DİĞER YILDIZLARDA YAŞAM OLDUĞUNA DAİR
AYETLER;
Kâinatta tahmini 200 milyar galakside
bulunan 200 milyar yıldızın pek çoğunda aşağıdaki ayetlerde de belirtildiği
gibi hayat olduğu belirtilmektedir. Bunlar şeklen farklı dahi olsalar, bizim
gibi insanlardır. Bunlar bizden daha ileri teknolojide, bizim teknolojimize
eş ve
bizden daha geri
teknolojilere sahip yaşam olan dünyalara sahiptirler. Bu dünyalardaki gelişmişlik,
onların geçirmiş oldukları atom savaşları üzerinden geçen zamanla orantılıdır. Bu yüzden en son atom
savaşının üzerinden en uzun zaman geçen yıldızlardaki insanlar en gelişmiş
teknolojiye sahiptirler. Bu ileri teknoloji dünyalardaki insanlar
çoktan ışık ötesi hızlara sahip uzay gemileri yapmışlar ve galaksiler
arası yolculuklar yapmaktadırlar. Bu arada bizim dünyamıza da gelmektedirler.
Bazen insanlar çıplak gözlerle bizim bu UFO adını vermiş olduğumuz uzay
gemilerine şahit olmakta ve onların resimlerini çekmektedirler. Ve yine son
zamanlarda uzay alimleri bizim dünyamıza benzeyen milyonlarca uzaklıkta hayat olan yeni dünyaları keşfetmektedirler.
Dünya ilminin gözlemlerle daha yeni
vakıf olduğu bu olay, 1400 sene evvel Kur’an’ı kerimde ayetlerle bize
haber verilmiştir. Dünyamız da tarihte bu teknolojik gelişmelere şahit olunan
devirler geçirmiştir. Fakat bu medeniyetler aniden kıtaları ile beraber hiçbir
iz bırakmadan yok olmuşlardır. Bazı tarihi vesikalar bu Teorileri ilmen
doğrulamaktadır.
30 /
RUM – 26:
Ve lehu men fîs semâvâti vel ard(ardı), kullun lehu kânitûn(kânitûne).
Ve
göklerde ve yerde bulunan herkes, O'nundur. Hepsi O'na kanitindir.
22 /
HAC – 18:
E lem tera ennallâhe yescudu lehu men fis semâvâti ve men fîl ardı veş şemsu
vel kameru ven nucûmu vel cibâlu veş şeceru ved devabbu ve kesîrun minen
nâs(nâsi), ve kesîrun hakka aleyhil azâb(azâbu), ve men yuhinillâhu fe mâ lehu
min mukrim(mukrimin), innallâhe yef’alu mâ yeşâ’(yeşâu).(SECDE ÂYETİ)
Göklerde
ve yeryüzünde olan kimseler, Güneş, Ay ve yıldızlar, dağlar, ağaçlar ve
(yürüyen) hayvanlar ve insanlardan çoğu; görmüyor musun (görmedin mi) ki
Allah'a secde ediyorlar. (İnsanların) çoğunun üzerine azap hak oldu ve Allah,
kimi zayıf düşürürse (alçaltırsa) artık ona ikram eden yoktur. Muhakkak ki
Allah, dilediğini yapar.
17 /
İSRA - 55
:Ve rabbuke a’lemu bi men fîs semâvâti vel ard(ardı), ve lekad faddalnâ
ba’dan nebiyyîne alâ ba’dın ve âteynâ dâvude zebûrâ(zebûren).
Ve
Rabbin, semalarda (7 kat göklerde) ve yeryüzünde olan kimseleri iyi bilir.
Andolsun ki bir kısım nebîleri, diğerlerine üstün kıldık. Ve Davut (A.S)'a
Zebur'u verdik.
19 /
MERYEM – 93:İn
kullu men fîs semâvâti vel ardı illâ âtir rahmâni abdâ(abden).
