doğrultusunda, Atatürk ilke ve inkılâplarından kopmadan ülkemizi daha başarılı, insanımızı daha mutlu kılmak ve toplumumuzu hak ettiği modern refah toplumları seviyesine yükseltmektir.

 Mefail ÖZBEK

     Şair-Yazar

( Başöğretmen Atatürk başlıklı yazı mefail-ozbek tarafından 10.11.2017 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.