AŞKIN ZEHRİ

 

Âlem bir sahnedir,  bu sahneye bu defa bir vaveyla düşer.

Sahnedeki oyuncuları gördükçe insanın feryat edip haykıra haykıra ağlaması geliyor ki. İşte o anlar bazen kendime diyorum…

Ya Rab bu sahnedeki ses dinmeyecek mi?

Buraya çıkanlar sahneden inmeyecek mi?

Öyle bir sahne ki bu sahne tertip-i meşiyyet

Yalnız görüp baktığımız bütün vakalar hakikat

Kurban olduğum sen verdin bu cana bütün ervahi

Bizim medet beklediğimiz başka kimse yok varsa sen söyle Yüce ilahi.

 

Güneşin doğmasıyla hayat denilen senaryoda  tek perdelik oyunda oynayan iki çocuk.

 Adı üstünde çocuk taptaze dupduru ışıl ışıl çakıl tanesi gözlerle oynayan iki komşu çocuğu. En sevdikleri kumlarda oynamak olduğu için sözleşir okul çıkışlarında el ele tutuşup oynamaya koşardı. Bünyamin ile Rukiye.   

Çocukların iyi anlaştıkları gibi ailelerde  çok güzel anlaşıyorlardı.  Köyün işleri peş peşe olur adam bulmak zordur o zamanlarda. Harman zamanı, orak zamanı bu iki aile birbirine yardıma giderler hiç ikiletmez birbirlerinin işlerini güle oynayarak yaparlardı. En büyük neşe kaynakları ise çocukları Bünyamin ve Rukiye’ydi.

Günler günleri aylar ayları kovaladı iki dost aile bir baktılar ki çocukları genç kız ve delikanlı olmuş birbirlerine muhabbetleri hala aynı sıcaklıkta devam ediyorlardı. Bu iki aile çok sık görüştükleri için çocuklarının çok iyi arkadaş olduğunu düşünüyorlardı. Oysa bu iki genç gizli bir sevda ile birbirlerine aşık olmuşlar ancak her ikisi de diğerine bir türlü itiraf edememişti.

Rukiye köyün en güzel kızı olmuş tüm köy delikanlılarının dikkatini çekmektedir. Bünyamin duygularını söyleyemediğinden geceleri uyku nedir bilmez hale gelir. Her gün çeşmeye kızların gittiğini görür gizliden gizliye Rukiye’yi takip eder. Gönlünün bir başkasında olup olmadığını merak etmektedir.

Genç kız ve delikanlıların buluşma yeridir köy çeşmesi birbirine sevdalılar orada buluşur. Su doldururken bakışır, bazen konuşur birbirlerine hediye verirler. Ama günlerce seyrettiği Rukiye sessizce suyunu doldurup ona bakanlara yönünü bile dönmeden evin yoluna düşer. Bu çok hoşuna gitmiştir Bünyamin’in kuş gibi rahatlar. “Demek ki gönlü boş… Acaba” içinde cevapsız sorular gittikçe büyür. Şaka ile  birkaç kez takılmıştır Rukiye’ye ama Rukiye kızarıp kaçmış hiçbir şey dememiştir.

 Oturup bir mektup yazar o gece bunu bugün çeşmede vereceğim diye heyecandan uyuyamaz. Sabahı zor eder. Çeşmenin başına Rukiye’den önce gitmiştir.  Rukiye Bünyamin’i görünce şaşırır. Aslında uzun zamandır gizliden gizliye onu takip ettiğinin farkındadır da anasıgiller takip et dedi diye açığa vurmamıştır. Bünyamin’in yanaklarını al basmıştır.

– Rukiye şunu al hele!

Diyerek koşarcasına  gider.

Aman Allah'ım Aman Allah'ım Rukiye nasıl heyecanlanmış tır. Titreyerek elindekine bakar. Nerede okuyacaktır bunu eve gitmeden şuracıkta okumak için can atar ama birilerinin görmesinden korkar. Gözünü açtığından beri Bünyamin’i görmüştür. Başka bir göz onun gözüne baksın hiç istememiştir. Yüreği kanatlanmış ayaklarına takılmıştır sanki. O kadar hızlı adımlarla eve gidip odasına çıkar ki kendisi bile şaşırmıştır.

