ZEHNİ ASKERDE GÜREŞÇİ !
-Etem
askerlik vakti gelince diğer tertipleriyle beraber Daşlıgedikten aşarken
anasının arkasından gözyaşıyla karışık bir testi su döktüğünün farkında bile
değildi.
-Acemi
birliğine vardıklarında kendisiyle yola çıkan onca tertibinden sadece altısıyla
aynı bölüğe düşmüşlerdi. Burada altı ay süren talimden sonra dağıtıma
gittiğinde yanında sadece arkadaşı Zehniyle kalmışlardı. Çok arkadaştan aza
düşmek, vardıkları usta birliğinde acemilik çekmek, bir de bunun yanında
memleket hasreti bayağı iki arkadaşı çok etkilese de üç dört ay gibi geçen süre
içerisinde oraya az buçuk alışmışlar, yeni yeni arkadaşlar edinmeye
başlamışlardı.
-Kendilerinden
birkaç devre önce askere gelen boynu kilise direği gibi kalın, orta boylu, iri
kıyım, kol ve bacakları kalın ve kuvvetli birisi tatil günlerinde ortaya
çıkıyor “var mı içinizde benle güreş tutacak” diye etrafına hava atıyordu.
-Bazen soyunup kısbet giyiniyor, tedariklediği zeytinyağı ile kendisini yağlıyor, güreşecek kimseyi bulamazsa kendi kendine peşrev çekiyor, ellerini birbirine vurarak perdah yapıyor, ondan sonra da ortaya koyduğu sandalye ile güreşe başlıyordu.
-Sandalyeye sanki bir güreşçiymiş gibi kemane çekiyor, elense vuruyor, bazen tek bazen çift dalıp onu altına alıyor, sonra kündelemeye geçiyor, bazen ondan kılçık yemiş gibi yaparak altına yatıyor derken aradan geçen zaman içerisinde kan ten içerisinde kalırken sözde sandalyeyi yenmiş oluyordu. Sonra da “Ben niye ona dış ya da iç kazık vurmadım, tırpan atmadım, niye kündeye getirip sırtını yere vurmadan, yıldızları saydırmadan niye hemen yendim” diye kendi kendine sitem de bulunuyordu.
-Merak
edip soranlara adının Hasbekli Bekir, aslen Yozgat’ın Hasbek köyünden olduğunu,
dedesinin İstanbulda padişah huzurunda Aliço ile güreş tutuğunu anlatıyordu.
-Ben
burada bir parantez açmak istiyorum. (Osmanlı Padişahlarından Sultan Abdulaziz
hem güreş meraklısı hem de iyi bir pehlivandı. Sarayında pehlivanlar için yer
ayırtmış, yurdun dört bir yanından toparladığı pehlivanları orada barındırmış;
İstanbul’un önde gelen tacirlerine. Yabancı elçilere, paşalara huzurunda güreşler
tertip ettirmiştir.
Saraya
o yıllarda Osmanlı hudutları içerisinde bulunan Deli Orman’dan Aliço adında bir
pehlivan gelerek yenmedik bir pehlivan bırakmaz zamanla sarayın baş pehlivanı
olur.
-Rakiplerine karşı gaddar ve acımasız bir yapıya sahip oluşundan dolayı Sultan Abdulaziz Aliço’ya içten içe kızmakta, onu yenecek bir pehlivanı haber saldığı vilayetlerde gizliden gizliye araştırtmaktaydı. Karşısına çıkıp Aliço’yla kendisi güreş tutsa bu devletin teamüllerine uygun değildi. Nihayet beklediği haber Sivastan geldi. Görevlendirdiği kişi gizlice Sivasa vardıktan sonra ilin Valisiyle beraber uzun süren bir yolculuktan sonra …..köyüne ulaşırlar. Köye vardıkların da amelelikle geçinen ….. pehlivanın kağnı tekerlerinden birisi kırılan bir çiftçinin ücret karşılığı yardımına gittiğini öğrenirler.
-Biraz
bekledikten sonra üzeri buğday çuvalları yüklü kağnıyı öküzler çekerken kırık
tekerin boşta kalan mazısı da …..pehlivanın elleri arasındadiğer tekerle
dengeyi sağlamaktadır. Bu gibi durumlara köylüler alışkın oldukları için
üzerinde pek durmasalarda iki adam gördükleri manzara karşısında adeta şok
olmuşlardı.
