Üç aylık italyaya kaçak girme cezamı çekmek için yarı açık bir ceza evine attılar ceza evinden kaçmak mümkündü ama kaçarsam mülteci kampında ki mültecilere tanınan haklardan yararlanamayacağımı ve kimlik tesbitim yapıldığında kampa değilde tekrar ülkeme gönderileceğimi tercüman eşliğinde söylemişlerdi zaten kimlik tesbitimin yapılması mümkün değildi mahkemede adım Osman soyadım gariboğlu ama hiç bir yerde kaydım kimliğim yok türkiye de bir kaydım yok türkiye den sorabilirsiniz ben türkiye de aslı Yugoslav çingenesi olan bir ailenin çocuğuyum şu anda hayatta olan bir ailemde yok akrabalarımda Allah bilir hangi memlektte çadır kurmuşlardır bilmiyorum demiştim gerçektende öyleydi üzerimde hiç birşeyim yoktu olmayan birşeyi nasıl ısbat ederler diye düşünüyordum ve bu yalanları söylemek zorundaydım O kadar çok kendimi gerçekçi bir yol izlemeye kaptırmıştımki memleketimi anamı babamı gerçekten unutmuş gibi bir halim vardı hiç aklıma bile gelmiyordu yaşadığım yerler hepsini hafızamdan silmiştim
Öyle bir haldeyken ceza evine düşmüştüm uzun bir koridorda sağlı sollu
birer ikeşer kişilik odalar vardı beni bir italyanın kovuşuna verdiler ilk gün
bir oda da beraber kalacağım Andırıyano ile tanıştım o benim dilimi bilmiyor
ben onun dilini bilmiyorum ama orda yaşamak için mecbur dillerini öğrenmem
gerekti Andırayanoya sorular soruyorum bana bişeyler öğretsin diye sorduğum
soru örneğin gösteriyordum öğrenmek istediklerimi kaşık çatal bıçak yemek su gibi
gördüğüm dokunduğum herşeyi Andırıyano da bana italyanca gösterdiğim nesnelerin
isimlerini söylüyordu bir hafta içinde bayağı kelimeler öğrendim Andırıyano
banim öğrenme kabiliyetime hayran kalmıştı ceza evi bana bir okul gibi olmuştu
günler su gibi geçiyordu inanın günlerimin yavaş geçmesini istiyordum Andırıyanoyu
çok sevmiştim nekadar karısını dövmekten ceza evine düşmüş bir adam olsa da
kendisi çok iyi bir insandı Andırıyano dan yeterince kendimi anlatacak kadar
İtalyanca öğrenmiştim hemde iki ay gibi kısa bir sürede ceza evinde hiç
sıkılmadım üç ay gibi bir süre hızla geçti iki polis geldi senin kimlik
tesbitin yapılamadı şimdi bizimle geleceksin seni mülteci kampına götüreceğiz
dediler bende tamam dedim ceza evinde başta Andırıyano olmak üzere orda tanıdığım
birkaç italyanla vedalaştım
Beni iki polis aldı mülteci kampına gütürdü geldiğim kampta küçük bir binaydı kapısında
iki görevli memur vardı bana memurlar orda kendilerinin tanıyacağı şekilde Osman
garipoğlu adıma bir kimlik doldurdular beni içeri aldılar dışarı çıkmam
kesinlikle yasaktı kampta üç beş alile ve iki kişi yalnız Almanyadan nazi zulmundan kaçan yahudiler
vardı kamp deyince öyle binlerce kişi
alacak bir kamp değildi beni o iki yalnız yahudinin kaldığı odaya verdiler yan
odalarda da çocuklu aileli yahudiler vardı onlarla beraber bir ay ım geçmişti
ve kamptaki yahudilerden almanca öğreniyordum biraz bişeyler öğrenmiştim yahudiler
Almanyada savaş olduğunu söylüyorlardı yahudilerden
bir kaç kelime Almanca öğrenene kadar almanyada neler olup bittiğinden haberim
yoktu yahudilerden öğrendim Almanyada olup biteni