Elleri titreyerek mektubu açar

“Canımın goncası, yüreğimin  eliyle yazıyorum sana bu satırları. Kendimi bildim bileli gönlümün aktığı yüreğimin titrediği tek sen oldun. Süslü laflar edemem. Beni sevde diyemem sana. Bunları yüzüne söylemek isterdim ancak beni geri çevirir biz arkadaşız dersin diye yazayım istedim. Şayet seninde bende gönlün var ise benimle evlenir misin? Cevabını sabırsızlıkla bekliyor olacağım. Çeşmenin orada ki taşın altına bırakacağın mektubu sabırsızlıkla bekliyorum. Eğer cevabın hayır olursa bir daha bu konuyu hiç açmayacağımdan, bağrıma taş basacağımdan emin ol.” 

Rukiye aşkının karşılıksız olmadığını öğrenince heyecanı sevinci bir kat daha arttı. Akşam yemeğine yardım etmek için annesinin yanına gitti. Annesi kızının al al olan yanaklarına baktı. Hafifçe gülümsedi. Ama hiçbir şey demedi. Ana yüreği bir şeyler seziyordu ama kızının ona açılmasını bekliyordu.

Rukiye mektup yazmadı. Onun yerine cevabı kendisi söyleyecekti. Gece yıldızları seyrederek uyumaya çalıştı. Sabah olduğunda evin işlerini yapıp her zaman ki saatte çeşmeye gitti. Özellikle oyalandı ki Bünyamin taşın altına bakarken onu orada bekliyor olacaktı.

 – Bünyamin, taşın altını kaldırma. Annene söyle annemle konuşsun. Ben sana nasıl hayır derim.

Öylece kalakaldılar.

Bünyamin başı döndü yine sendeledi. Çocukluğundan beri baş dönmesi bir türlü geçmemiş, ara ara böyle başı dönerdi.

Rukiye onun düzelmesini bekledi. Testiyi aldığında yine başının döndüğünü fark etti.

 -  İyi misin?

Kafasını sallayınca testisini alıp gitmek üzereyken Bünyamin’in çeşmenin başına yıkılıverdiğini gördü.

Şimdiye kadar hiç böyle olmamıştı. Elinden tutmak için elindeki testiyi bırakıp öyle koştu ki yetişip elini tutamadı.

  Fakat bu yıkılış öyle bir yıkılıştı ki sanki Toros Dağları çökmüştü. Sanki kayalar cehennem çukurunun içine yıkılmış gibiydi. Bünyamin düşerken başını çeşmenin taşına vurmuş kan akmaya başlamıştı. Rukiye bunu görünce korkuyla köye doğru koşmaya başladı. Rukiyelerin evi çeşmeye çok yakındı. Koşarak eve gitmeye bir taraftan avaz avaz 

- Anne anneeee koşunn Bünyamin  düştü

Diye bağırıyor yüreğinin yangınıyla ağlıyordu. Onun bu feryadını duyan tüm komşular koşup çeşmenin başına gitmişlerdi. Kim akıl etti bilmiyordu bile ama biraz sonra ambulans geldi. Kontrolleri yapıldı. Hemen hastaneye kaldırılması gerekiyordu. Ambulansın arkasından gözü yaşlı kalakaldı Rukiye.

 – Anne ne olur bizde gidelim.

Kızının halini fark eden annesi, babasına diyerek onlarda hastaneye gittiler.

İlk kontrolleri yapıldıktan sonra doktorlar babasını sordular. Bünyamin’in babası orada zaten sabırsızlıkla bekliyordu. 

– Durumu nasıl doktor bey.

 Rukiye  bembeyaz bir yüzle Reşit amcasının yanında duruyor. Doktorun vereceği haberi bekliyordu.

 – Doktor bey iyi değil mi?

