Sahiplenmek olası mahkûm bir şiiri,
Şaibeli mısralarla yüz göz olmak
adeta
Şairin kaderi,
Yine ılıman iklimler kundaklanırken
İfrata kaçsa da aşk haybeden
Unutulmuş bir yenilgi olmalı belki de
O mensur kayıp hikâye.
Günahların en yücesi,
Unutulmuşluğun kıblesi yine;
Edindiği merhalede
Bir beyit kadar titrek sesi
İşte evrenin ketum nefesi;
Anmakla unutmak arasında gidip gelen
Ölüm.
Sevmekle yok sayılmak aşkın sancılı
doğumu.
Güne hürmeten ışıkla donatmak geceyi;
Aşkı sefil bir imge niyetine
Sahiplenmek
Ve boyamak yeri göğü
Şiirin kanında kaynayan
Bin bir hücre;
Zararlı birer methiye zaman zaman
Sızanı değil de
Sezen yüreği tutsak etmek;
Zan altında bekçisini ömrün
Mevta bilmek umarsızca;
Kırağı çalan hani ölü ki?
Bin bir rahmeti hak eden
Yine aşkı dışlayan
Hangi mevki?
Kendini tepeye koyan
Kaf Dağın şaibeli mimarı
O münferit asalet?
Kerem’den çıksak yola defalarca
Varmayı ertelediğimiz görünmez yaka:
Şehri bile mimlerken ayrılıkla,
Toz kondurmazken andına şairin
Kutsal bildiği kalemin
Tüm hicvinde,
Titrek bir gölge olmak
Varsa yoksa tek meziyeti şairin…
Aşkı kırağı çalan
Hangi hutbe ola ki
Yüreğin vedası?
Yine de başa alıp öyküyü,
Yas’a yükleyip kaderi,
Dökündüğü değil de
Döktüğü bunca gözyaşı:
Hani bir kelam da sen et benim
yerine,
Demek mi meziyet?
Hele ki fıtratında sessizliğin
Buyur ettiği her heceyi
İçip de aşk niyetine
Ne şehvet ne nefret
Karışmaz elbet
Masumiyetin çağrısında
Bir aşkı bir de aşığı
Mimleyen kaderi def etmek değil de
Yüreği defnetmek
Asıl kıvılcım işte
Başlatan bu yangını.