tam iki ay olmuştu kamptaydım dışarı çıkamıyorum ne bir yerden haber geliyor
nede soranım vardı akibetim nasıl olcak bir bilgide yoktu kamp artık beni
sıkmıştı bir yolunu bulup mutlaka kamptan kaçmam gerektiğini anladım artık
kapıda ki görevlilerin dalgın bir anını gözetleyip duruyordum öyle müsait bir
an bulduğumda kaçmayı kafama koydum
Birgün iki kamp görevlisinin biri aileli yahudilerin odasına gitti kapı
kulubesinde oturan görevli yalnız kalmıştı baktım oda bişeylerle meşgul sırtı
kapıya dönük anında karar verdim beni görmesin diyerek eğilerek kepıdan çıktım ve
var gücümle koşarak bir sokağa girdim kapı görevlisi beni germediğinden emindim
kaçtığımı farketmeleri belki bikaç saat belki birgün alacağını
düşünüyordum vakit akşam yatsı vakti
falandı bütün gece bir yol kenarında yürüdüm kampın olduğu şehiri çıktım ve beş
on kilimetre şehirden uzaklaşmıştım sabah olmuştu aç karnına yol yürümekten
artık takatım kesilmişti yol kenarından birkaç kilometre uzakta ağaçlık bir alan
gürünüyordu oraya gidip belki meyve ağacı falan bulurum diye oraya gitmek için
yoldan ayrıldım ağaçlık alana vardım meğer orası bir çiftlikmiş bir tek katlı
büyük ev ve ahır vardı okadar çok acıkmıştımki eve gidip yiyecek istemekten
başka çarem yoktu çiftlik evinin kapısına vardığımda çiftliğin sahibi ahırdan
hayvan göpresi taşıyordu beni görünce ne
işin var burda diye sordu bende iş arıyorum buraya sormak için geldim deyince
ne iş yaparsın diye sordu ne iş olursa yaparım dedim yeterki yatacak bir oda ve
yiyecek verin dedim adam tamam burda çalışabilirsin ama fazla para veremem dedi
tamam ne verirsen ver benim kalacak yerim yok yeterki siz beni burda işe alın
dedim ve anlaştık adamın adı Basile idi ciftlikte karı koca kalıyorlardı iki
evli çocukları varmış onlarda ayda yılda bir gelirlermiş çiftliğe
iki gün basile ile beraber ahırda ve çftliğin bahçesinde çalıştık bana bir
oda vermişti besille ve karısı çok iyi insanlardı beni sevdiler ve başımdan
geçenlerin hepsini onlara anlattım benim kimliksiz bir kaçak olduğumu öğrendiler
ve gerçekçi konuştuğum için benim yanlarında çalışmama izin verdiler aradan bir
buçuk ay falan geçmişti basile den para falan istemiyordum yememe içmeme iyi
bakıyorlardı bir gün akşam üzeri çiflik evinin önünde otururken basile ye bir
kaç ay daha yanında çalışayım ondan sonra biraz harçlık ver gideyim dedim basile
dedi nereye gideçeksin burdan çıktığın an yakalanırsın seni yine kampa
götürürler hem itallayda hiç bir yer bilmiyorsun nereye gidersin dedi Almanyaya gideceğimi söyledim basile güldü ve
aklınımı yedin zaten Almanyadan isnalar kaçıyor sen oraya gitmek istiyorsun diye
ama ben almanyada savaş olmasına rağmen aklıma koymuştum Almanyaya gitmeyi
basile bana tamam sen benimle üç beş ay daha çalış sana biraz para vereyim
beraber tirene bineriz seninle almanya sınırına kadar gideriz senin almayaya
geçmene yardımcı olurum beni oğlan alpler dağlarında almanya sınırına yakın bir yerde oturuyor
bende oğlumu görmüş olurum dedi tamam dedim
