Basile nin polis memuru olan oğlunun kaldığı şehirde tirenden indik  istasyondan çıktık bir iki kilometre kadar yürüdük basile nin oğlunun evine vardık bizi kapıda basile nin oğlunun hanımı karşıladı oğlu henüz görevdeymiş  oğlunun hanımı bizi çok güzel ağırladı basile ile banyo falan yaptık yemek yedik sonra basile nin oğlu görevden geldi bizi görünce çok sevindi o akşam hoş beş bol sohbetin ardından basile oğluna benim durumumu anlatı Osman Almanyaya gitmek istiyor diye basile nin oğlu kolay değil ama yardımcı olacağını söyledi ama önce Avusturyaya girecek elli kolometre Avusturya da gidecek ondan sonra Almanya ya Agusburg a geçecek sınırlarda bir proplem olacağını sanmıyorum zaten gideceği yarlerde orda yaşayan köylüler sınırdan birbirlerine günlük gidip geliyorlar dedi iki gün besile nin oğlunun evinde kaldıktan sonra oğlu beni bir Almanya sınırına çalışan tanıdığı bir jip söförüne teslim ederken basile bana iki yüz mark para verdi hadi güle güle ömrümce seni onutmayacağım yolun açık olsun dedi benim gözlerim doldu besile den ayrılmak gerçekten zor oldu ona baba gibi alışmıştım ama vedelaşıp jipe bindim

 

İtalyadan Austurya ya geçtik atmış kilimetre gidince Almanya sınırına geldik jipin şöförü beni sınırda bir köyde indirdi bu köyün halkı Almanyaya hep gidip geliyorlar artık burdan Almanyaya geçersin dedi tamam dedim küçük bir köydü  almanca konuşuyorlardı italyada kampta çat pat almanca öğrenmiştim köyde birilerine sordum dediler sınırın bir kilometre olduğunu ve hiç kimsenin sınırda olmadığını Almanyaya girmeye korktuklarını söylediler

 

Hadi hayırlısı deyip gösterdikleri yöne doğru rümeye başladım gerçektende sınırda kimseler yoktu yürüyerek Almanyaya geçtim Almanyada beş kilometre yürüdüm hiç kimseyle karşılaşmadan bir köye geldim köyde hiç bir savaş belirtisi yoktu sokağında kimseler yoktu sanki terk edilmiş bir köy gibiydi sağa sola dolaşırken birine rastladım Agustburg a gideceğim nasıl giderim diye sordum dedi Agusburg buraya on kilometre şimdi yarın jiple gidersin dedi bu gün jip bulamasın dedi dışarısı akşam üzeriydi kalacağım bir yer var mı dedim  adam bana han gibi bir yer gösterdi burda kalabilirsin dedi içeri girdim içerde bir kadın vardı bir gece kalacağımı söyledim tamam beş marka kalabilirsin dedi beş mark verdim o gece handa yattım sabah kalktım tamda hanın önünden jip Agusburg a kalkıyormuş sabah saat dokuzda  bir jipe bindim Agusburg a geldim ana cadde üzerinde jipten indim Almanyada savaş bitmiş halk savaşın izlerini  silmeye ve işini gücünü yaniden kurmaya çalışıyordu  kimse kimseyi soracak durumda değildi orda gördüğüm manzara 

 

ve Agusburg ta elli mark karşılığı bir ay kalabileceğim bir oda ev buldum bir Alman karı kocanın evlerin çatısında bir yatak vardı yatabileceğim basile nin verdiği paradan peşin olarak parasını ödedim Agusburg ta çarşıya çıkıyorum geziyorum gelip evde yatıyordum bazen Almanların gast haus dedikleri birahanelere gidiyordum almanalardan Almanyada neler olup bittiğini öğrenmek için zaten almanların savaştan başka bişey konuştukları yoktu sanki bütün almanların pskolejisi bozulmuş gibiydi birgün gast haus ta otururken almanların çingenelerden bahsettiğini anladım savaşta çingeneler Almanyaya yardım etmişler ve onlarla beraber savaşmışlar kimliksiz olanlara kimlik verceklerini  ve yardım edeceklerini duydum ee benimde kimliğim yoktu hemen sordum orda bulunan almanlara ben çingeneyim kimlik almam için ne yapmam lazım diye dediler rathaus a gideceksin müracat edeceksin hemen ertesi gün rathaus a gittim çingene olarak müracat ettim bana kaldığım yeri sordular  kaldığım evin adresini verdim bana bir Osman garipoğlu adıma çingene kimliği verdiler öyle bir şans yakalamıştımki ben bile şaşırdım Almayada savaş bitmiş işlerin tekrar düzene girmesi için almanlar var gücüyle çalığıyorlar ve bende almanyada yasal olarak bir kimlik sahibiyim ozaman ki kendi düşünceme göre bütün hayalime kavuşmak artık hayel değildi o günkü şartlarda Almanyaya gelen ilk türklerden biriyim belkide bu durum beni okadar çok mutlu etmişti ki mutluluktan uçuyordum

 

çingene kimliğimle almanyanın hangi şehri olursa olsun süresiz oturma ve yardım alma hakkına sahiptim daha Agustburg ta bir ay dolmadan Almanyanın Frakfurt şehrine gitmeye karar verdim ve birgün tirene bindim Frakfurta geldim istasyonda indim çok eski tarihi büyük bir istasyondu hemen karşısı şehir merkeziydi  üçyüz metre uzaklıkta maın ırmağı vardı ilk gün istasyondan dışarı çıkıp biraz yürüyunce ırmağın kenarına geldim hemen ırmağın karşısında hastane vardı ama savaşta hastanede bobalanmış tekrar onarım inşası vardı

oraları biraz gezdikten sonra istasyonun karşısında şehir merkezine geldim girdiğim cadde çok kalaballık bir caddeydi sağa sola baktım çok sayıda pansiyon otel vardı bir pansiyona girdim günlük yatak fiyatını sordum günlük on mark dediler ordan çıkıp başka bir pansiyona sordum oda günlük sekiz mark dedi ve orda kalmaya karar verdim pansiyon sahibi hergün kaldığım oda ücretini peşin verirsen istediğim kadar kalabileceğimi yöyledi ama benim cebimde sadece otuz mark vardı bir kaç güne kadar bişeyler yapmam çalışıp para bulmamam gerekiyordu

