Martın on birinde
On sekiz yaşına giren tebessümlerde
İçinden en güzel gülen çocukları sevdim
Vazgeçmedim gözyaşıyla sulasam da toprağı
Dudaklarımda devrimler yaratan gülüşlerimden
Bütün ihtimallerden geçerken…
Servi gölgesinde aklımı hayale daldırıp
Eskimiş hezeyanlarıma inat
İçimde ölümsüz kuşları uçurdum sonsuza
Umudu kanatlarına beledim
Sensiz günlerin hezeyanına dem vuruyordum
Hasretini vuslat diye sardığım parmaklarıma…
Bir şarkı tutturuyordum dilime
Aşina olmuş bütün zamanlardan geçerek
Lal olmuş dilime öğretiyorum
“Elbet birgün buluşacağız” diye…
Zaman dudaklarıma dokunuyordu
Seni boyuyordu aynalardaki siluetim
Anlamsız kalan bütün anları
Er ya da geç
Gülüşünle dolduruyordum
Biliyor musun?
Zaman biraz daha geçtikçe
Vuslatınla avunuyordum…
Uzaklıklar dindirmez sevdamızı
Duaların içine bileyip duruyorum aşkı diye
Nedensiz bir zamanın tahayyülüyle
Yeniden sefere koştuğum korkularımla
Yüreğimi ısıtırken
Korkma geçmez içimin aşkına izdihamı…
Sevmek diyorum ya sevgilim
Seninle yeniden doğan güneşin
Evreni aydınlatışının
Doğanın yeniden uyanışının
Nefesin yeniden alınışının
Kül kokusunun
Yağmur sonrası toprağın kokusunun
Zevkine varabilmek...
Birazdan bana uğra
Toprak kokulu bahçenin ortasında
Bütün sevinçlerimle birlikte
Gözlerinde halay çekeceğim
Postmodern sevdamızın üzerinde
Ellerime tükenmez bir umudu yükleyerek...
Âdem Efiloğlu
11/ 03 / 2018