Doktor ne diyeceğini bilemez bir halde ikisinin de yüzüne baktı. İçerde yatan gencecik delikanlıydı. Hayalleri vardı ve bu hayaller…

–İyi merak etmeyin. Ancak artık göremeyecek.

Dünya bir an dönmeyi bıraktı. Reşit amca yere yığılıverdi. Rukiye’nin gözlerinden yaşlar adeta fışkırıyordu. Bir daha çakır gözleriyle baktığında Rukiye’nin ona aşkla baktığını göremeyecek, lüle lüle saçlarını savurduğunda söylediği türküleri söyleyemeyecekti. Rukiye ateşlerin içinde yürüyordu adeta. Tüm benliğini saran yakan bir acıyla ağlıyor ağlıyor ağlıyordu.

Dudaklarından


Yüreğimde kor kor  yanan sevdiğim

Gözlerime bakıp gülemez misin?

Beş vakit ismi mi anan sevdiğim

Şu köşeden çıkıp gelemez misin?

 

Kalk hadi zamana dur diyelim biz

Tükürseler bile nur diyelim biz

Kadere rest çekip vur diyelim biz

Beni şimdi görsen bilemez misin?

 

Ne gelirse Hak'tan şükür demeli

Elden bir şey gelmez böyle temeli

Kadir Mevla’m baştan yazsa ameli

Sen beni Allah’tan dilemez misin?

Dökülüverdi.

Herkesten kaçar hastanenin en ücra köşesine. Ağladığını yıkıldığını kimseler görmesin ister. Çocukluğundan beri aşık olduğu Bünyamin’i onu bir daha göremeyecekti. Bir bir anıları gelir aklına. Koşturmaları ona sevgi ile bakan gözleri. Işıl ışıl yanardı ona seslendiğinde. Rukiye’nin halleri Bünyamin’in annesinin dikkatini çeker. İkisi de söylemese de Bünyamin’in Rukiye’ye sevdalı olduğunu annesi anlamıştır.

– Gel hele kızım öyle yıkılma şöyle yanıma gel. Hadi odaya alacaklarmış bizde gidelim.

Bünyamin sargılar içindedir. Hastanede bir süre yatacağını söylerler. Yanında kimsenin kalmasına gerek yok diyerek doktor hepsini yollar.

Birkaç gün sonra sargılar açıldığında gerçeği söylerler. Bünyamin yıkılmıştır. Dünyayı görememekten değil, bir daha Rukiye’yi göremeyeceğini düşünür. Beraber yürüdükleri yollarda yeşil ağaçları, kır çiçeklerini kendisine baktığını gördüğü zaman gülerek baktığında gözlerini kaçıran hallerini göremeyecektir. Taburcu olur. Eve geldiğinde kimse ile görüşmek istemez içine kapanır. Günler günleri kovalar. Rukiye’yi özler özledikçe göremeyeceğini bilmek onu eritir. Rukiye’nin de farkı yoktur. Günden güne erimekte tükenmektedir adeta. Bünyaminlere her gittiğinde görememiştir onu. Onunla konuşmaya öyle ihtiyacı vardır ki. Ama Bünyamin zifir karanlık dünyasında tek başına kalmak istemektedir.  Bünyamin bu karanlık dünyanın içine çekmek istemediği için Rukiye görüşmez.

Rukiye’yi başka köylerden ve kendi köyünden de isteyenler olmuş ama Rukiye hepsine hayır demiştir. Bünyamin elinde değnek ile dışarı çıkmaya başlamıştır. Çok uzaklaşmaz evlerinden ama Rukiye onu camdan gizli gizli seyreder.

Bir iki gün böyle evin etrafında gezindiğin de Rukiye’de dışarı çıkıp yakınlaşmadan seyreder. Bir gün ayağı takılır yere düşer. Rukiye koşar tutup kaldırmak ister.

 – Bırak beni yardıma ihtiyacım yok.

 – Ben Rukiye Bünyamin.

– Çek git başımdan

Diyerek Rukiye’yi kovar.

