Sınıflar,
çocukları karne alan velilerle dolup taşmıştı. Öğrenciler öğretmenleriyle
fotoğraf çekilirken sevinçle gülümsüyorlardı. Arkadaşlarına göre boyu kısa kız
öğrenci karnesini öğretmeninden alıp biri orta yaşlı diğeri yaşlı kadınların
arasına yürüdü. Kadınların arkasındaki ihtiyar adam eğilip çocuğa sarıldı.
“Tebrik ederim Gökçe.” Kadınlar karneyi inceliyor bir yandan da teşekkür
belgesini elden ele gezdiriyordu. Kızın yüzü asıldı. Başı öne eğildi. “Babam.”
İhtiyar kadın kızı yanağından öpüp adama döndü. “Dedesi, Gökçe’nin babasını ara
bakalım.” Adam ceplerini kontrol ederken genç kadın el çabukluğuyla çantasından
telefonu çıkardı.
Askeri
konvoy hudut kapısına doğru yol alıyordu. Tank yüklü uzun araçlar konvoyun
büyük kısmını oluşturmaktaydı. Araç komutanı, şoförü ara sıra uyarıyor,
telsizle harekât merkeziyle irtibatı sağlıyordu. Telefonu çaldı. Parkasının
cebinden çıkardı. “Aşkım,” diyerek görüntülü aramayı kabul etti. Kızını görünce
mutluluktan dört köşe oldu. “Baba,” diyordu kız “Teşekkür aldım.” Komutanın boğazı
düğüm düğüm oldu. Kısık sesle “Canım kızım tebrik ederim,” diyebildi. Kızın
gözleri ışıl ışıldı. “Sen hiç teşekkür aldın mı?” Komutan kendini toparlamış
rahat konuşabiliyordu. “Ders çalışmayı sevmezdim,” diye lafı bittiğinde ekranda
babaanne gözüktü. Sesi sevgi ve sitem yüklüydü. “Takdir, teşekkür hak getire!”
Ekranın bir köşesinde dedenin yüzü belirdi. Gözyaşını siliyordu. “Almaz olur mu
Gökçe! Baban bugün takdir aldı.”