Şimdilerin ufkuna rağbet eden gölgenin mağduriyeti aslında yetilerimi kazıdığım, sıfır numaraya vurdurduğum iç sesimin kelaynak kuşlarına özentisi.

 

İçleri dışa sevk eden aslında dıştan içe bir yarık.

 

Bir elmanın yarısına vakıfsanız ve diğer yarının peşine düşmekten çoktan vazgeçmişseniz… Lakin bu, sevmenize nasıl bir engel teşkil eder ki?

 

Usulca kucaklarsınız aşkı belki de kundaklanan halet-i ruhi yenizdir; gözden ırak bir düşü bile yakın kılan.

 

Düş pazarında kaynayan kazandan aldığınız kepçenize çıkan sanki kaşık özürlü bir zihniyettir hep ama hep çoğu dileyen, çoğulu seven yine de tekilliğin hürriyetine âşık batıl bir kazanım.

 

Anlar ürer anılardan.

 

Anılar buz keser en hırpani dokunuşu mal ederken yüreğinize. Kanmaya müsait ve kanadıkça; kandırıkçı bir gülüşe bile tav olur insan. Aşkın kapsama alanı geniştir ve her ne kadar siz yüz göz olmasanız da muhatabınız ansızın açar kapıyı.

 

Kala kala demektense, şimdinin tabiri ile kal gelir dirayetinizin sınandığına vakıf olsanız da bam teline basan anadan üryan bir çığlığı bile baş göz etmek adına.

 

Savunmasız hayat tarhınız ve ikbalinde gönlün hep hiç’ler saklıdır aslında hiçe aldırmadan var olmanıza vesile o mutlak güç.

 

Bir kıtaya varırsınız ve bir yarım ada olur kalbiniz diğer yarımın tadından pek bir haz alırmışçasına sonra da tümlenir: önce hezeyandır tetiklenen sonra gölgedir nasiplenen sonra da güm diye gidersiniz gemleseniz dahi duygularınızı ve çoğu şey de gümbürtüye gider.

 

Sözlerdir un ufak.

 

Hacizlidir yürek ne de olsa.

 

İstimlâk edilen duyguların patavatsız nakaratında bile aşk vardır.

 

Aşk diye inler evren.

 

Yap-boz tahtasına dönerken belki de semazen imgelerle sürtüşen yalın yürek sesiniz asla da bozuntuya vermez.

 

Kuruyan dalda yeşeren bir çiçek ise asla ihmale gelmez.

 

Kuru sıkı bir tebessümdür aşkı lav eden.

 

Yeknesak hüzündür aslında aşka eşlik eden.

 

Garip mizacı ve sonsuz telaffuzu ile evren, aşka kanat açmışken tetikte bekleyen mantık bile talimlidir yenilgiye.

 

Külliyen bozguna uğrayan mı gıyabında rest çekilen mi?

 

Soruların muhatabı yoktur aslında münazara tarzında bir hüviyettir aşk meleğinden esin perisine yol alan.

 

Şiirlerin tarhına uygun şiirsel sunumları yine yürek feveran ederken bazense gök de eşlik ederken.

 

Gök kubbede kulaç atan bir martıdan bir serçeye düşer yolunuz. Bir yüreğin bir giriş kapısı vardır bir de terk edilmişliğin hüzün buharı.

 

Esefle konuşan ayak sesi mi iç sesin o muzip tınısında saklı yoksa ebediyen unutulmaya mahkûm bir ferman mı yine aşka serenatlarla eşlik eden sözsüz cümleler?

 

Sözlerdir kıyıma uğrayan.

 

Sözlerdir yine kıyama duran.

 

Gözlerdir aşkı nakşeden bazense anlamsızlığın kırsalında anlam olmak değil de anlam bulmak adına haybeden mücadele veren.

 

Ne gam… demek bile hoştur.

 

Neyse, deyip de çekildiğiniz menzile bombalar yağar oysaki siper olduğunuz yürek çoktan istila edilmiştir hem de o hunharca cinayete kurban giden maktulün yüreği hala nasıl oluyor da atıyor, demek bazense meziyetlerini yok sayıp da benliğinizin sükût etmek iken racon kesen bir beyite saklanıp da gözünüzden sakındığınız sevdanız ansızın düşman saffına geçmişken.

 

Kıyamet kopsa da sağ çıkarsınız mahşerden.

 

Kıldan ince iken sevdanın boynu ve kim ise aşka nazire eden beyit beyit, dize dize.

 

Kalburüstü bir mağlubiyettir aslında aslına rücu eden.

 

Yanık bir türküdür dinlemeye doyamadığınız.

 

Aşkın gözü kördür diğer gözü ise şehla ve iki göz bir araya geldi mi bir hale oluşur gök kubbede.

 

Şevkine binaen duyguların; zikrine hürmeten benliğin ve Yaratıcının gücüne sığınıp da aşkı transfer ettiğiniz yine o muazzam güç.

 

Bir güç gösterisine yenik düşen atıl bir âşık.

 

Aşkın gıyabında solan bir çiçek bahçesi.

 

Ve aşkın küllerinden doğan yeni bir aşk halesi.

 

Aşka âşık benlik rükûsunda ve vücut bulduğu tınısında yüceden yüceye uzanır eliniz.

 

Elleriniz nemli değildir ya da çatlak değildir teninizdeki o berrak yüzey.

 

Ruhun şeffaflığında; gözlerin makberinde; yüreğin sefere çıktığı her saniyeyi kayıt altına alan belki de dolduruşuna gelip evrenin içinizden boşalan onca sessiz çığlık: vardır elbet bir duyanı.

 

En duayen duyguyu tırmalar bazen özlem bazen pişmanlık.

 

Hangi coğrafyasında aşkın, söyleyin dirilmez insan?

 

Kaynayan bir suredir aşkın yanık bağrı.

 

Kanan bir tınıdır yine yüreğin her atışında eşlik eden.

 

Sükûtun deviniminde meydana gelen o dinginliğin kayboluşu ve yeniden durulmayı bekleyen aciz bir kelam yine iki kelimeyi bir araya getirmekten çok uzak lakin lal şiirlerde bile nakşeden o deli ve coşkulu feryat.

 

Her şiirin bir sahibi vardır ama yüreğin sahibi tektir.

 

Her yüreğin coşkusu kendince çağlar lakin ansızın öyle bir çağlar ki; zapt etmek akla zarar bir kifayetsizlik örneğidir.

 

Bir duyum.

 

Bir sunum.

 

Göçebe ruh kadere attığı çalımlarla huzurun peşine takılmışken.

 

Bir minvalde yoksunluğu hissedersiniz ve bir yürekte en pişkin gülüşüyle aşk meleği dayatır da dayatır.

 

Huzurun ayak sesidir aşkın öncesi ve kimine göre de sonrası.

 

Aşk diye çınlayan evrenin mizacında neler saklıdır hele ki bir âşık olun ve derleyin tüm şıkları tek tek ta ki a şıkkına rastlayıp de yüreği de benliğe de terbiye edip fıtratınızın koşullarını yerine getirdiğiniz an’a dek.

 

 

( Aşk Diye İnler Evren... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 21.11.2017 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.