Rukiye bu duruma iyice üzülür. İçin için yanar. Derdini kimselere dökemez gittikçe zayıflamaya başlamıştır. Günlerce Rukiye Bünyamin’i kollar. Her çıktığında sessizce onu takip eder. Ne zaman yaklaşmaya kalksa her seferinde kovulur. Ama yılmaz. Takip etmeye devam eder. Ama bu durumun böyle devam etmemesi gerektiğini düşünür. Bünyamin hastaneden çıktıktan sonra hiç kontrole gitmemiştir. İçi içini yemiştir Rukiye’nin bu duruma dayanamaz ve doktora gitmeye karar verir. Ertesi gün şehir dolmuşuna binerek hastanenin yolunu tutar ve doktoru bulur. Doktora durumu anlatır. Çare olup olmadığını merak ettiğini söylediğinde, doktor şöyle bir bakarak

– Sen neden bu kadar merak ediyorsun bu genci kızım.

Rukiye gözyaşları içinde düştüğü gün kendisine evlenme teklif ettiğini ama şimdi onunla bile konuşmadığını, tatlı sözlerini duyamadığını her seferinde onu kovduğunu anlatmış. Bünyamin’in iyi olması için ne gerekiyorsa yapacağını mutlaka bir çaresi olmalı bana söyleyin diye yalvararak ağlamaya başlamıştır. Doktor genç kızın haline acıyarak, aşkın büyüklüğünü bir kez daha anlamış ve usulca kıza.

– Bunun tek çaresi kornea  nakli

Kızın anlamadığını fark edince “yani göz nakli” deyiverdi.

Rukiye ne diyeceğini bilemez bir halde köye dönmek hastaneden ayrılır. Doktora benim gözümü alın demiştir demesine ama bunu ailesine nasıl anlatacaktır. Evet artık sevdiğinin onu görmesi için bir çare vardır. Evet evet sonunda görebilecektir. Dolmuşa bindiğinde bile aklı doktorun dediklerindedir. Ailesini ikna etmek için ne yapacağını düşünerek köye varmıştır bile.   

Eve geldiğinde durumu annesine babasına anlatır. Annesinin tepkisi çok sert olur.

-Hayır!  Gençliğini soldurmana izin veremem.

– Anne Bünyamin’de aynısını benim için yapardı. Hem iki tane gözüm var. Biri bana yeter biri de ona. Neden böyle bir imkânımız varken ikimiz birden kör olalım. Anne onun görmediği her gün bende görmüyorum.

Annesi kızının saçlarını okşar, bağrına basar. Rukiye köyün en güzel kızıdır. Selvi gibi boyu, ceylan gibi bakışları vardır. Tüm bekâr oğlu olan annelerin imrenerek gelin etmek istedikleri bir genç kızdır. Yüzünün güzelliği bir yana huyu da çok güzeldir. Su gibi durudur. Verdiği karara ailesini tam olmasa bile ikna etmişti. Şimdi sırada Bünyamin’in babası vardı. Bünyamin’in babası öğretmendi. Sanılanın aksine iki gencin birbiri arasında ki muhabbeti fark etmiş. Onlara açılmaları için zamana bırakmıştı. Rukiye’nin oğluna olan düşkünlüğünün onun dışarı çıktığında sessizce onu korumak için etrafında döndüğünün farkındaydı. Gerçekten çok iyi bir kızdı Rukiye. Onunla konuşmak istediğini duyduğunda kabul etti. Rukiye hastaneyi doktorun dediklerini ve verdiği kararı anlattı.

– Sen bu kararın sonuçlarını neler getireceğini biliyor musun?

Rukiye kafa sallayarak biliyorum der. Bünyamin’in annesi bir taraftan ağlıyor oğlu için seviniyor diğer taraftan kızı gibi sevdiği ve aşkından emin olduğu Rukiye için endişeleniyordu.

 – Bak kızım sonradan pişman olacağın bir karar verme. Gençlik biter, aşk biter ne olur ne olmaz.

Ama ne dese boştur. Annesi gözlerini silerek Rukiye’ye

– Kızım o zaman nakillerden sonra sizler iyileşir iyileşmez düğününüzü yaparız.

