Masanın öteki ucunda da Hoca ile Tüccar bir konu tartışıyorlardı:
-Hocam, şu sıralar Erasmus'un Deliliğe Övgü kitabını okuyorum. Daha henüz başlardayım, birkaç gece okumak için kendimi zorladıysam da aksi oldu; uyuyup kaldım. Güldürmece bir eser. Buraya gelmeden önce hayatı hakkında biraz bilgi edindim: Yanlış hatırlamıyorsam yazar 15 ve 16 yüz yıllarda yaşamış, Hollanda'da doğmuş. Bazı kaynaklar onu din adamı, bazıları filozof, bazıları Kuzey Avrupa Rönesansı'nın önemli ustası ve klasik edebiyat araştırmacısı, bazıları da hümanist bilgin diye tanıtıyor. Hoşuma giden birkaç sözünü de şuraya yazdım, okuyayım:
Körlerin ülkesinde, tek gözlü insan kral olur.
İtiraf edin ki, güzel, hoş olarak yaptığınız ne varsa, hepsini bu deliliğe borçlusunuz.
Ben bir dünya vatandaşıyım, herkese ama herkese bir yabancı olarak bilinirim.
Kendimi tarif etmek, kendime sınır çizmek olur; kudretimin ise asla sınırı yoktur.
Hoca:
-Yazarı tanıyorum, kitabını da okudum. Sürükleyici bir dili var ve güldürmece konusunda da usta. Ütopya'nın yazarı Thomas More'un kankası. Ana dilini kullanmayıp Latince yazıyor. Kitabında devamlı kendini övüyor, buna da bir şey demiyorum, çünkü delidir ne diyeceği ne yapacağı belli değildir. Zırvalayıp dursun, başkasına zarar vermiyorsa önemli değil!
-Thomas More'un kankası ise deli olmasına şaşmamalı; çünkü More hakkında da deli olduğu iddiaları var.
-Deli olmasının ötesinde Erasmus denilen bu adam, bu haddini bilmez, Sokrat'a ve onun üzerinden tüm filozoflara saldırıyor. Kim bu adam? Bir tarikatçı, bir rahip; ama rahiplikte hiç bir etkinlik gösteremeyip bilim adamlığına soyunan biri... Diyor ki: “Bilgelerin her biri kendini küçük bir tanrı sayıyor. Filozoflar dostlarının kusurlarını görmek için keskin gözlü, kendileri hakkında kör, daima dertli, neşesiz ve heybe masalı sanki kendi için yazılmış kimseler.” Ünlü Atinalı politikacı Demosthenes için de şunu söylüyor: “Arkhilokhos'un tavsiyesiyle, düşmanı görür görmez kalkanını yere atıp kaçmış ve böylece kürsüde ne kadar güzel söz ustasıysa, savaşta o derece korkak olduğunu kanıtlamış.”
- Demosthenes'in de Çiçero gibi kekeme olduğunu ama bunu uzun çalışmaları sonunda üstesinden geldiğini okumuştum.

-Sokrat ile ilgili şu söyledikleri de hiç hoş değil: “Bir gün, halk önünde bilmem hangi konudan bahsetmeye mecbur kalan Sokrates, bu işi o kadar fena başarmış ki, herkes kendisiyle alay etmiş.. Sokrates öyle mahcuptu ki, halk önünde ağzını açmaya asla cesaret edemezdi.” Bu yetmiyor Cicero'ya da sataşıyor: “Roma'nın güzel söz söyleme sanatının babası Cicero'nun kendisi de; acemi tavırlıydı ve savunmalarının giriş bölümünü söylerken bir çocuk gibi kekeler, titrerdi. “
Konuşulanları çok iyi anladığımı söyleyemem. Konu bana oldukça yabancı. Dinlerken uyumuşum. Ne kadar uyuduğumu bilmiyorum; ben uyandığımda aynı konuda Kenan Baba konuşuyordu. Demek ki o da tartışmaya katılmış:
-Hocam, Erasmus Platon'un, “Filozoflar hükümdar yahut hükümdarlar filozof olsalardı, devletler ne mutlu olurlardı.” deyişine de karşı çıkıyor ve “Hükümdarlar arasında hiçbiri, felsefe yahut edebiyat incelemeleriyle vakit geçirenler kadar devletleri için kötü şans olmamıştır.” diyor. Marcus Aurelius'un iyi bir imparator olduğunu önce kabul ediyor; sonra reddediyor ve filozof ünvanının onu vatandaşları için dayanılmaz ve nefretlik yaptığını iddia ediyor.
Doktor bir kahkaha attı ve konuştu:
- Ben de Erasmus'un şu sözünü çok beğenirim: “Filozoflar memurluklarda ve kamu işlerinde saz önünde birer eşek gibi dururlar.”
Hoca:
-Birçok kişinin hoşuna giden sözleri var şüphesiz. Mesela şunlar da ona ait:
“Bilim ve sanatların yaratıcıları delilerden daha delidir.
Homeros “Deli, kendi zararına olarak bilge olmayı öğrenir.”
Deli tutkularına, bilge aklına boyun eğer.”
Erasmus, sadece filozlarla alay etmez. Şairler, yazarlar, hatipler, hukukçular, Dilbilgisi Öğretmenleri, doktorlar, fizikçiler, astrologlar, avcılar, kumarbazlar, hilekarlar, askerler, aktörler, müzisyenler, Yunanlılar, Türkler, Yahudiler, ressamlar, Din bilimciler... İle de alay etmiştir.
Hoca, sözlerini şöyle bağladı:
-Erasmus hakkında birçok olumsuz düşünce öne sürmüş olmama rağmen bir taraftan da şu soruyu sormadan edemiyorum: Erasmus bu eseri ile insanoğlunun prangalarını kırıp, mutlak özgürlüğe ulaşmasını istiyor olabilir mi?
Hayret! Doktor bu gece bana hiç sataşmadı; hatta kötü kötü de bakmadı. Yoksa iyi bir insan olmaya mı karar verdi? Belki içinde bir sevgi çiçeği açmaya başlamıştır. Neden olmasın?
● ● ●
(Devam edecek...)
( Köpeğin Adı Badi-59 başlıklı yazı Ömer Faruk tarafından 14.11.2017 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.