Aşkı yazıyoruz, elbette yazarız, aşksız yaşanır mı? Ancak, aşık olabilmek için, duygu gerekir. İnsan maddeyle meşgulken hangi duygudan yahut merhametten bahsedebiliriz ki… İnsan, her şeyi parayla alabilecek çılgınlığı, yozlaşmayı yaşıyor. Şiirler, yaralı kalp, acı dolu hazanlar, duyguya tepki vermeyen ihanetler… Dolu! Kimse, bu aşksızlığın nedenini kaleme almıyor. Aşk ile acı ile başlayan şiir ya da yazılar günün şiiri oluyor, basmakalıp şekilde. Devekuşu gibiyiz, kafamızı kuma gömersek, aşk kendiliğinden gelecek, dokunacak tene sanki… Yapmayın ya!


Bugün Süleymaniye’de 7,3 şiddetinde deprem oldu. Suriye’de deprem olmamış uzun yıllar. İnsanlar Allah’a olan aşkı terk edip, zalime yüzünü çevirip, İslam dışı, zalimleri dost edinerek kardeşine sırt dönmüş, anlamsız referandum yapmış ve o isyan bayrağını, ilk önce yapılan yardımların kesilmesi ile Rabbimin yelleri salladı… Aklını başına almayınca bu sefer deprem ile aklınızı başınıza alın, aşkı yaşayın ihtarı bu sefer çok sertçe geldi. İnsanlar, Allah’ın adaletinden korkmuyorlar, kendi kararları ile Müslümanın kaderini çizmeye, zülüm yapmaya çalışıyorlar. Bu coğrafya o kadar zalim gördü ki çok kısa zamanda, insan dur demeyince Rabbim durun diyor… Israr ederlerse, Allah’ın verdiği gerçek aşkı yeniden ortaya çıkarmazlarsa, bu ihtarı da almazlarsa, vay hallerine ki, vay…


İsyanın içinde aşk olur mu… Zulmün içinde aşk olur mu… Maddeye sarılmış ruhta aşk olur mu… Kalp atar ama sadece nefes almak ve yaşamak için. O nefes, her canlıda var ama insandaki akıl ve kalp hiçbir canlıda yok. O aklı kullanmayı insanlara anlatmak lazım! İnsan olmayı anlatmak lazım! Bir afet geldiğinde neden bu kadar çok insan öldüyü yahut bu insanları yıkılmış binanın altından kurtarmayı haber yapmamak lazım. İnsan, deprem olduğunda binası yıkılmamalı, Allah’ın kudretini ve adaletini de unutmamalı, gerçek aşk ile… İnsan ancak, aşık olduğundan korkar… Düşünür ki, eğer kaybedersem ne yaparım beni aramazsa, yanımda olmazsa ne yaparım diyecek bir korkuyla yaşar, yaşlanır. 


İnsan her baharda çiçeğin boşuna açmadığını, yeşilin yeniden büyümesini, her türlü canlının sesliliğiyle ortaya çıkan doğa hareketinin boşa olmadığını…Düşünebilecek aşka inanmalıdır. Aşk o çiçek açmış bir buketi dalından koparıp aşığına vermek değildir. Aşk varlığını doğallığı ile sergilemektir. Aşk, çiçeği öldürerek paylaşmak değildir. Yani çiçeği aşkına verirken, işte bu çiçek gibi senin aşkında ölecektir  bir gün mesajını vermek değildir. Aşk, doğallığı kabul etmektir. Ben zenginim sen fakirsin , sana nasıl aşık olurum diyen bir gurur ve kibir de değildir. Aşk doğallığını kabul eden bir paylaşımdır. Aşk, Allah vergisidir, Allah’ın kuluna hediyesidir. Tıpkı doğayı hediye ettiği gibi. O hediye edilen doğayı yakıp yıkmak gibi aşık olacağın kişiyi de bir mantık senaryosuna oturtmak değildir.


Aşk, göz kapandığında ortaya çıkar. Düşünsenize Aşık Veysel gibi bir ozanın dilinde ne manalar bulmuştur. O ne doğayı görmüştür, ne sevdiği kadını görmüştür ne de etrafındaki insanların ona nasıl baktığını bilmiştir. Ama öyle aşk şiirleri yazmıştır ki, gören gözden, maddeye sarılan en zengininden daha fazla aşkı yudumlamıştır, ne demiştir ki, mesela “ Güzelliğin on pare etmez, bu bendeki aşkın olmasa…” Yani güzelliğin, sadece aşık kişiyle bütünleştiğini, başkasının o güzelliğe güzel diyemeyeceğini manalandırmıştır. Aşk, görmek değildir, ilhamdır, yorumdur… Allah vermezse, kişinin kalbine de düşmesi mümkün değildir. Aşk görüntüde değil, kalptedir. Aşkı yazmak için, gözümüzü kapatalım, kalbimize inelim. insanın yediği nasıl midesine iniyorsa ve hissediyorsa, aşık olduğunda bu histe kalbe iner! İnmiyorsa, maddeseldir, duygusuzdur, ticarettir… Alınır ve satılır işte! Bir hayvanın aşkı gibi…


Aşk yazılmalı ama yazılan aşk, kalpte değilse manasızdır. Kalpte aşkı hissetmek için insan olacak her şeyi yani insanlığımızı ortaya koymamız lazım. İnsan gibi yaşamayan, aşık değildir. Aşık olan da yaratıcının sanatı över. aşık olurken, aslında onun yarattığına aşıktır. Şükreder de… Aşk, kalıcıdır. Deprem olduğunda bir afet geldiğinde  acı ile ortaya çıkan bir feryat figan değildir. Şiir yazalımda, konusu aşk olsunda, okuyalım Mecnun’u ve kopya çekelim yeni aşk şiiri gibi olmamalıdır. Aşkı yazarken, biz Allah’ı tanımış, gerçek insan olmuş, kardeşliği karşılısız kabul etmiş, Allah’ın yarattığı hiç bir şeye zarar vermeyi düşünmemiş bir maneviyatta bulabilmeliyiz. 


Asrımız gerçek aşka, bu aşkın insanına ihtiyaç duyuyor. Biz bunu hissetmeden, aşığız demiyelim, aşk şiiri yazmayalım, başka birine aşıksın demiyelim. İlk önce aşk için gerekenleri keşfedelim, keşfettiğimizi de paylaşalım. Böyle bir aşk içinde ne zalim ürer, ne cani gezer, nede cinayetler sürer… Parayı veren düdüğü çalar gibi, formatını tutturmuş ama ruhu olamayan aşk şiirlerini günün şiiri yapıp da övmeyelim. Bu adam aşıktır, her yazdığı aşk şiiridir, başkasına ne gerek var, o yazdıysa banko günün şiiridir gibi bakmayalım. Şairin bırakın kalıpları olmasın ama kalpten gelen içtenliği, aşkı yazanları alkışlayalım, onları günün şiiri yapıp, destekleyelim… Hep aynı kişiler, hep aynı aşkı anlatmaktan bıkmıyorken, onu da günün şiiri yapmayı marifet bilenleri de ayrıca, düşünmelerini rica ediyorum.


Yaşasın Gerçek aşk…


 Saffet KURAMAZ

( Yaşasın Gerçek Aşk başlıklı yazı safdeha tarafından 13.11.2017 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.