 Rukiye annemler bilir diyerek utandığında al al olan yanaklarını tutarak evine gitmek için ayağa kalkar. Ellerini öper ve

– Her şey iyi olacak inşallah

 Ertesi gün tekrar hastaneye giderek

  -Doktor bey benim gözümü Bünyamin’e nakleder misiniz? Ben bağış yapmak istiyorum.

 Ailesinin karşı çıkmasına rağmen aşkına gözünü verip onun dünyayı görmesini sağlamaya karar vermiştir.  

Bir dizi tahlil ve tetkikler yapılır. “Size haber vereceğiz” diyerek doktorlar gönderirler.

 Babası Bünyamin’e olanları bir bir anlatır.

 – Kime sordunuz da kabul ettiniz. Benim sadakaya ihtiyacım yok.

Hastaneden çıkan Rukiye sevinçlidir. Doktor ümitvari konuşmuştur. Müjde vermek istiyordur. Kavuşacaklardır sonunda.

– Bünyamin

Rukiye’nin sesini duyunca babası daha önceden olayları anlattığı için ağır sözler söylemeye bağırmaya başlar. Yanına bile yaklaşmasına izin vermeden kovar kızı.   

Gün gelir çatar. Annesinin babasının ısrarına dayanamaz hastaneye yatar. Rukiye yan odada konuşulanları anlamasa da sesini duyar Bünyamin’in gelmiştir içi rahatlar. Zor ve uzun bir ameliyattan sonra ikisinin de sargıları açılacaktır.

Doktorlar önce Bünyamin’in sargılarını açmaya karar verirler. Yavaş yavaş açarlar. Herkes pür dikkat onu seyrediyor vereceği tepkiyi bekliyorlardı.

 – Önce karaltılar göreceksin. Sonra yavaş yavaş netleşecek birkaç dakika içinde. Görüyor musun bizleri?

Hayat yine bir perdelik oyun için perdelerini açmıştır. Bu sefer senarist başka şeyler yazacaktır. Mevla’m neylerse güzel eyler.

Rukiye’nin ailesi de sargılar açılırken ağladıklarını belli etmemeye çalışmışlar kızlarını öperek geçmiş olsun dileklerini iletmişlerdi. Tabi ki Bünyamin’in annesi ile babası da koşarak onların yanına gelmiş. Annesi Bünyamin’in gördüğünü ‘iyileşsinler düğün kuralım ne dersiniz’ diyerek sevinçlerine sevinç katmak istediklerini söyleyerek birbirlerine sarılıp ağlaşmışlardır. 

– Ağlamayın artık bakın Bünyamin’in görüyor tek göz ona da bana da yeter.

On gün hastanede yattılar. Rukiye hep bekledi kapı açılsın onu görmeye gelsin. Saçlarını okşasın. Ya da en azından “nasılsın” desin. Ama hiç gelmedi Bünyamin…

Taburcu olurlar. Köyde hazırlıklar başlamıştır bile. Sağlıklarına kavuşmalarını beklerler. Bünyamin çabuk toparlamaya başlasa da Rukiye gün geçtikçe solmaya başlamıştır. Doktor kontrollerinde bir sorun yoktur ama aslında Bünyamin’in uzaklığı, soğukluğu onu hasta etmektedir. Düğün dernek kurulur evlenirler. Yıllar yılları takip eder. Ama aradaki mesafe gittikçe büyür. Rukiye günden güne solar. O güzeller güzeli kızın yerinde yeller esmektedir artık. İki tane çocukları vardır. Ancak Bünyamin alakasız ilgisiz ve sorumsuzdur. Evle onlarla ilgilenmemekte gece hayatına alkole, kumar oynamayla günlerini gün etmektedir.

