aylar sonra da olsa yazmak geldi içimden….
 
 
aslında bu yazdığım en anlamlı ama kimsenin anlayamayacağı tek yazım… belki de bir masal gibi okuyacaksınız…içine bugüne kadar döktüğüm bütün gözyaşlarını sığdıracağım…ve attığım bütün kahkahaları…hayallerimden gerçeklere savrulacağım…neyse; öylesine bir yazı işte! ... ama eminim ki yeni bir yaşamı yakaladığım da böylesine masal dolu bir yazı değil de bir roman yazmaya başlayacağım…yeni bir isim verip sadece ve sadece tek kendime yazacağım…
 
 
 
yazılacak ya bu yazı…
 
 
önce iç boşluğumu yazmak istedim… ve adını koyamadığım dış sessizliğimi… 
 
 
hüznümü… kaçışlarımı… sonra mı? ... 
 
 
 
içsel dünyamdaki karışık heyecanı yazmak istedim, on dört yılı hiç yaşamamış olmayı, unutmayı istedim…evet unutmayı istedim ama hiçbir zaman unutamayacağımı bildiğim halde… kırgın bir kıpırtı olacak hep içimde biliyorum...
 
 
aslında bana neler bıraktığı önemli…ve kendimi bunları düşündürmeye zorluyorum…düşündüklerim mi ne? öylesine işte…bazen pişmanlık, bazen de acıma gibi bir duygu… 
 
 
yaşamayı, müzikle çağrıştırdınız mı hiç? ...ben yaşamayı çoğu kez şarkıya benzetirim…bazen gitar eşiliğin de çalarsın, bazen de keman eşliğinde… önemli olan ne çaldığın da değil neyi çaldığında mutlu olursun da bence… bense çalmayı hiç beceremedim… sadece nakaratlarda yaşadığımı, nefes aldığımı hissettim…
 
 
sevdiklerim o kadar çok ki; 
 
 
hayallerimi sevdim ben…özlemlerimi…beklentisiz hayata tutunmayı sevdim…ya sevilmeyi? ...sevildim mi? acaba...bu on dört bitirmişliğim yaşamımda sevildim mi acaba? ...sevilmek ne ki; yürekten kopup gelen içten bir canım! diyen dili bekledim…mutsuzluğun için de mutluluğun resmini yapmayı sevdim ben…
 
 
yazıyorum işte; 
 
 
duvarlara gömdüm yalnızlığımı çoğu zaman…bir iç çekişe sığındım sessizliğimi örtsün diye…bilmem ki hayat senden ne istedim, ne buldum, ne bulamadım…çözemiyorum ben seni hayat çözemiyorum işte! ...yazdıklarım bile sana bak… sözlerim bile hep karma karışık…düğüm attın…bir düğüm oldum kendimle anla işte…
 
 
düşünüyorum da; bu yaşanmışlığı, olmaz dedikçe ilerledik durduk…içim içimle konuşurdu hep…ben içimi döktüm içim beni dinledi…ben bendim aslında ama benliğimi kaybettim ara sıra…içim dışım bir derler ya, o beni savundum aklım sıra…içimi açtım…ama içim bana kızdı hep…ben yinede içimi içime açtım…içimdekiler ağladı bazen bana… bazen de isyan etti ruhsal iniş çıkışlarıma…dedim ya; içimi içime açtım dinledi beni….teşekkürler içim…
 
 
evet; sen! bir kadın düşün şimdi…yaşanmışlığın da sorunlar ürettiğin…ardında kırgınlıklar bıraktığın bir kadın düşün…hikayemizi sil baştan yapıp düşün…verdiklerinle, vermediklerinin denklemini düşün…senden neler aldığını ve sana geriye ne verildiğini düşün…sadece düşün….belki kalbin sızlar… kim bilir? ...
 
 
yazarken bir yandan da düşünmeye devam ediyorum…neler canımızı acıtır diye…kendimi hayal ederken aynaya baktığımda gördüğüm yüz arasında fark var…çevremdeki insanların yaşlılık aşamalarını daha etkin görebiliyorum artık…kendime daha bir yabancıyım sanki…otuzlu yaşlardayım şimdilik…ya kırklarda, yada ellilerde düşünmek bile istemiyorum…
 
 
şimdi; yağmur yağıyor aydın da ve bileşenleri; fırtına…rüzgar…aynı içim gibi…dinmek bilmeyen gözyaşlarım gibi…biliyorum sabır taşım on dörde girdi… ve biliyorum ki sabrımın taşında iki can varlığımın resmi var…sevgimi verdiğim, yaşamımda önemli yeri olan iki can varlığım; yaşam bize ne verirse versin beni affedin canlarım… ikinizi de çok hem de çok seviyorum… 
 
 
bir zamanlar polyannacılık oynardım ve bunda da başarılıydım…her şeyin güzel olacağına her kötü günün sonunda güneş doğacağına inanırdım…ama artık polyannacılık işe yaramıyor..farkındayım ki söyleyecek yalanlarım kalmadı kendime…şimdilerde çok yorgun hissediyorum kendimi..öyle günlerim oluyor ki her dakika yeni bir şey katıyor benliğime ve ben bundan bir o kadar mutluluk duyarken bir o kadar da yoruluyorum.. ama mutluyum! çünkü; yorucu ama bana yol gösteren düzenden mutluyum…
 
 
yüreğimin sesini dinliyorum da şimdi, biliyorum biz sızı var içimde… sanki teskin etmek ister gibi… yüreğimle neler konuşmuyorum ki; 
 
 
yüreğim, biz seninle ne acılar yaşadık…! ağlamak yok… haykırmak hiç yok yüreğim…yalvarmak asla yok yüreğim… bu bitirilmişliğe de katlanırız biz seninle…
 
 
bundan sonra, keşkelerimle başbaşa yeni bir ben yaratıyorum kelimelerimden…biraz daha büyüdüm mü ne! ...pişmanlıklarım var elbet…içimden geçen bütün kelimeleri bir araya getiriyorum sadece…benim hikayem kimseyle paylaşılmayacak kadar anlamsız…bir hikaye böyle yazılır diyorum kendi kendime…bir vardım, bir yoktum misali…geç oldu misali…bu masalda bitti…
 
 
yazmaya başladım diyeceğim ama tükendi mi ne? Kelimelerim…ağlıyorum…tek yapabildiğim bu… göz yaşlarımla ıslattım mısralarımı…ama nafile…on dört yıl bitti der gibi… bu sayfa kapandı der gibi kurudular…
 
 
ama; çocuk yüreğimi kurutamadılar… 
 
 
16.01.2008
( Şafak Söktü... başlıklı yazı gecesiyah tarafından 29.11.2017 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.