Bugün insani ilişkilerimize MEVLANA’ nın  gözünden bakayım istedim.

Gösterişe ne kadar önem veriyoruz, farkında mısınız?

Parlak kağıtlara sarılı kutular, küçük  ya da büyük fark etmez,her zaman mutluluk kaynağınız oluyor.

İçindeki  mi ?

 ''Boş ver canım ne önemi var? Dışarıdan çok güzel görünüyor, içindeki de mutlaka güzeldir!

Nasıl da özenmiş, nasıl da emek vermiş,beni seviyor,canım benim yaa! '' diye düşünüp,verilen hediyeyi    masanın üzerine koyup ,dakikalarca hayran hayran seyrederiz.Sonra heyecanla açarız.

Aaaa..O da ne? Bunun içi boş!!!

Boş ya !!

Heyecanımızın yerini öfke alır ve:

''Bu benimle dalga mı geçiyor? ''  diye feryat ederiz.

Gelin bunu başka bir örnekle biraz daha açalım:

İşten çıkmışsınız, yorgunsunuz,hava sıcak.Biran önce kendinizi eve atıp,duşa girmeyi hayal ediyorsunuz,birden karşıdan gelen biri dikkatinizi çekiyor: iki dirhem bir çekirdek,mükemmel giyimli,upuzun saçları adımlarıyla uyumlu olarak dalgalanıyor,tam yanınızdan geçerken parfümü sizi esir alıyor ve aklınız onunla birlikte ters istikamete gidiyor.

Bütün gece onu düşünmekten alıkoyamıyorsunuz kendinizi.  Sonraki günlerde birkaç kez daha karşılaşıyorsunuz sokakta,  heyecanınız giderek tırmanıyor ve bir gün bir arkadaşınız sizi resmen tanıştırıyor.

-Tanrım! İşte hayatımın kadını! Diye geçiriyorsunuz içinizden.

Önceleri haftada bir, sonraları daha sık görüşmeye başlıyorsunuz. O da size karşı boş değil ve galiba size aşık. Elini ilk tuttuğunuzda, kalbiniz duracakmış gibi hissediyor  ve önünde tek taşla diz çöküyorsunuz:

-Benimle evlenir misin?

-Evet, evet!!

Çok mutlusunuz çok.

-Aşkım,ömrüm, canıımmm..

Ne olduğunu anlamadan aynı çatı altında buluyorsunuz kendinizi ve evleniyorsunuz.

Gün gün birlikte geçirdiğiniz saatler artıyor ve heyecan da tabi. Akşamları eve koşarak geliyorsunuz, o sizi kapıda karşılıyor,mükemmel yemekler yapıyor,yemekten sonra sarılıp birlikte film izliyor,müzik dinliyor, dans ediyorsunuz. Çok geçmeden bir şeylerin eksik kaldığını, konuşacağınız şeylerin ve mutluluğunuzun azaldığını fark ediyorsunuz, bazı şeyler size yetmemeye başlıyor.

Siyaset, spor,sanat  konuşmak,bazı konularda  tartışmak istiyorsunuz ama olmuyor çünkü onun kendi dışında hiçbir şeyle alakası yok.

Akşamları artık sizi kapıda karşılamıyor,zili çalıyorsunuz,içeriden bağırıyor:

-Anahtarın yok mu, kendin aç, işim var!

İçeri girip, mutfağa yöneliyorsunuz, monoton bir sesle soruyor:

-Hoş geldin, nasılsın?

-iyiyim.

-günün nasıl geçti?

-Fena değil, yorgunum.

Ayakta bir şeyler atıştırıp televizyonun karşısına  geçiyorsunuz, ne olursa olsun seyrediyorsunuz.

O ise ; ya aynanın karşısında, ya da dolabın önünde yarın ne giyeceğini düşünmekle meşgul.

Her gün biraz biraz eriyen güzellik, bir gün bitiveriyor. Bir bakıyorsunuz paylaşacak hiçbir şey kalmamış.

‘’Eyvah ben ne yaptım?’’  demek de faydasız artık. Bunu o ilk karşılaştığınız gün, aklınızı özgür bırakırken düşünmeliydiniz.

İkili ilişkilerde dikkat etmemiz gereken şey;dış görünüş değil, ortak noktalarımızın olmasıdır.

Ne kadar çok şey paylaşırsak; birlikteliğimiz, gücümüz, başarımız ve mutluluğumuz o kadar fazla olur.

Bunun için de her zaman açık,net,kısaca; basit  olmalıyız.

Bunu söylerken ucuzluğu kastetmiyorum: sade, anlaşılabilir, güven verici, ‘’Ya olduğu gibi görünen, Ya da göründüğü gibi olan.’’ olmalıyız ki birbirimizi yormadan, boşa zaman geçirmeden birlikteliğimizi daha uzun yıllara taşıyabilelim.

Saygılarımla
Sebahat Karagöz
( Parlak Kağıtlara Sarılı Boş Kutular başlıklı yazı S.Karagöz tarafından 20.01.2018 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.