Sözcükler dikiyorum içime,
İçimin bentlerinde kayışlar kopuk,
Sürüldüğüm gönüllerde
Aykırı sancılarım var
Ve ihya edildiğim değil de,
Bir zamanlar
İhlal edilen sevgimin düşmüşken
peşine.
Kor acıların girizgâhındayım;
Yanık türkülerin de azabındayım
Kâh yaşıyorum kâh araftayım;
Kaynakçam hüzün ve aşk,
Demediğim ne ise de kefilim
Yaram azdıkça
Ben aşkı azığa aldıkça
Salkım saçak rüyaların
Dikenli yollarında
Mahşerin tutsağı
Gönül fermanım.
Ölümle aşk arasında bir seçim
Yapmalıyım madem
Ölümüne sevdiğim değil mi
O rayihası,
Mezarımı kazdığım her şiirden
Başımı dayadığım her ölümlü imgede
Mücbir sebeplerle yalıtılmışlığım,
Gönül gözümün torbasında
Biriken nemi görmeden ahvalim
Sızmalıyım sabaha varmadan
Aslında vardığım son yakasın
İstanbul kokan sevgili.
Zaman ve aşk fukarası hangi garipse
Toz olsun gözümün önünden,
Zarfları olmayan mektupların
Ve yanlı aşkların da mezarını kazmalı
Sebepsiz ve acilen
Üstelik körelen zihniyetlerde
Su yüzüne çıkan
İhlali yüreğin nasıl ki bir erdem
Zalimin ve şerefsizin dilinde
Vakur bir mazlum nasıl olur da
Düşer dillere demenin hicabı
Görünmezliğin ve aşkın kitabını yazan
Şu sefil benliğime.
Haydi, düş yollara
Asla düşmesin başın öne yeter ki
Hem,
Ölürüm senin yerine:
Unutmadan,
Söylemeden geçemeyeceğim
Hangi fetvayı sunsam da nezdinde
Evrenin ve bilinmezin?
Hele ki iki yakası şiirin
Ve şehrin
Gelmez iken bir araya…
Öyle ya;
Ne yakamdasın ne de arkamda
Dilediğin kadar sus sen
Elbet ölüm aklayacak
Bu mazlum aşkı.