radyoda güz şarkısı,
dışarıda kış yağmuru,
masamda susuz rakı.
ruhumda derin bir iştiyak.
ve de yetim bir aşk.
çilingir sofram dalgalı
denize nazırdı.
inan ki gülüm;
kurduğum masa da her şey
hazırdı.
tamamlanmıştı kare blöfsüz
bir pokere,
ortada bir aşk.
restleşmeden oynanmalı son
oyun.
kartlar açık,
net olmalıydı duygular.
pas geçmemeli dudaklar,
arzuyla sarılmalı gönüller sahipsiz
kalan aşka.
lakin,
kurulan bu kaçıncı masa?
bu kaçıncı bekleyiş?
güz şarkılarına eşlik ederken
yağmur,
sundurmaya düşen damlalar
gibi düşüyordu yaşlarım.
geceyi aydınlatan şimşek,
kulakları sağır eden gök
gürültüsü…
kesildi ışıklar,
sustu güz şarkıları.
hızlandı yağmur,
coştu rüzgar,
homurdandı uzaktan kıyıları
döven dalgalar.
titredi rakıyla dolu bardak,
direndi fırtınaya
seviştiğimiz çardak.
susturmalıydım hıçkırıklarımı,
sönmeliydi yangın.
elimde dolu bardak,
kesif bir anason kokusu,
derin bir nefes,
boşalmıştı bardak.
boğmalıydım seni yüreğimde
sonsuza dek,
boğma bir rakıyla.
kaç kez doldu boşaldı,
söndürmedi alevi.
gülüyordum çılgınlar gibi…
silinsin istedim senden
kalan son izler,
dinsin istedim ruhumdaki
krizler.
atıldım kucağına yağmurun titreme
nöbetlerinde.
görsem de restini,
kanmıştım blöfüne.
ölümle eş değerdi sensizlik,
susmuştu doğa,
ruhumda hüzün dolu bir
sessizlik…
bizi anlatan bir türkünün
nağmeleri radyoda:
‘’bir fırtına tuttu bizi, deryaya
kardı.
o bizim kavuşmalarımız a
yarim mahşere kaldı.’’
Mehmet Macit
20.12.2017
Dikili/İzmir