UMUT IŞIĞI
‘DÖRT MUM’
adlı kısa, bilindik ve aklımda olan bir hikâye
yolcu oldu kalemime:
Dört mum yavaşça yanıyordu. Ortam sessizdi ve konuşmaları duyuluyordu.
İlk mum konuştu:
“Ben BARIŞ’ım! Hiç kimse benim yanık kalmamı istemiyor. Biliyorum ki söneceğim,” dedi. Kısa bir süre sonra alevi azaldı ve söndü.
İkinci mum konuştu:
“Ben İNANÇ’ım! Neredeyse herkes beni artık gerekli görmüyor. O nedenle artık bana gerek yok,” dedi ve konuşmasını bitirdi. Alevi azaldı ve söndü.
Üçüncü mum konuştu:
“Ben SEVGİ’yim! Yanık kalmam için artık gücüm yok. İnsanlar beni bir kenara bıraktı ve önemimi anlamadı. Kendilerine en yakın olanı bile sevmeyi unuttular,” dedi. Alevi azaldı ve söndü.
Ansızın bir çocuk odaya girdi ve üç mumun yanmadığını gördü.
“Neden yanmıyorsunuz, sizin sonuna kadar yanmanız gerekir,” dedi ve ağlamaya başladı.
Dördüncü mum çocuğa döndü ve “Korkma, ben hâlâ yanıyorum. Diğer mumları yeniden yakabiliriz, ben UMUT’um,” dedi.
Parlayan gözlerle çocuk ‘umut’ adlı mumu aldı ve diğer mumları tekrar yaktı.
Oldukça manalı bir hikâyecik… Umudun
kanatları var oldukça; ümit, sevgi, barış, inanç, özgürlük, insanlık,
kardeşlik, iyilikseverlik, insanî duygular asla yok olmaz. Umuttur ve duadır insanı
ayakta tutan. Hayallerdir insanlığı toprağa bağlayıp bilgi ile sulayan.
Düşlerimizin düşleri ile hayalimizin ümitleri evlenip mutlu bir umut yuvası
kurarlar. Değer kazanır her bir hayal ve kıymet bulur iyiliğe değecek bir
kalple.
Umudun elleri olsa da tutsa elimizden,
umudun gözleri gözbebeğimize konuk olsa, umudun yüreği kalbimize yaklaşsa,
umudun yüzü bizim çehremizi mum ışığında aydınlatsa… Bir mum olsak her birimiz
ve umut sunsak kendi ışığımızla. Umut ışığımızın gölgesinde ballansa dua saatlerimiz.
Umut ışığınızla ilerleyen, dua saatinizle nurlanan ve mum ışığında dostça
alevlenen hayalleriniz olsun.