 

birgün pansiyonda yattıktan sonra Frakfurt un o sokaklarında bir oyana bir buyana mekik dokuyordum çalışabileceğim bir yer arıyordum  istasyonun karşısında ki sokaklarda bir ben değildim her köşebaşında evsiz kimsesiz insanlar dikkatimi çektiler içkici esrarcı uyuşturucu kullananlar doluydu hemde kimseden saklayıp gizlemeden o insanların görüntülerinden çok etkilendim dua etmeye başladım Allahım bunca çileler çekerek buralara kadar geldim nolur beni bu insaların durumuna düşürme diye o gördüğüm insan mazaraları dehşetti kadın erkek her cinsten insanlar kaldırımlarda yatınımı ararsın kendini satanımı ararsın malefef hepsi doluydu  oralarda gezindikten sonra kaldığım pansiyon o deheşt sokağın hemen yan sokağındaydı  hemen sokğın başında bir kiosk vardı yani büfe baktım camında bir ilan var hemen sordum işçi aradığını söyledi büfenin sahibi fazla almanca bilmiyorum ama bu işte çalışabilirim dedim adam nerelisin dedi çingeneyim dedim  şöyle bana baktı tamam burası tam sana göre bir iş yeri dedi nerde kalıyorsun falan sordu şu yan tarafta pansiyonda kalıyorum dedim bana kaçak olarak yanında çalışacağımı ve günde on beş mark vereceğini söyledi büfenin cadde üzerine bakan tarafı çok küçük içki sigara satılan bir yerdi ama yan kapısından içeri girdiğin zaman beş masası bulunan her türlü içkinin içildiği bir gast haus tu yani birahane  büfenin sahibi Helmutla anlaştım

 

Helmut yarın sabah saat sekizde gel işe başla dedi tamam dedim pansiyona gittim biraz dinledikten sonra karnım çok açtı istasyonda indiğimde istasyonun içinde yiyecek satan yerler vardı  orda patetes kızartması pomıs aldım karnımı doyurdum tekrar pansiyona geldim odama çıktım yatağa uznadığımda memleketim köyüm anam bamam sevdiklerim gözümün önüne geldi hüzünlendim gözlerim doldu boşaladı aradan tam altı yıl geçmişti o güne kadar hiç öyle özlem duygularım kabarmamıştı memleketimi çok özlediğimi o gün anlamıştım ama benim düşüncem ömür boyu memlekete dönmemekti aradan yıllar geçmiş artık beni öldü bilsinler hiç bir yerde tanıdıklarım izime rastlamasın istiyordum zaten askerlik çağımda kaçmıştım ülkemden belkide ülkemde asker kaçağı olarak aranıyordum kimbilir o gece yoğun bir duygu içerisinde yattım sabah kalktım tam saat sekizde büfeye geldim Helmut hoş geldin hadi şu arkada masaları ve yerler bir sil akşam çok kalabalıktı temizlik yapılmadı dedi

 

daha içerde müşteri falan yoktu iki saate yakın masaları yerleri sildim süpürdüm  Helmut bana şimdi gel yanımda büfenin içinde otur müşteri geldiği zaman ne içecek isterse ver parasını peşin almandan kimseye de birşey verme işte bira bir mark asbah duplesi bir buçuk mark diyerek bana içkilerin fiyatlarını öğretti  büfeye öyle insanlar geliyordu ki hiç bir tane normal bir insana rastlamak mümkün değildi hepsi alkolik uyuşturucu kullananlardan ibaret daha bir gün çalışmadan Helmut un ben çingeneyim dediğim için işe aldığını anladım çünkü gelen müşteriler gerçek huysuz çingenelerden farkları yoktu parasını peşin almadan bazılarına bir bira versen parasını ödemezler kavga çıkarırlar öyle yani

 

Büfeye gelen müşterilerin bazılarıda vardı çok miskin kendini olkole uyuturucuya kurban etmiş çoğunlukla kadınlar oraya gelen müşterilerden kendilerine müşteri bulup pansiyona veya otele götürüp kendilerini para karşılığı satıyorladı ve gelip parasını büfede içkiye veriyorlardı  bu iş yeri bana hiç yakışmayan bir yerdi ama ne yaparsın bu hayatta ekmek parası için ne iş olursa yapmak zorundasın deyip işimi yapıyordum ama aldığım para çok azdı günde sekiz mark pansiyona veriyordum elimde yedi mark kalıyordu onuda günlük harcıyordum işe başlam on gün olmuştu artık Helmut beni büfede yalnız bıraksa büfeyi çalıştırabilirdim helmutta benden çok memnundu  onun için Helmut a günde sekiz mark pansiyona veriyorum günlük yöğmüyemi biraz artır dedim tamam sana bundan sonra yirmi mark verceğim birde sana bir oda ev tutalım burda kaçak çalığıyorsun evin parasını belediyeye ödetiriz pansiyona para ödemezsin bunları ben yaparım bir kaç güne kadar dedi.... Devam edecek

( Altı Dilli Avusturalyalı Türk Osman..bölüm ..3 başlıklı yazı Azizoğlu tarafından 25.02.2018 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.