HATIRA DEFTERİNDEN BİR YAPRAK
Ahmet
AYAZ
Gaziantep Ekspres Gazetesi 30 Ocak 2018
………………………………………………..
Bugün size biraz havadan sudan, biraz da, ilkokul yıllarımın kenarından
kıyısından bir kesit sunacağım. İnşallah başınızı ağrıtıp, canınızı sıkmam
kanaatindeyim. Okumak, yazmak bende bir yaşam biçimidir. Doğuşumda,
yaradılışımda olduğu kanaatindeyim. Çocukluk
arkadaşım ve manevi kardeşim Mehmet Şevket İspir diyor ki, “Çalıştın,
çabaladın, bir yerlere geldin, Şimdi takdire şayansın” diyor. Takdire şayansın
sözünü Burhan Özdemir arkadaşımdan da duymuştum. Sağ olsunlar. Rahmetli kardeşim Abuzer Ayaz da, derdi ki; “Çabalarsın,
çarığı yırtarsın. Kabiliyet yoksa, içinizde bir şeyler yoksa” derdi. Ben
çalışıp çabalayanları da gördüm. Edebi değeri ve sanatsal değeri olmayan matbaa
baskılarını, anlayana veya anlamayana bayram şekeri gibi dağıtanları da gördüm.
Acaba bu matbaa baskısını açıp da içine kim bakar diye düşünmeden. Ben Rahmetli
Kardeşim Abuzer Ayaz’ın dediğine katılıyorum. Çünkü ben bir yerlere varmak
için, çalışıp çabalamadım. Bir yerlere varmak da, aklımın ucundan bile geçmedi.
Sadece duygularımı düşüncelerimi kaleme almak ile yetindim. Hayatta
karşılaştığım olumlu, olumsuz olaylar kalemime malzeme oldu. Askeri okulu gözden kaybettiğimi hiç
unutamam. Bu gibi olumsuzlukların üzerine kendime hep teselli aradım. İşte bu teselliyi okumakta, yazmakta buldum.
Düşünebiliyor musunuz? Ben 1. Sınıfta
iken, öğretmenimiz Mustafa Güneş Bey’in 5. sınıflara verdiği kompozisyon
ödevini yapıyordum. Taaa o zaman Mustafa
Güneş Bey, benim için “Geleceğin şairi ve yazarıdır” demişti. Tabii ki ben öğretmenimin ne demek istediğini
anlamadığım için, Mehmet Kont
ağabeyime sormuştum. O, öğretmenimizin ne demek istediğini “Büyürsen anlarsın” Demişti.
Yakacık Köyünde bir eski köy evinde ilkokula başlamıştım. Daha okulun yapımı tamam
olmadığından. Bir ay sonra bir Mehmet
Polat isimli arkadaşımız okula kaydını yaptırıp geldi. Kontların yeğeni
imiş. Babası da, baba tarafından akrabam oluyormuş. Nereden, nasıl bir akrabam
olduğunu da bilemiyorum. Ben nasıl yıldırım hızı ile ders çalışıyorsam, Polat
da peşimden yıldırım hızı ile gelirken, babası şehre göçtü. Ben O
zamanlar öğretmenimden 2. sınıfların
ödevini istiyordum. Öğretmenim gülerek zaten 2. sınıfa geçeceksin, Ahmet biraz
sabırlı ol diyordu. Fakat, gözlerimin bozuk olduğundan hiçbir zaman okulda
karatahtayı göremedim. Tahtaya körler gibi
baktım. Yüce Allah’a sitem ederdim. Zaman zaman Allaha sitemim,
şiirlerime de yansımaktadır. Şunun da farkındayım ki. Allah beni insan olarak
yaratmış. İnsan kılıklı, insan artığı olarak yaratmamış. Tamı tamına insan
olarak yaratmış. Bu bakımdan da Allaha şükürler olsun diyorum.
Şiirdeki, edebiyatta ki yerimden söz etmeyeceğim. Çünkü övünmeyi sevmem.
Bilenler zaten biliyorlar. Gazi Şehrin bir evladı olarak, Gazi Şehrime minnettarım. Her yerde ve her zaman
bu şehrin kıymet bilenleri ile
karşılaştım. Saygıdeğer okurlarım; Biraz ilkokula başladığım yıllara
deyindim. Edebiyatın kıyısından kenarından geçtim. Yukarıda da dediğim
gibi.Aklıma şimdi geldi. Bunu da söylemeden geçemeyeceğim. Rahmetli aşık
Veyseli Cumhurbaşkanımız Cevdet Sunay ziyaret ettiğinde Veysel Baba,
cumhurbaşkanımıza şunu söyledi. “ Balı kaşıkla yemişler, bana da tabaktaki
bulaşık kalmış. Ancak parmağımı çalıp bulaşığını yaladım” Dedi. Fakat günümüzde
tabağın bulaşığını bile yalamadan, kaşıkla bal yediklerini sanan ahmaklar var.
Bunlar tükenmez, bitmez. Yunus “İlim kendini bilmektir. Sen kendini bilmezsen,
nice okumaktır” Demiş. Allaha şükürler olsun. Ben kendimi biliyorum. Kendini
bilmeyenlere de sözüm yoktur.
Saygı değer okurlarım; Bugünlük de bu kadar. Gelecek sohbet yazımda
buluşmak dileği ile hoşca ve dostça
kalınız. En güzel ve mutluluk dolu günler,
hep ve hepimizin olsun diyorum.