Makale / Tarihsel Makaleler

Eklenme Tarihi : 25.01.2018
Okunma Sayısı : 1783
Yorum Sayısı : 6


Belki  de bazı okurlar  ''  Nereden  çıkartıyorsun  Japonları  sevdiğimizi?''  Diyecektir ama  biz  Türk  Milleti  olarak  Japonları  severiz  genellikle. 

Mesela  yakın  komşularımızın  hiç birisini  Japonlar  kadar  sevmeyiz. 

Yunan,  Bulgar,  Rus,  İran,  Irak,  hele  de  Suriyelileri  Japonlar  kadar   sevdiğimiz söylenebilir  mi?   Hiç  sanmam.

Bizden  binlerce kilometre  ötede  yaşayan  bu  insanları  niçin  bu  kadar  seviyoruz  peki?  En  azından  yakın  komşularımızdan  daha  çok  seviyoruz.

Bunu genelde  Ertuğrul  Faciasına  bağlar  bazı  tarihçilerimiz. 

II.  Abdülhamit  Döneminde  Türklerin  denizlerde  de  var  olduğunu  göstermek  amacı  yanında  uzak  doğuda  da  olsa  bir  müttefik  arayışı  içinde  olmamız  sebebiyle  Japonya'ya  Ertuğrul  adlı  bir  Türk  Savaş  gemisi,  nezaket  ziyaretinde  bulunmak  üzere  gönderilir. ( 1889-1890  Yılları  )  (  Öncesinde  tabii  ki  Japon  veliaht  prensi  Komatsu'nun  Türkiye  ziyareti  söz  konusu  olmuştur.  )  

Bu  gemi  Japonya'ya  varır,  Japon  imparatoruna  hediyeler  verilir  falan  filan  ama  dönüşte  Yokohoma  Adasının  Kaşinozaki  Feneri  yakınlarında  feci  bir  fırtınaya  tutularak  parçalanır.  540 kişilik  mürettebattan  sadece  69  kişi  o  çevrede  bulunan  fakir  Koşmo  köyü  sakinleri  tarafından  kurtarılır.  (  Denizden  çıkarılan  cesetler   o  köyde  yaptırılan  bir  şehitliğe  defnedilmiştir Japon  hükumeti  tarafından  )  

Kurtarılan  69  Kişi  daha  sonra  Japon  İmparatoru  Meiji'nin  özel  ihtimamı  ile  hastanelerde  tedavi  ettirilir  ve  nihayet  yine  Japon  imparatorunun  tahsis  ettiği  iki  gemi  ile  (  Kongo  ve  Hiyei )  İstanbul'a  getirilirler.  

Kongo  ve  Hiyei  adlı  gemilerden  çok  kısa  süre  sonra  Japonya'dan  iki  önemli  şahıs  daha  İstanbul'a  gelir.  Bunlardan  biri  Japonya'da  yayınlanan  Yiji  Şimbun  gazetesinin  yazarlarından  Şotara  Noda,  diğeri  ise Yakındoğu  Ticaret  Şefi  Torijaro  Yamada  idi.  Bu  ikisi  Japon  gazeteleri  vasıtasıyla  Türk  denizciler için  toplanan  paraları  ve  Japon  İmparatoru  Meiji'nin  yeni hediyelerini  Sultan  II.  Abdülhamit'e  takdim  etmek  için  gelmişlerdi.  

İşte  bu  iki  Japon'un  ikisinin  birden  daha  sonra  Müslüman  olduğu,  Şotara  Noda'nın  Türk  gizli servisi  elemanlarına  kung-  fu  öğrettiği,  Yamada'nın  ise  içlerinde  Mustafa  Kemal'in  de  bulunduğu  5  Türk  subayına  Japonca  öğrettiği,  hatta  Mustafa  Kemal'in  en  son  1931  yılında  gördüğü  Torijaro  Yamada'ya  büyük  saygı  gösterip  ayağa  kalkarak  ''  Hocam''  Diye  hitap  ettiği   yönünde bazı  kayıtlar  vardır.   (  Bugün  ülkemizde  Trabzon  Hurması  diye  bilinen  Japon  Hurmasının  tohumlarını  ilk  kez Türkiye'ye getiren  kişinin de  Torijaro  Yamada  olduğu söylenir.  )  

Japonların  bu  yüce  gönüllülüklerine  karşılık.  Türkler  de  Turgut  Özal  Döneminde Tahran'da  mahsur kalan  215  Japon  vatandaşını  THY  İzmir  uçağı  ile  Türkiye'ye  taşıyıp  Saddam'ın  bombaları  altında  ölmelerinin  önüne  geçmişlerdir  15  Mart  1985 de..

Ancak  Türk- Japon  dostluğunda  bu  gibi  tarihi  olayların  rolü  olduğu  kadar  asıl  etkili  olan  faktör  sanırım  Japon  ve  Türklerin  yiğitlik  anlayışlarının  çok  benzer  olmasından  kaynaklanıyor. 