Sevdası uğruna gözünü düşünmeden verdiği Bünyamin gitmiştir. Evlendiği günden beri bir gün sevgi dolu tek bir söz söylememiş onu hep aşalamıştır. Köydekiler Bünyamin’in şehirde bir kadınla beraber olduklarını aralarında konuşmaya başlamışlardır. Rukiye duymasın diye kimse ona söylemez zira kadının onun için gözünden bile vazgeçtiğini, güzelliğinin gittikçe solduğunu soldukça Bünyamin’in gözünün dışarıya döndüğünü fark etmişlerdir. Bir gün arkadaşı dayanamayarak kızı uyarır. Çocuklarını alıp şehir otobüsüne biner. Tarif edilen yere gittiklerinde barın kapısının önünde Bünyamin’i sarışın oldukça dekolte giyinen bir kadınla  görürler. Çocuklarını köşede bırakır. Siz bekleyin hele.

– Bünyamin

Kafasını kaldırıp sese doğru bakar. Bakmasına ama hiç sanki kim var burada bu içkili mekanların ortasında işin ne bile demez. Yanında ki kadın kıkırdayarak

– Karın mı yoksa?

Evet der gibi başını sallar. Kadın sıkıca koluna sarılır

-  Kovalamayacak mısın yav şunu tepemizde.

Bunu duyunca Rukiye’nin tepesinden kaynar sular dökülür. Gök kubbe çatlar, yer yarılır da bir yerlere sığamaz. Eve gitmelidir eve….Çocuklarının yanına koşarak gider ellerinden tutar.

 – Anne babam niye gelmiyor.

 – Babanız değil o yürüyün.

Günler günleri takip eder. Yediği dayakların morlukları daha geçmemiştir. Her gün içki içip geldikten sonra bir ömrü senin gibi biriyle geçirmek zorunda mıyım diyerek Rukiye’yi dövmektedir. Yine de Rukiye sabır edip düzeleceğini yine eski mutlu günlerine döneceklerini umut eder. Hep umut eder ama düzelme de yoktur.

Günler sonra eve gelmek aklına gelir Bünyamin’in ne yapmışlardır ne yemişlerdir aklına bile getirmez. Sabahın üçünde kapıyı tekmeleyerek açar.

– Kalk lan karı açım ben sofra kur.

Evde kuru ekmek bile yoktur. Bunu deyince Rukiye elinde su dolu bardağı kafasına fırlatır. Çocuklar sese uyanır ağlaşmaya başlarlar. İçkinin verdiği taşkınlıkla mutfaktan kaptığı bıçağı koluna saplar.

– Yapma! Çocukları yatırıyım ne olur. Zaten saatlerdir ateşler içinde yanıyor evladım.

Daha lafını bitirmeden ateşli olan Ertuğrul’un annesinin yanına gelmek isterken yerdeki cam kırıklarının ayağına battığını gördü ayakları kanamaya başlayan çocuk bir taraftan ağlıyor bir taraftan annesinin dayak yememesi için üstüne kapanmaya çalışıyordu. Ortalık kan revan olmuştur. Bünyamin sallanarak evden çıkıp gider.

Sesi duyan konu komşu ana oğulu hastaneye götürür. Kendini hiç düşünmez Rukiye

 - Oğlum oğlum çok ateşli üç gündür düşmedi ateşi

Der ve bayılır. Kendine geldiğinde oğlunun yan tarafta yattığını görür. Kolunda serum yaraları sarılmış oğlunun yüzü bembeyazdır. Ayağa kalkmaya çalışır. Doktor eliyle omzuna dokunur.

– Dur hele  

- Oğlum nasıl neyi var.

– Menenjit olmuş oğlunuz.

Ben iyiyim beni bırakın oğlumu alıp gitmek istiyorum. Ne hastaneye verecek paraları vardı nede ilaç alacak ikisinin de yaralarını sarılması lazımdı. Oğlu için hemşireler sargı bezi ve pamuk verdiler ayaklarını ara ara temizleyip sarın dediler.

Çocuğu alarak dışarı çıktı hastanenin orada ki çöp bidonlarında atılmış bezler buldu. Temize benziyorlar kullanırım diyerek aldı. Doktor bıçak yaralarını sorduysa da Bünyamin’i tutuklarlar diyerek bir şey söylememiş ayağım kaydı bıçak elimdeydi gibi bahanelerle polise bir şey söylememişti.