Semalarda
ve yeryüzünde olan kimselerin hepsi, mutlaka Rahmân'a kul olarak gelecek.
16 /
NAHL – 49:
Ve lillâhi yescudu mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ardı min dâbbetin vel melâiketu
ve hum lâ yestekbirûn(yestekbirûne). (SECDE ÂYETİ)
Semalarda
olanlar ve yeryüzünde olan dabbelerin (yürüyen canlıların) hepsi ve melekler,
Allah'a secde ederler. Ve onlar, kibirlenmezler.
5 /
MAİDE - 120
Lillâhi mulkus semâvâti vel ardı ve mâ fîhin(fîhinne) ve huve alâ kulli
şey’in kadîr(kadîrun).
Göklerin,
yerin ve bunlarda bulunanların mülkü Allah'ındır. Ve O, herşeye kaadirdir.
44 /
DUHAN - 7
Rabbis semâvâti vel ardı ve mâ beynehumâ, in kuntum mûkinîn(mûkinîne).
Göklerin
ve yerin ve ikisi arasındakilerin Rabbidir. Eğer siz yakîn sahibi iseniz.
4 /
NİSA - 131
Ve lillâhi mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ard(ardı) ve lekad vassaynellezîne ûtûl
kitâbe min kablikum ve iyyâkum enittekullâh(enittekullâhe) ve in tekfurû fe
inne lillâhi mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ard(ardı) ve kânallâhu ganiyyen
hamîdâ(hamîden).
Göklerdeki
ve yerdeki herşey Allah'ındır ve andolsun ki Biz, sizden önce kitap verilenlere
de, sizlere de “takva sahibi olun” diye tavsiye ettik. Eğer inkâr ederseniz, o
zaman göklerdekiler de, yerdeki şeyler de hepsi Allah'ındır. Ve Allah, Ganî'dir
ve Hamîd'dir. Hiçbir şeye ihtiyacı olmayandır ve övgüye, hamde lâyık ol
17 /
İSRA - 55
Ve rabbuke a’lemu bi men fîs semâvâti vel ard(ardı), ve lekad faddalnâ
ba’dan nebiyyîne alâ ba’dın ve âteynâ dâvude zebûrâ(zebûren).
Ve
Rabbin, semalarda (7 kat göklerde) ve yeryüzünde olan kimseleri iyi bilir.
Andolsun ki bir kısım nebîleri, diğerlerine üstün kıldık. Ve Davut (A.S)'a
Zebur'u verdik.
19 /
MERYEM - 93
İn kullu men fîs semâvâti vel ardı illâ âtir rahmâni abdâ(abden).
Semalarda
ve yeryüzünde olan kimselerin hepsi, mutlaka Rahmân'a kul olarak gelecek.
16 /
NAHL - 49
Ve lillâhi yescudu mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ardı min dâbbetin vel melâiketu
ve hum lâ yestekbirûn(yestekbirûne). (SECDE ÂYETİ)
Semalarda
olanlar ve yeryüzünde olan dabbelerin (yürüyen canlıların) hepsi ve melekler,
Allah'a secde ederler. Ve onlar, kibirlenmezler.
30 /
RUM - 8
E ve lem yetefekkerû fî enfusihim, mâ halakallâhus semâvâti vel arda ve mâ
beynehumâ illâ bil hakkı ve ecelin musemmâ(musemmen) ve inne kesîran minen nâsi
bi likâi rabbihim le kâfirûn(kâfirûne).
Onlar,
kendi nefsleri hakkında tefekkür etmiyorlar mı (düşünmüyorlar mı)? Allah
gökleri ve yeri ve ikisinin arasındaki şeyleri ancak hak ile ve belirlenmiş bir
süre ile yarattı. Ve muhakkak ki insanların çoğu, Rab'lerine mülâki olmayı
(hayatta iken ruhlarını Allah'a ulaştırmayı) inkar edenlerdir.
