DİNİ “BİR UCUNDAN” YAŞAMAK APAÇIK BİR
KAYIPTIR.
22/HACC-11: Ve minen nâsi men ya’budullâhe alâ
harf(harfın), fe in asâbehu hayrunıtmeenne bih(bihî), ve in asâbethu
fitnetuninkalebe alâ vechihî, hasired dunyâ vel âhıreh(âhırete), zâlike huvel husrânul
mubîn(mubînu).
İnsanlardan
(öyle) kimseler vardır ki, Allah'a az (gönülsüz) ibadet eder. Ona bir hayır
isabet etse onunla tatmin olur. Ve bir fitne isabet etse yüz geri döner.
(Onlar), dünyada ve ahirette hüsrandadır. İşte o, apaçık hüsrandır.
İnsan
kendi dinini yaşayamaz, yaşaması gereken Allah’ın dinidir. Birçok insan,
belirli zamanlarda ibadet ederek, ara sıra Kur’an okumakla Kur’an ahlakını ve
din ahlakını yaşadıklarını zannederler. Bu kişiler genellikle nefislerinin
bencil arzularının ardına düşerek, dünyevi çıkarlarını gözeterek yaşarlar. Bu
durum, insanların kendini aldatmasından başka bir
şey değildir. Kur’an’da, Müslüman’ım diyen bu yaşam tarzını benimsemiş kimi
insanların Allah’a ‘bir ucundan ibadet ettikleri’ bildirilir: İnsanlardan kimi,
Allah’a bir ucundan ibadet eder, eğer kendisine bir hayır dokunursa, bununla
tatmin bulur ve eğer kendisine bir fitne isabet edecek olursa yüzü üstü
dönüverir. O, dünyayı da kaybetmiştir, ahireti de. İşte bu, apaçık hüsranda
olanlardır.
Cahilce,
kendi mantık örgülerine göre bir din yaşayan toplumun bireyleri, Kur’an
ahlakının gereklerini, yalnızca kişisel çıkarlarla uyumlu olduğu durumlarda
yaşarlar. Onlara göre, namaz kılmak, zekat vermek, oruç tutmak, hacca gitmek,
kelime-i şehadet getirmek yani beş şartı yerine getirmek, sabır göstermek,
tevekküllü olmak, hoşgörülü davranmak, ihtiyaç içinde olanları korumak ancak
çıkarlarla çatışmıyorsa uygulanabilir. Eğer toplum içinde takdir görülecekse,
ibadet etmek ve güzel ahlak özellikleri sergilemekte kendilerince bir sakınca
görmeyen bu kimseler, şayet toplumdan tepki alacaklarını düşünürlerse, bu dini
sorumluluklardan hiç haberleri yokmuş gibi davranırlar.
Böyle
yaşayan kişiler, ahiretin varlığına da kesin bilgiyle iman etmezler. Çünkü
yaşamlarının bir kısmını Kur’an ahlakını, geri kalanını ise dünya hayatını
yaşamaya ayırmışlardır. Hatta bazen bu kişinin gününün neredeyse 23 saati
Kur’an ahlakından uzak geçerken, dini yaşamaya ancak bir saatini ayırır. Oysa
insanın yaşamı, ölümü, ibadetleri ve kulluğu yalnızca Allah için olmalıdır.
Dünyevi
değerlere çok önem veren bu kişiler, sadece belli dönemlerde ihtiyaç içinde
olanları korumayı, yoksullara sadaka vermeyi, yardım etmeyi yeterli görürler.
Bunlar güzel ve teşvik edilmesi gereken davranışlardır. Ancak bu kişilerin
yardımlarındaki asıl amaç, genellikle toplumda ‘ hayırsever’ sıfatı
kazanabilmek ve böylece saygın bir yer elde edebilmektir.
En büyük
yanılgılarından biri ise, beş şartla dini yaşadıklarına ve Kur’an dışı
inanışlarına rağmen kendilerinin gerçek anlamda Kur’an ahlakını ve İslam’ı
yaşadıklarını öne sürmeleridir. Oysa gerçek İslam’ın yani Kur’an’daki teslim
dininin, bu insanların bidat ve zanlara dayalı emaniyye din bilgileri üzerine
kurdukları İslam yaşantılarıyla hiçbir ilgisi yoktur.
Allah razı olsun.
Burhan AKSU