Küçük oğlu köyde oynarken düşmüş ayağına kıymık batmış diyerek oradaki yaşlı kadınlar koca karı ilaçları ile geçiştirmişlerdi. Ama çocuğun bacağı morarmaya başlamıştı. Bünyamin bu zaman zarfında eve hiç gelmemişti. Hastanenin çöplüğünden aldığı sargı bezleri ile oğlunun ve kendi kolunun yaralarını iyi etmeye çalışsa da fayda vermiyordu. Büyük oğlu yine ateşler içinde yanmaya başlamış hastaneye bir gece zor yetiştirmişlerdir.

 – Doktor bey neden yine ateşlendi.

– Hastanede kalmalı. Evde bakımsız kalmış.

–Param yok nasıl bırakırım.

Doktor omzuna dokunarak “masrafları hastane karşılayacak”

Rukiye ağlayarak eve döner, dönmesine ama diğer oğlunun bacağının çok ağrıdığını bu nedenle köydeki çıkıkçının sardığını söylerler. Rukiye’nin bıçaklanan kolu da iyice morarmaya başlamıştır. Ertesi gün küçük oğlunu alıp, hastaneye ziyarete giderler. Birkaç kıyafet de götürmüştür yanında. İçeri girdiklerinde doktorların hemşirelerin hareketleri dikkatlerini çeker. Telaşlıdırlar.  Koşarak oğlunun yanına çıkar. İçeri girmesine izin vermezler.



–Dışarda bekleyin


Beklerken bir doktor küçük oğlunun ayağını fark eder. Eğilerek saçlarını okşar “uf mu oldu ayağın gel bakalım” kadın daha bir şey diyemeden çocuğu alır içeri geçerler. Kafasını kaldırdığında Rukiye’nin kolunun morluğunu görür. Oğlana baktıktan sonra kadının kolunun da röntgenin çekilmesini söyler. İtiraz bile edemezler. İkisinin de aslında hali iyi değildir. Rukiye ağrıdan uyuyamaz haldedir ancak çocuklarının hastalıklarının düzelmesi onun için daha önemlidir.


Oğlunun bacağı ve kendi kolu kangren olmuştur. Yaraya bakılmadığı için iltihap ilerlemiş ve kemikler çürümüş eğer kesilmezse tüm vücuda yayılır diyen doktor ameliyat olmanız lazım acil diyerek yanlarından ayrılmıştır.




Büyük oğlunun yanına girmek istemiş tedavisi sürüyor diyerek içeri alınmamıştır. Küçük oğlunu ve rukiye  ameliyat için hazırlamışlar Bünyamin'e haber salmıştır. Bir gözü kapıdadır ama ne gelen vardır ne de soran.


Acil olarak ameliyata alırlar. İki oğlu ile hastanede perişandır. Köyden gelen gidenlere Bünyamin’i sorar ama kimse haber almamıştır. Eve gelmemiştir Bünyamin o günden sonra. Sadece muhtar babasının tarlasını sattığını söyler. Bir tarla vardı işe yarar ona da mı göz dikti diye düşünür.


Amaliyattan çıkarlar rukiyenin kolu ve küçük oğlunun bacağı kesilmiştir 

Rukiye kendine gelir hemen büyük oğlu nu sorar hemşeriye 


Büyük oğlunun odasının kapısının aralık olduğunu görür sevinir. İçeri bakar. Yatak boştur.


 – Hemşire hanım oğlum nerede


Hemşire oğulları ve kendisi ile çok ilgilenmiştir. Onların garibanlıkları arayıp soranlarının olmaması onu üzmektedir. Bu haberi ona nasıl vereceğini düşünürken doktor gelir.


– Metin ol kızım. Rabbim diğer evladına uzun ömür versin! 

Oğlunuz hakkın rahmetine kavuştu der.


Hastane koridorları bir annenin acı feryadıyla yıkılır adeta.


Küçük oğlum nerde 

 oğlunun ameliyattan ne zaman çıkacağını sorup durmaktadır. Doktorlar bu kadına nasıl diyeceğiz der gibi birbirlerine bakmakta ve susmaktadır. Ama saatler ilerledikçe acısı çoğalmakta büyük oğlunun acısının yanına küçük oğlundan haber alamama da eklenince katlanılır bir acı olmaktan çıkmaktadır.