çiftlikte çalışmaya devam ettim ahırda on beş inek dört beş dana vardı onların yemlerini veriyor altlarını süpürüp temizliyordum basile ve karısı ineklerin sütlerini sağıp çiftlik evinin bir bölümünde piza peyniri yapıp götürüp şehirde satıyorlardı çiftliğe gidip gelenlerde vardı onlarlada tanışıp konuşuyordum italyancayı çok güzel konuşuyordum beş altı ay boyunca Tükçe konuşmadım e insan mecbur kalırsa hangi dil olursa olsun kısa sürede öğrenir ve bende mükembel bir italyanca öğrenmiştim birgün basile bana aylardır burdasın genç adamsın hiç canın eğlenmek istemiyor mu seni bir akşam şehire eğlenmeye götüreyim dedi bende olur dedim basile karısınada beni eğlendirmeye götüreceğini söylemiş o hafta Cumartesi günü akşam at arabasına basile ile birlikte bindik on kilometre uzaktaki şehire gittik bir birahanenin önüne arbayı çektik ve birahaneye girdik bir masaya oturduk birahane pavyon gibi bir yerdi kadınlar kızlar doluydu basilleyle birlikte orda beş altışar şişe bira içtik yani eğledik sabaha karşı ordan çıkıp tekrar çiftliğe geldik nasıl yattım bilmiyorum öğleye kadar yatmışım kalktım hemen ahıra girdim hayvanların yamini suyunu verdim basile ve karısı da kalkmışlar kahvaltı hazırlamışlar kafvaltıya oturduk basile nin karısı bana takılmaya başladı kızlar nasıldı Osman diye bende kendisini anne gibi seviyordum sorduğu sorudan utandım cevap veremedim tabi oda anladı utandığımı şaka yapıyorum falan dedi gülüştük
basile ve karısı beni çok sevmişlerdi çiftlikten ayrılmamı istemiyorlardı
ama ben ayrılıp Almanya ya gitmek istiyordum beş altı ay geçmişti çiflikte basile den hiç
para almamıştım artık ben gitmek istiyorum dedim basile ye tamam haftaya tirene
bineriz bende seninle geleceğim yalnız seni tirene bindirmek için kimlik şart
yoksa bindirmezler ama ben onu düşündüm bir arkadaşımın senin yaşlarda sana
biraz benzeyen bir oğlu var onun kimliğini alırım seni tirene bindirine kadar
dedi ben çok sevindim basile gerçekten baba gibi bir adamdı cevresinde de çok
seviliyordu gitti arkadaşının oğlunun
kimliğini aldı artık onlara ne söyledide kimliği aldı bilmiyorum çftlikte artık
son günümdü sanrım aylardan eylüldü akşam çiftlik avlusunda bir ateş yaktık
oturduk bol bol sohbet edip yattık sabah erken basile nin bir arkadaşı geldi at
arbasıyla bizi şehirdeki istasyona götürdü ordan italyanın Ankona şehrine bilet
aldık ve iki saat bekledikten sonra basile ile tirene bindik tiren yolculuğumuz
on saate yakın sürecekti basile bana hep Almanya dan bahsediyordu savaş bitti ama
taş üstünde taş yok orda ne yapacaksın diyordu bende işte beni Almanya ya çeken
bir duygu var içimde illa Almanya ya git diyor diyordum basile benim böyle
cesaretli konuşmalarıma hep hayret ediyordu böyle sohbetle on saatlik yolumuz
bitti ama Ankona da inip alpdağlarında ki bir kasabaya tekrar binmemiz
gerekiyormuş ve Ankona da indik bir gün istasyonda bekledik ondan sonra tekrar
alp dağlarına giden bir tirene bindik ineceğimiz yer Almanyanın agusbur şehrine
yakın bir sınır kasabasıymış ve orda basile nin evli polis memuru oğlu varmış
daha önce söylediler ama bana polis olduğunu söylememişlerdi basile den tirende
öğrendim oğlunun polis olduğnu..devam edecek