Ölümün dirayetimi sınadığını biliyorum aslında metanet yüklenmenin zamanıdır üstelik bireysel gayretlerin sunumunda kol kanat gereceğimiz nice mazlum.

 

Gün yarıladı ömrü demem o ki; geceyi pek bir özledim.

 

Fısıldayan nice terane ve donanımlı duygularımla aklımı hibe ettiğim insanlık denen coğrafya.

 

Patavatsız olmayı öğretmediler bana hani neredeyse vur sırtına, al kursağında takılı kalana dek hep sundum insanlığımı ve sahip olduğum ne ise…

 

Öğütleyen adam yok artık hayatımda ve babasızlığımla bile gurur duyuyorum sanırım anaç yüreğinde kumruların taşıdığım bakir duyguları pek bir seviyorum.

 

Kundaklandığım mı kucakladığım duygular mı hele ki nöbette geçen özürlerimle, özrümü katlamamak adına saygıda kusur etmediğim hak malikleri…

 

Zemheri soğuklarını özledim zira kışın terlediğim hiç olmamıştı ve üşümekle iştigal olmak istiyorum zira bedensel kaygılarımı değil de mevkiimde sorumlu tutulduğum ne ise hicap yüklüyüm.

 

Delirebilirim artık hatta delirdiğim yılları delip katbekat akıllanırım peşi sıra.

 

Bir köstebek yuvası gibi cümlelerim sanırım hayatın pervazında sunulan o dokunaklı hayat hikâyeleri pek bir muteber geliyor ve kimi mutlu hayaller kurarken şaşkın gözlerle seyrediyorum evreni.

 

Bir çatı katında büyüttüğüm ölü çocuklarım. Evet, her biri ölü ve hiç biri bedenimden çıkmadı ne de olsa küçük kız çocuklarından yok farkım. Hala çantamda oyuncaklar saklıyorum ve çatı katında ruhumun evcilik oynuyoruz çatık kaşlı melekler bile yorgunluklarını unutup hasbıhal ediyorlar bizle.

 

Zemzem suyuyla yıkanmış olsam bu kadar temiz olur muydum, deme hakkım da saklıdır hele ki cennetin ara bahçesine kaçtığım o saat dilimi yok mu? Ben ki; görünmezliğin şeceresini tutup kalabalığa karıştığım İstanbul sokaklarında endamla salınıyorum ve içimdeki çocuğu avutuyorum belki de çocuk kalmayı becermenin şerefinedir bu bitimsiz yalnızlığım.

 

Çocuklardan girdim madem konuya bu sefer gerçekler dokunuyor yüreğimin camına ve içeri buyur ettiğim nice acı yine nice çocuğa dair hatta küçük kız çocuklarının anne adayı olduğunu duyup da hala nasıl aklımı yitirmediğime şaştığım.

 

Kimsede çıt yok yine.

 

Yine boykot ediyorum kötüyü ve nefreti lakin tekim ben aslında biricik varlığımızla her birimiz tekiz bir de sıfıra bile tekabül etmeyen asalaklar yok mu?

 

Genç bir kız feryat figan ve ihbar ediyor görevi itibariyle tanık olup da sonunda ifşa etmenin gerekliliğine vakıf, bir bir dile getirirken.

 

Küçük hamile çocuklar, diyor.

 

Sağır olmuşum da uyduruyor muyum ne duyduğumu düşünüp.

 

Sonra da alt yazı geçiyor ve yine aynı ibare:

 

Sayısız hamile çocuk kadın. Ve doğum yapmaktan korkan.

 

Sokaktayım haberin ertesi. Herkes yine aynı herkes.

 

Ben yine hiçliğimi oynuyorum: kâh ışıklardan geçerken kâh parkın içinde yürürken ve çocuklar geliyor aklıma ki zaten en derinde duyduğumdan beri.

 

Donanımlı bir katil olmanın özlemi var içimde hele ki milyonlarda çocuk karnesini alırken, loğusa yatağında yatan taciz mağduru küçük kız çocukları.

 

Detaylı olsa sunumlar neye yarayacak?

 

Ya da gizli günahlar bir bir ifşa edilse kim değiştirecek çıkmaz sokağa sağmış kaderlerini?

 

Kör kuyular.

 

Sarnıcı olmayan.

 

Kör gözler.

 

İnsana ait olmadığını bildiğim.

 

İndinden bir duygunun ya da körebe oynadığımız belirsizlikte kimse bizi sorgulamasın, demek ki?

 

Ya da sobeleyen acımasız bir yetişkinse ve sadece masumiyet sorgulanıp çalınıyorsa ve gizleniyorsa suçlu ve günahlar diz boyu iken hala mutluluktan ve insanlıktan laf açılıyorsa.

 

Konunun girizgâhı bile lanetli bir hikâye acılığında.

 

Yanan bağrımız da mı yok bizim? Biz, demek neye denk düşüyor peki?

 

Bizi bize uzak kılan ne olabilir?

 

Acıları.

 

Zevk düşkünü şaibeli gölgeler.

 

Mazlum sıfatına sığınan mı insanlığın son bulduğu bir zafiyet mi?

 

Şanımız yürümüş gitmiş aslında şeref bildiğimiz rütbemiz sadece insana dair bir şehir efsanesi.

 

Ölmek keşke bir çözüm olsa ve çözülse de dizlerimin bağı kendimi bir kuyuda bulsam gözlerimi açmamak adına ve duymamak yine çığlıklarını ölü çocuklarımın.

 

Evet, onlar benim çocuğum.

 

Hepsi benim aslında hepimizin çocukları.

 

Kaygılar ya da korkular aslında sakınca yüklü çekincelerimiz ve bir martaval iken taşıdığımızı sandığımız o titrimize de asla sahip çıkamadığımız ve yine unutulmaya mahkûm.

 

 

( Çocuk Kadın... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 20.01.2018 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.