Bıyıkları yeni terlemiş on beş yaşında bir genç; tepesinde camgöbeği bir ay, kısık gözlerle etrafı süzer.  “Keşke” der, “yalnız olmasam bu kadar”. Şuradan bir beyaz gecelikli peri, ayın altında bukle saçları yana doğru sarkarak bana geliyor olsa. Bana gülüyor olsa ve sarılsak. Her şey sevgimize dönüşse, kalbimdeki ışıltılar ayın şavkını kırsa.
Rüyasında görür sık sık. Gene beyaz giyinmiştir. Yanlarda kıvrımlı bukleler vardır. Gözlerindeki derin bakış, yay misali kaşlarını ışığıyla boğar. Turmalin parlaklığında göz bebekleri daha önce hiç görmediği, duymadığı dünyaları muştulamaktadır.
Ve melodram filmlerinde hep duyduğu, gerçek sandığı sevgi, bağlılık, aşk sözcükleri. Biri hep kafasındadır. Biri (O) benim için bu cümleyi kurar mı acaba, diye düşünür. Yüreğindeki boşluk; geçmeyen bir hüzündür, ertelediği hayallerdir, sarıldığı uyutucu düşlerdir.
Zaman her türlü geçer. Üniversite dönemi belki de aşk tohumlarının en güçlü şekilde filizlendiği yıllar. Bir gün ezkaza ve kaza eseri bir hastane koridorunda, hasta odasında onunla karşılaşır. Elbisesinden tanır O’ nu. Beyazdır elbisesi. Gözlerinden tanır: Bilmediği diyarları, yaşamları muştulayan o turmalin gözbebekleri. Işık saçan beyazı, yay kaşlar. 
Ertelenen düşler için uyanma vaktidir artık. Düşler gerçekleşmek için beyazlar giyinmiş, kanlı canlı bir bedene bürünmüşlerdir. Farklı dünyaların saçtığı ışıltılar genç adam için harikalar diyarıdır artık. Peşinde koştuğu beyaz tavşan önce sevmeyi öğretmelidir. Elini nereye koyacağını, sevgi sözcüklerini nasıl kullanacağını öğretir. Özlemle nasıl başa çıkacağını ve onu nasıl kuşatacağını öğretir. Hikâyeler arar bulur onun için. Öyküler yazar, şarkılar besteler, felsefe okur, şiirler dinletir. 
Sevmek değiştirir insanı, sevilmek de öyle. Yaptığı, yapacağı her şey farklı bir anlama bürünür sanki. Güneşin ışığı, ağaç dallarındaki esinti, yürünen yollar, karşılaşılan insanlar... Hepsi başka şeyler anlatır artık. Yaşamın tonu, vurgusu değişir. Beklentiler değişir. İnsanın kendilik algısı değişir. Saygı duymaya başlar kendine. Değerli görmeye başlar. Biricik olduğu hissine kapılır. Bir süre sonra eşsiz olduğu hissine. İyi ki varım der, ne olurdu ben olmasam bu dünyanın hali. Sevilen insan fark edilir. Omuzları hafiflemiştir, yükler azalmıştır, alın dikleşmiştir.
Bir gün bir mektup geçer eline. O’ndan aldığı ilk mektuptur bu. Son cümlesinin yıllardır hayalini kurduğu o cümle olduğunu hayretle görür. Başı döner. Sonra bir gece vakti tepede camgöbeği ay, beyaz gecelikli peri ile sevgilisini aydınlatıyordur. Birinin gözlerinde utangaç bakışlar diğerinde süzülüveren irili ufaklı yaşlar... 
İnsan kesin olarak sevildiğine ne zaman inanıyor, dersiniz? Ne olduğunda inanıyor? Gecenin sabaha duran zamanında örneğin; karşı tarafın telefonu açılmadığında, beyaz gecelikleri ve terlikleriyle terden sırılsıklam kapıda bittiğinde inanır mısınız sevildiğinize? İnanırsınız. Sonra layık mıyım acaba, diye düşünürsünüz. Layık olmaya çabalarsınız içten içe. Kendini ona kurarsınız. Bir nevi adanıştır. Sevgi, adanış mıdır?
Sonra zaman yine geçer. Bazen acımasızca geçer. İçli türkülerini alnınıza çizgiler olarak yansıtır. Hatalar yaptırır, bedeller ödetir. Unutturur. Sevginin o ilk, o yalın o çocuksu o saf halini unutturur. Kurulan düşleri, camgöbeği ayı, beyaz geceliği, terlikleri unutturur. Gördüğü rüyaları da kendini kurduğu adanışı da unutturur.
Ta ki herhangi bir zaman gerçek aşk hakkında gerçek bir yaşanmışlık hissedinceye kadar. Evet der sonra gerçek aşk rüyanda gördüğün siyah buklelerin bir gün gerçekten karşına çıkmasıdır. Gerçek aşk, kurduğun tüm hayallerin birebir gerçeğe dönüştüğü harikalar diyarıdır. Gerçek aşk ay ışığında katkısız, katıksız sarhoş olmaktır. Gerçek aşk ona layık olabilmek için sayfalar dolusu kitap okumandır. Onu arkanda bildiğinden hiç olmadığı kadar başın dik, göğsün yukarda olmandır.
Gerçek aşk; bir gece kapında bitiveren beyaz geceliktir. Sonrasında kapıya en yakın yere kurarsınız yatağınızı. Tekrar gelebilir umuduyla...

( Beyaz Gecelık başlıklı yazı HüseyinDURAK tarafından 14.02.2018 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.