Her
şeyi gözlerine bıraktım
Biliyorum
ışıklar sarılamazdı düşlerimize
Uğraştım
Gri
sözcükleri alnından vurup
Az
daha geceyi
Gündüze
ulaştıracaktım…
Bırak
Sıfatlarıyla
eskiyen zamanlarda
Kurşuni hatıralar kanatarak
Nasıl
olsa sırrını yutuyor dünya
Avuçlarında
eskiyen çizgiler
Kalıyor
kala kala…
Eskilerin
birlikte söylediği türkülerden geçiyorum
Geceleri
hohluyoruz durmadan
Nefesimiz
camlarda buğu
Sobelemeyi
unutmadan
Ne
zaman saklambaç oynamaya
Ne
zaman ebe olmaya küstük
Ve
ne zaman unuttuk birlikte ağlamayı…
Sen
yamaçlarına karlar dökülmüş dağlarda
Şiirlere
ilham olup yağarken
El
kaldırdım bilmediğim bütün sorulara
Erguvan
renginde gülümsedi sabah
İçimde
bir çocuk köşe bucak koşuştu
Bildiğin
köşe kapmaca oynadık zamanla…
Biliyorum
Terzilik
düşleri yamadım günlerce
Elimde
eğreti umutlar
Sökükleri
zor tutan iplik
Bilmeceler
türetiyor aklım
Hiç
birini bilemiyorum
Ben
terzi değilim ki…
Aklım
sıra yalnızlığa meydan okuyordum
Menziline
ulaşamayan hayalleri sarıp sarmalayarak
Körebe
koşturduk sokaklarda
Çocukluğumun
aydınlığını çiğnerken postallar
İçinden
geçiyordum karanlığın
Işığa
âşık olarak…
Derdim
ışık olmak karanlığa
Kimsenin
kurmadığı bir hayatın
Gözlerine
işlenerek
Parmaklarımda
paslı birkaç kelime
Aralığa
dem vuruyoruz
Artık
içimden çıkarıp attım umutsuzluğu
Her
şeye gülümseyerek…
Akşama vuruyor gün
Perdeleri
kapatıyorum bütün mahalleye
Parmaklarıma
bir şiir üşüşüyor
Ve
ben yılmadan
Yorulmadan
Mısra
mısra
Aşka
D/üşüyorum…
Âdem
Efiloğlu