Bir gölge ısmarla bayım:
Salkım saçak düşlerin pervazında,
Ben gibi olmamasını dilediğim
Bir sen sun bana.
Gölgemden kaçan bir gölge tadındayım
Umudun da hazanın da tarhındayım:
Ötekileşen belki de ötesi berisi
Kavşaklarda düne rağbet eden
Yüreği ise çoktan talan;
Belki de kuraklığın dibine vurmuş
Bir çölde
Bir damla su kadar makbul bildiğim
Aşkın yüzü suyu hürmetine.
Andıkça arşı alaya çıktı sancım,
Ardım, namdım, san’dım hem de
Nasıl sandım kuytuları ve saldım
Makber bildiğim öfkemde de yok oldum
usulca.
Sandım ki çatı katındaydım hayatın
Hani az sonra
Göğe merdivenle çıkacak bir şafak
Belki de en namert yalandım
Gözünde.
Tıknaz bir sancı edindim ansızın,
Meşk eyledim acıyı,
Savurdum ne ise yoksun olduğum,
Yoklarımı var ettim
Bilinmez bir zamana denk düşen
Yalnızlığı boyadım siyahla
Oysaki pembeyi ihbar etmişti
Bir önceki kayıp zaman.
Kaybolmaksa en alası,
Çalan değil de çaldıran
Belki de misk-i amber kokan
O rahvan kayıtsızlığın gölgesine
sığınıp
Bir meram bildiğim sayısız hazan,
Aşkın fıtratından ölüme uzanan bir
Tufan olmayı dilediğim,
Sonlanmayı ise
Bir türlü beceremediğim.
Kaydım kuydum yine Hak nezdinde,
Sağım solum bilinmezin girizgâhında
Kayıp bir rota,
En edilgen cümleyim belli ki
Cümle âlemin nazarında
Bir koruk sancıyım
Doğuma saniyeler kala
Aşkı bile ertelediğim
Bir garip kelam:
Hem edindiğim hem kaybettiğim;
Hem gördüğüm hem de
Unuttuğum deli bir ferman.