Şimdi  sizlere  bir  Japon  yiğitlik  hikayesi  anlatacağım.  Böyle  bir  şeyi  dünyada  ancak  ya  Japonlar  yaşar, ya  da  Türkler...

II.  Dünya  Savaşı  bilindiği  gibi 1939  da  başlamış  ve  1945  de  sona  ermişti.    Bu  savaşı  bitiren  en  önemli  faktör  ise   Japonya'nın  Hiroşima  ve  Nagazaki  kentlerine  atılan  atom  bombalarıydı.  Bu  rezilce  saldırı  sonucu  Japonya  çaresiz  - kayıtsız  şartsız-  teslim  olmuştu. (  2  Eylül  1945 ) 

Japonya  teslim  olmasına  olmuştu  ama  bazı  birliklerinin  bundan  haberi  yoktu. 

Çeşitli  adalara  ABD  ile  gerilla  savaşı  yapmak  üzere  gönderilmiş  olan  bazı  Japon  birlikleri  iletişim  noksanlığı  ve  benzeri  sorunlar  yüzünden  hâla  savaşmaya  devam  ediyordu.  Ancak  tabii    ki  bu  durum  da  çok  uzun  sürmedi.  Bir  kaç  kişi  hariç...  Onların  savaşı  yaklaşık  çeyrek  asır  kadar  daha  devam  etti. 

Evet, teğmen  Hiroo Onoda ,17 Aralık 1944'te (savaş bitmeden 9 ay önce) Binbaşı Taniguchi’den aldığı emirle Lubang adasına “haber alma ve gerilla görevi” ile gönderildi.  

Adaya  gelen  Teğmen   Hiroo  Onada,  burada  Yuichi Akatsu, Shoichi Shimada ve Kinshichi Kozuka ile bir ekip oluşturarak ormanda gerilla savaşlarına başladı.   Oysa  onlar  savaşıp  dururlarken  savaş  çoktan  bitmişti  ama  bu  cesur  askerler  bizzat  Japon  Genel  Kurmay  Başkanının  imzasını  taşıyan -  savaşın  bittiğine  dair- bildirilere  de  ''  Bu  ABD  nin  bir  hilesidir ''  Diye  inanmıyorlardı. 

Dört  kişilik  ekip  1949  a  kadar  ormanlarda  saklandılar hiç  fire  vermeden...  1949  Eylülünde  ilk  fireyi  verdiler.  Yuichi Akatsu ekipten ayrıldı ve 6 ay sonra Filipin askerlerine teslim oldu.

1954  Yılında  ikinci  fireyi  verdiler:  Shoichi Shimada  vurularak  öldürüldü.

1972  yılında  Hiroo  Onodo  tek  başına  kaldı. Çünkü    son  arkadaşı  Kinshichi Kozuka  da  öldürülmüştü.

Yani  anlayacağınız  II.  Dünya  savaşının  bittiği  1945  den  1972  yılına  kadar  
geçen   yirmi  yedi  yıl  zarfında  ormanda  ABD  ye  karşı  çarpışmakta  olan  ekipten  sadece  Hiroo  Onodo  sağ  kalmıştı  ve  o  savaşına  hâla  devam  ediyordu. Aslında  kimle  ve  neyle  savaştığı da  belli  değildi.  Sadece  hayatta  kalmaya  çalışıyordu  ve  bunu  da  bir  çeyrek  asır  başarmıştı  o  ormanda. 

İşin  ilginç  tarafı  Hiroo  Onoda'nın  ailesi  de  ondan  çoktan  umudunu  kesmiş,  on  dört sene kadar  bir  gün  döner  diye  bekledikten  sonra  1959  yılında  kendisine  sembolik bir mezar  yapıp  adamı sembolik  olarak  gömmüşlerdi  bile.  

Evet,  Hiroo  Onoda tamamen  yalnızdı  ama  tek  başına  da  olsa  savaşa  devam  ediyordu.

Ormanda tek başına savaşan Hiroo Onoda, 1974 senesinde kaşif Norio Suzuki tarafından bulundu.

Bundan  sonrası  tam komedi...

Suzuki’nin ısrarlarına rağmen Onoda, Binbaşı Yoşimi Taniguchi’den emir almadan teslim olmayacağını belirtti.

Allahtan  Binbaşı  Yoşimi  Taniguci  hayattaydı,  her  ne  kadar  o  an  itibariyle  kırtasıyecilik  yapan  basit  bir  esnaf  idiyse  de...

Adaya gelen eski Binbaşıyı gören Onoda, “Teğmen Onoda göreve hazır, komutanım” diyerek silahını ve mermilerini teslim etti.   

Şimdi  siz  söyleyin.  Böyle  bir  millet  sevilmez  m?  

RESİMLER

1- Hiroo  Onoda-  Askerliğinin  ilk  günleri
2- Hiroo  Onoda -  Teslim  olurken
3- Hiroo Onoda  en  son  hali.  

( Biz Japonları Niçin Severiz? başlıklı yazı Sami Biber tarafından 25.01.2018 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.