BİLGELİK UĞRUNA
Bilmek, bilgilenmek, bilinçlenmek ve
bilgelik uğruna çabalarız şu hayatta. İlim peşinde koşan ve öğrenmeye aç bir
insansanız hele, kitap dünyası olmadan yaşamak güç gelir sizlere. Bilgelik
yolunda bilim uğruna bir şeyler öğrenmek ve bilinçlenmek her birimizin
hakkıdır. Bilmek, bilgeliğin şükrüdür. Okumak, ilim yolunun zikridir. Merak
edip araştırmak da bilge insanın ümit tacıdır.
Gül kokulu muhabbetlerle şiir olup gül
kokulu Muhammed (a.s.) ile yolcu oluruz. Gülün adı, doğanın tadına bulanıp
bilgelik yolunda bal olur. Kaymak olur gözler ve baldan kaymaktan bereketlenen
süt beyaz düşler birikir irfan sofrasına. Güller kraliçesi, düş prensiyle
anlaşır ve ilim saatinde buluşurlar. Bilgelik uğruna fedakârlıklar çoğalır ve
vefalı insanlar şiir olur özünde. Her birimizin masal perisi; gül yaprağı gibi
hafifler sorularının cevabını aldıkça. Bilgelik uğruna yarışır gönüller, ilim
tacını hedefler düşler ve gül kokulu saatleri bekler sümbüller.
‘NAR
TADINDA BEREKET ÖYKÜLERİ’ (Timaş Yayınları) kitabından beğenip de not aldığım bir yazıyı okuyucularımla sıcağı
sıcağına paylaşayım ve yazımı burada noktalayayım:
BİLGELİK
“Uzakdoğu’da çok az sayıda öğrenci alan ve
hayatı öğreten bir okul varmış. Okul, bilge insan olmanın sırlarını aramak için
gelenleri kabul ediyormuş. Burada geçerli olan incelik, anlatmak istediklerini
konuşmadan açıklayabilmekmiş.
Bir gün okulun kapısına bir yabancı
gelmiş. Yabancı kapıda öylece durmuş ve beklemiş. Burada sezgisel buluşmaya
inanılıyormuş. O yüzden kapıda herhangi bir tokmak, çan ya da zil yokmuş.
Bir süre sonra kapı açılmış. İçerideki
görevli, kapıda duran yabancıya bakmış. Bir selamlaşmadan sonra sözsüz
konuşmaları başlamış. Gelen yabancı, okula girmek ve burada kalmak istiyormuş.
Bunu öğrenen görevli, bir
süre ortadan kaybolmuş, sonra elinde ağzına kadar suyla dolu bir kapla dönmüş
ve bu kabı yabancıya uzatmış. Bu, yeni bir arayıcıyı kabul edemeyecek kadar
doluyuz demekmiş. Yabancı; tapınağın bahçesine dönmüş, aldığı bir gül yaprağını
kabın içindeki suyun üstüne bırakmış. Gül yaprağı, suyun üstünde yüzüyormuş ve
su taşmıyormuş.
Bunun üzerine, görevli saygıyla eğilmiş ve
kapıyı açarak yabancıyı içeriye almış. Çünkü suyu taşırmayan bir gül yaprağına
her zaman yer varmış.”