30 /
RUM - 22
Ve min âyâtihî halkus semâvâti vel ardı vahtilâfu elsinetikum ve elvânikum,
inne fî zâlike le âyâtin lil âlimîn(âlimîne).
Ve
O'nun âyetlerindendir ki, gökleri ve yeri yaratmıştır ve lisanlarınız ve
renkleriniz (birbirinden) farklıdır. Muhakkak ki bunda, âlimler için mutlaka
âyetler (deliller) vardır.
20 /
TAHA - 6
Lehu mâ fis semâvâti ve mâ fîl ardı ve mâ beynehumâ ve mâ tahtes serâ.
Semalarda
ve arzda ve ikisinin arasında ve de nemli toprağın altında olanlar, O'nundur.
ve
övgüye, hamde lâyık olandır.
13 /
RAD - 15
Ve lillâhi yescudu men fis semâvâti vel ardı tav’an ve kerhen ve zilâluhum
bil guduvvi vel âsâl(âsâli). (SECDE ÂYETİ)
Yerdekiler
ve göktekiler ve onların gölgeleri, sabah akşam, isteseler de istemeseler de
Allah'a secde ederler. (Fizik vücutların gölgesi nefs ve ruhtur. Fizik vücutlar
secde edince, nefsler de secde ederler. Ruh hasletleri ile isteyerek secde eder.
Nefs, afetlerinden dolayı istemeyerek secde eder. Kişi Allah'a ulaşmayı
dilemişse, nefs tezkiyesine ulaşınca; ağırlık Allah'ın nurlarına geçer. O zaman
nefs de isteyerek secde eder.)
55 /
RAHMAN - 29
Yes’ eluhu men fis semâvâti vel ard(ardı), kulle yevmin huve fî şe’nin.
Göklerde
ve yerde olanlar, O'ndan isterler (dilerler). O hergün (her an) bir şe'n (ayrı
bir tecelli, yeni bir oluş) üzerindedir.
64 /
TEGABUN - 4
Ya’lemu mâ fîs semâvâti vel ardı ve ya’lemu mâ tusirrûne ve mâ
tu’linûn(tu’linûne), vallâhu alîmun bi zâtis sudûr(sudûri).
Göklerde
ve yerde olanları bilir. Ve gizlediklerinizi, açıkladıklarınızı bilir. Ve
Allah, sadırlarda (gönüllerde) olanı en iyi bilendir.
10 /
YUNUS - 66
E lâ inne lillâhi men fîs semâvâti ve men fîl ard(ardı), ve mâ yettebiullezîne
yed'ûne min dûnillâhi şûrekâ(şûrekâe), in yettebiûne illez zanne ve in hum illâ
yahrusûn(yahrusûne).
Semalarda
ve yeryüzünde olan kimseler muhakkak Allah'ındır, öyle değil mi? Allah'tan
başka ortaklara dua edenler (ibadet edenler) neye tâbî oluyorlar? Ancak zanna
tâbî olurlar ve onlar sadece tahmin ederler (yalan uydururlar).
37 /
SAFFAT - 5
Rabbus semâvâti vel ardı ve mâ beynehumâ ve rabbul meşârık(meşârıkı).
Göklerin,
yerin ve ikisi arasında olanların Rabbidir. Ve doğuların (da) Rabbidir.
39 /
ZUMER - 68
Ve nufiha fîs sûri fe saıka men fîs semâvâti ve men fîl ardı illâ men
şâallâh(şâallâhu), summe nufiha fîhi uhrâ fe izâhum kıyâmun
yanzurûn(yanzurûne).
Ve
sur'a üfürülmüş, Allah'ın diledikleri hariç, göklerde ve yerde olanlar
ölmüşlerdir. Sonra ona (sur'a) bir defa daha üfürüldüğü zaman onlar ayağa
kalkarak bakınırlar.
Allah razı olsun
Burhan AKSU