Küçük oğluda amaliyat masasında kalmış o da hakkın rahmetine kavuşmuştur 

– Neredesin Bünyamin neredesin.


Hala onları bu hale getiren kocasının gelip ona destek olmasını ummaktadır. Oysa Bünyamin onun için yazılan ayrı bir senaryoda rol oynamaktadır. Doktorun yanına yaşlı gözlerle yaklaştığını görünce irkildi. –cenazelerni  götürebilirsin istersen kızım ben defin işlerini hazır ederim der 


 – Allahımmmm bu nasıl kader kendi kolu yok. Ogullarını kara toprak onun yerine bağrına basacak bu nasıl bir acı.

Rukiye cenazeleri bu gün götürmek ister hiç olmazsa bir günde evinde misafir etmek ister .


Feryadı dağı taşı deler. Canından can gitmiştir.      Cenaze arabasına cenazeler yüklerler. Köyün yolunu tutarlar.  Yağmur adeta gözyaşları ile yarışmaktadır. Ağlar ağlar yağar yağar. Büyük oğllarını kaybetmiş bir anne kendisinin ise kanaması vardır. Ama kendi acısı umurunda bile değildir.


 Köye varıp sabah olmasını beklerler. Birden bir tıkırtı olur dışarda  orda ne olduğunu anlamak için kapının önüne çıkar. Ayağı bir şeye takılır. Şöyle karanlıkta iter bir şeyin düştüğünü görür ayın ışığında

Yerde yatan bir insandı insan cesedi 

Yanına varır hafifçe sırt üstü yatan cesedi çevirir bu sevdiği çocuklarının babası bünyamindi 

Avuçlarını sıkmış yıllar 

 elinde. Bünyamin’e verdiği mendildir. Kumar borcu yüzünden öldürmüşler kapısının önüne atmışlardır .



– Bünyamin aşkım ses ver Bünyamin


Sallıyor titretiyor kaldırmaya çalışıyor ama hiçbir hareket yok. Eve götürmeye çalışıyor ama külçe gibi ağırlaşmış bir gram yerinden oynatamıyor du tek kolu ile ne yapa bilirdi üstüne bir şey örtmek için mutfağa gittiğinde masanın üstünde bıçağı görür 


Eski günleri düşündü o oynadıgı yıllarını Bünyamin’le bakışarak seviştiği günleri. Ne güzel günlerdi. Aşk dolu mektubunu aldı raftan öptü kokladı.  eline aldığı bıçağı tam da yüreğine sapladı.

Bir ailenin hüzünlü hikayesi böyle sona erdi dördünüde bir aile mezarlığına gömdüler


Aşk neydi bir fincanın içine saklanmış zehir miydi yoksa?

 

Ihlamur ağacına şehametli sözleri

Bağla diyorsun amma bağlarım anlatamam

Işıl ışıl yanarken gecelerin gözleri

Ağla diyorsun amma ağlarım anlatamam 

 

Sırmalı bir keseye topladığım taşları

Rahvan atlara vurup götürdüğüm düşleri

Gönlümün kafesinde kanat çırpan kuşları

Eğle diyorsun amma eğlerim anlatamam 

 

Aşkın ateşi söndü küllerimi üşüttüm

Dallarım yetim kaldı güllerimi üşüttüm

Dağların eteğinde yellerimi üşüttüm

Çağla diyorsun amma çağlarım anlatamam

 

Kimi görsem yollarda ben gibi sürünüyor

Sahte bir gülücüğe maralım bürünüyor

Ciğerimin yarası dışardan görünüyor

Dağla diyorsun amma dağlarım anlatamam

 

Allah'ın rahmetine el açıp sığınarak

Kollarım bir gül dalı ellerim iki yaprak

Dua ettim gönülden el açtım utanarak

Söyle diyorsun amma söylerim anlatamam

 

( Aşkın Zehri başlıklı yazı Harun Yıldırım tarafından 26.01.2018 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.