-İri yarı, uzun boylu, babayiğit pehlivan saray baş pehlivanı Aliço’ya teslim edildiğinde Aliço birden her şeyi anlar. Aradan geçen zaman içerisinde onun her hareketini gizliden gizliye takip eder. Günün birinde onun “Dibek taşı” denilen pehlivanların antrenman yaptığı o koca taşı yerinden sanki bir pamuk çuvalıymış gibi kaldırıp taşıması Aliço’nun gözünü korkutur. Rivayete göre Aliço’nun ayarladığı aşçı vazifesini tam yapar, yemeğe koyduğu zehir Sivaslı pehlivanın Aliço‘yla güreşmeden sonunu getirir.)..Zamanında Tercüman gazetesinde yayınlanan Murat Sertoğlunun yazdığı güreş tefrikalarını gazete kapanıncaya kadar okudum ,bu güreşçinin adını şimdi hatırlayamıyorum internette çok araştırdım bulamadım .
Biz
tekrar öykümüze kaldığı yerden devam edelim. Eğitimin olmadığı günün birinde
Hasbekli Bekir ortaya çıkıp güreşecek birisini bulamayınca yine sandalyeyle
güreşe başlayıp kendisini oyalarken Etem Zehriyi gaza getirmeye çalışarak
“şöyle kuvvetlisin, adamdan daha uzun boylusun “diye pohpohlayıp duruyordu.
Zehni uzun boylu, sırım gibi, zayıf ama kuvvetli bir delikanlı olmasına rağmen
köyünde yapılan hiçbir güreşe katılmamıştı. Zehni bir yandan adamı süzüyor,
süzdükçe de onu gözüne kestirmesi daha ağır basıyordu. Fakat kendisinde güreşe
çıkacak cesareti bulamıyordu.
-Sandalyeyle
güreşmekten usanan Hasbekli Bekir bundan usanmış olacak ki onu bir tafra
fırlatırken “yok mu içinizde bir babayiğit? Siz iki Kırşehirli; bu kadar
yüreksiz misiniz” diyerek onlara çıkıştı. “Var elbette hemşerim” diyen Etem
parmağı ile Zehniyi ona işaret ederken aynı anda Zehniyi itelediği gibi adamın
kucağına teslim etti. “ Al sana köyümüzün pehlivanı” dedi. Adam Zehniye önce
perdah çekmeyi, sonra peşrev faslını, sonra da elense vurmayı usulen tarif
ettikten sonra güreş başlamış oldu. Bekir işi mahsustan ağır alıyor, kendisini
zebun (zavallı) göstererek rakibine açık üstüne açık veriyordu. Bundan cesaret
alan Zehni adamın üstüne üstüne gidiyor, bazen onu altına alıyorsa da adam bir
yolunu bulup hemen ayağa fırlıyordu.
-Güreş
başlayalı nerede ise bir saat olmasına rağmen
Zehni adama yenilmemiş, bundan da gurur duyarak keyf almaya başlamıştı.
İştima saatinin yaklaştığını hisseden Hasbekli Zehniyi altına aldıktan sonra
bir eli ve iki ayağıyla onu zaptederken diğer eliyle de hiç ara vermeden kuvvetlice kemane üstüne kemane
çekiyordu. Bu fasılın on dakika devam ettiği süre zarfında Zehninin sanki
ilikleri boşalmış, eli-ayağı hareket edemez olmuş, adeta boş bir çuvala
dönmüştü. Bekir güreşi kesip Zehniyi serbest bıraktıktan sonra onun ayağa
kalkmasına müsaade etti. Az sonra “haydi bire pehlivan maşallah” diye nara
atarak çift dalmasıyla Zehniyi önce havaya kaldırıp sonra hızlıca sırtını yere
vurduğunda iştima düdüğü çalmıştı bile.
-Adam galibiyet temasını çakarken Etem yerde yatan Zehniyi ayağa kaldırmaya çalıştığında onun “ağzıma s….tın Etem, gayri iflah olmam dürzü, sen beni ne zaman güreşirken gördün…” diyen sesi kulağına aksediyordu…